Maraş Katliamını unutmadık, unutturmayacağız!

Maraş katliamı 19-26 Aralık 1978 tarihinde yaşandı. Devlet destekli faşist gerici çetelerin gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda, resmi kayıtlara göre 111, Alevi yurttaşlarımızın ifadesine göre ise beş yüze yakın insan yaşamını yitirdi. Yüzlerce insan yaralandı. Alevi mahallelerinde birçok ev ve  iş yeri yakıldı, yıkıldı. Halk düşmanları tarafından emekçi insanlarımıza travma yaşatıldı.

26 Aralık 1978 saat 07.00’den itibaren ise faşist gerici çeteler, sıkça dillendirdiği talepleri yerine geldi. O günlerde İstanbul, Ankara, Kahramanmaraş, Adana, Elâzığ, Bingöl, Erzurum, Erzincan, Gaziantep, Kars, Malatya, Sivas ve Şanlıurfa olmak üzere, toplam 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim döneminde halk çok boyutlu baskı ve zulüm yaşamıştır.

O tarihte Başbakan olan Bülent Ecevit’in ölümünün ardından özel arşivinden çıkan 3 Ocak 1979 tarihli bir rapor, Maraş Katliamının MİT tarafından organize edildiğini ortaya koymuştu. Gazeteci Rıdvan Akar ve Can Dündar’ın Ecevit’in arşivinden elde ettiği raporda, “Yeni vuku bulan Kahramanmaraş olayı başta Alparslan Türkeş, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yusuf Ö. olmak üzere, MİT’ten Şahap H. Ali K., Mehmet K., Avukat Metin E., Nart K.’nın müşterek planlamaları ile çıkarılmış” ifadeleriyle devletin ve daimi işbirlikçisi gerici faşist çetelerin katliamdaki rolü açığa çıkmıştı.

Bu isimler ve tarihsel sorumlulukları, örneğin sonradan milletvekili de olan Ökkeş Kenger (Şendiller) gibileri unutulabilir mi?

Katliam sonrasında sorumluların açığa çıkarılması ve yargılanarak toplumsal adaletin sağlanması gerçekleşmemiştir.

Bir hafta süren Maraş katliamı olaylarında, kahvehanede öldürülen Alevi Dedesi Gıjık Dede’nin oğlu Seyit Ali Özkan, yaşananları hatırladığını ve olaylarda ilk önce saldırganların zulmüne sonra da devletin şiddetine maruz kaldıklarını anlatıyor.

39 yıl önce, Maraş katliamında babasının katledilişine tanıklık eden Seyit Ali Özkan, “Bize saldırmak için Sivas’tan, Erzurum’dan insanlar gelmişti” şeklinde konuşurken, katliamı gerçekleştiren saldırganların “Camiler elden gidiyor” diye bağırarak saldırdıklarını söylüyor. Özkan “Öyle bağırıyorlardı, ama camilere hiç kimse hiçbir şey yapmamıştı ki” diyerek tarihsel tanıklığını da gösteriyor. Olayların başından sonuna kadar Alevilerin canlarının yakıldığını anlatan Özkan “Ezildik, vurulduk, kırıldık” diyerek yaşadıklarını kısaca bu sözcüklerle ifade ediyor.

1978 Maraş katliamında gericiler, faşistler, resmi güçler rol oynadı. Fakat bu katliamların nedenleri bütünlüklü olarak sorgulanmadı, sorumluları yargılanmadı, adalete ulaşılamadı.

O nedenle toplumsal adalet ve resmi özür dilenmesi gerektiğini ifade eden İnsan Hakları Derneği’nin şu çağrısı yerindedir:

“Geçmişte yaşanan soykırımlar, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları aydınlanmadan ve bu suçlar nedeni ile resmi özür dilenmeden toplumsal barışın kurulması mümkün gözükmemektedir. Bu nedenledir ki Maraş Katliamı aydınlatılmalı, Alevilerden özür dilenmeli ve sorumluları yargı önünde hesap vermelidir.

Maraş katliamının aydınlatılması için Hakikat ve Adalet Komisyonu kurulmalı ve böylece dünyada onlarca ülkede yapıldığı gibi Türkiye’de de gerçekler halka açıklanmalıdır.

İnsan hakları savunucuları olarak ceza adaleti istiyoruz. İnsanlığa karşı suçlar başta olmak üzere işlenen tüm suçlar ile ilgili yaşayan faillerin yargı önüne çıkarılmasını ve hesap sorulmasını istiyoruz.”

Dünden bugüne yaşadıklarımızdan anlıyoruz ki, Orta-Doğu’da emekçi halklarımıza yönelik toplu katliamlarda bir ısrar var. Emperyalist devletlerin bölgemizde yaşattığı savaş ve kışkırtmalar sonucu yaşanan kitlesel katliamlar, insanlık dışı vahşet örnekleri olmaya devam ediyor.

İŞİD gibi halk düşmanı gerici çetelerin Irak ve Suriye’de ve ülkemizde Suruç’ta, Ankara’da yaşattığı katliam ve zulüm, şimdi Filistin’de İsrail zulmüyle sürdürülüyor.

78 Maraş katliamı, halk düşmanı faşist çevrelerin geçmiş tarihimizde halkımıza yaşattığı bir katliam ve zulüm olarak bilincimizdedir.

Halka karşı gerçekleşen katliamlara ve zulme karşı çıkmak devrimci insani bir tutumdur. Katliamlara karşı çıkmak, katliamcıları etkisiz kılmak, teşhir etmek, katliamlar karşı adalet istemek toplumsal mücadelenin önemli bir yanıdır. Maraş katliamı sonrasında adalet mekanizması çalıştırılmamış, halk düşmanları ve esas sorumlular bir sis perdesiyle saklanmıştır. Maraş katliamına yönelik “Katiller yargılansın, sorumlular açığa çıksın” çok net insani ve toplumsal bir talep olarak devam edecektir.

Susturmak, ezmek ve sindirmek amacıyla toplu katliamlar düzenlenirken, dinsel-mezhepsel unsurları, kimi zaman milliyetçilik olguları kullanıldığını biliyoruz. Dünyanın birçok yerinde işlenen toplu katliam suçlarında benzer anlayış ve mekanizma işlemiştir.

Mevcut gerici faşizan toplumsal bilinçle çatışmak ya da resmi yargıdaki sahte adalet oyunlarını sorgulamak, yargılamak ve hesaplaşmak, bunun bir parçası sadece…

Hak arayanlara, adalet isteyenlere yönelik, “yok etme, öldürme” eylem ve arzusunun, insanlık dışı bir hırsla devam ettirildiği topraklarda yaşıyoruz.

Eşitlik ve özgürlük kavgasıyla bağlantılı adalet mücadelesinin gerekliliğini görmemek ve anlamamak, insani yetilerin kaybedildiğini ve toplumsal körlükleri de işaret eder. Emperyalist gericiliğin bunları körüklemesine duyarsız kalamayız.

Toplumsal sistemin ve yaşam tarzının kökten değişimi olmadıkça, bu topraklarda insanlığımız ve emekçi halkımız bu tür zulümlere uğramaya devam edecektir.

Emperyalist-kapitalist toplumsal ilişkilerin temelinde ve işleyiş mantığında bir nesnellik vardır. Sömürü ve baskı sisteminin devamı için insanlığın üzerinde korkunç kanlı oyunlar tezgâhlanıyor, halklarımız katlediliyor. O nedenle Orta-Doğu’da kan banyosu içindeyiz.

Kavga büyük ve tarihseldir. Biz bu kavgada emekçi halklarımızın yanında, halk düşmanı tüm güçlerin karşısındayız.

Maraş Katliamını unutmadık, unutturmayacağız!

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri