Çorum katliamını unutmadık!

Çorum katliamı, o dönem ülke genelinde işlenen siyasal cinayetlerden, 1 Mayıs 1977 Taksim ve Aralık 1978 Maraş katliamlarından ayrıştırarak değerlendirilemez. Bu katliam, emperyalist güçler ve ülkemizdeki yerli işbirlikçilerin ortak planlarıdır, eylemleridir. Tekçi egemen zihniyet Bu katliamlarla, etnik ve mezhep topluluklarının iç içe yaşadığı bölgelerdeki gelişen toplumsal muhalefeti baskı ve katliamlarla susturmak, Alevileri ve Kürtleri göçe zorlamayı amaçlamaktadır. Çorum katliamı da önceki ve sonraki katliamlar gibi baskılama, susturma ve yerinden göçertme planlarının bir parçası ve uzantısıdır.

1 Ay- 6 gün Süren Çorum Katliamı, (27-Mayıs–06-Temmuz 1980.) Maraş katliamı ve diğer saldırılarda olduğu gibi devletin kendisinin de içinde olduğu ve açıkça desteklediği paramiliter güçler tarafından gerçekleştirilen katliamdır. Bu katliamlar 12-Eylül–1980 askeri faşist cuntasına zemin hazırlamak için uygulanan zalimliklerden sadece ve sadece birkaçıdır. Türkiye topraklarında yaşanan tüm katliamlar gibi Çorum Katliamı da devlet aklının ortak bir ürünüdür.

Bu katliamcı zihniyet ‘bin operasyon yaptık’ diye itiraflarda bulunmuştur. Özel Harp Dairesi’nin (ÖHD) komutanları katliamları ‘muhteşem örgütlenme’ diyerek açıkça itiraf etmişlerdir. 6–7 Eylül saldırıları sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan, 1988–1990 yılları arasında Milli Güvenlik Kurulu (MGK) genel sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği röportajda 6–7 Eylül olayları için, “6–7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” demiştir.

Diğer taraftan ise katliamcıların yargılanması, hesap sorulması “derin güçlerin” marifetleriyle hep engellenmiştir. Kimi katliamların sorumluları yakalanıyor gibi gösterilse de işin özüne dokunulmamıştır. Katliamcıların merkezi hep işinin başında olmaya devam etmiştir. Bu gerçek Çorum Katliamında da ve devamındaki katliamlarda da kendini göstermiştir. Bu katliamların hepsinin arkasında, ‘Özel Harp Daires’nin Jitem’in’ kanlı parmak izleri çıkmıştır.

MHP ve MSP’nin dışarıda desteklediği Süleyman Demirel’in azınlık hükümeti, ülke genelinde olduğu gibi Çorum’da da ırkçı-gerici örgütleri korumuş, onların yaptıkları saldırılara ve eylemlere göz yummuştur. Demirel’in azınlık hükümeti tarafından demokrat olarak bilinen Çorum Emniyet Müdürü Hasan Uyar görevinden alınarak, yerine Dersim’de birçok karanlık olaya adı karışan Nail Bozkurt atanır. Milli Eğitim Müdürlüğü’ne de MHP’nin militanı olarak tanınan Fethi Katar getirilir.

Yine sağ görüşlü ve taraflı (Adalet Partisi (AP) iktidarında İçişleri Bakanlığı yapmış, zehir hafiye diye tanınan Faruk Sukan’ın bacanağı) Rafet Üçelli’de Çorum valiliğine getirilir. Bütün bu gelişmelerin yanında, demokrat olarak bilinen 40’a yakın polis memuru da başka İl’lere atanır. Birçok okul yöneticisi ve demokrat öğretmenin, memurun sürgünü ve yer değişimi yapılır. Katliam sırasında saldırı üssü olarak kullanılan SSK hastanesine MHP’li kadrolar yerleştirilir. Devletin birçok kurumu, SSK hastanesi örneğinde olduğu gibi faşistlerin karargâhı haline getirilir.

İşte böylesi bir ortamda ‘ajanlar’ Çorum’da ve çevre illerde dolaşmaya başlar. ABD’nin Türkiye Büyükelçiliğinde görevli Robert Alexander Peck, Çorum’da devlet yetkililerinin (Vali) yanı sıra o dönemin AP ve CHP İl Başkanlarıyla, MHP’li İl Başkanı ve İl yöneticileriyle görüşmeler yapar. CHP’li Belediye Başkanı Turhan Kılıçoğlu’yla da görüşmeler yapar ve Çorum’dan sonra Amasya ve Tokat’a gider. Gittiği yerlerde Alevi-Sünni, sağ-sol çatışması üzerine sorular sorar, ne zaman ve hangi ölçüde bir çatışma çıkabileceği hakkında bilgi edinmeye çalışır. CHP’li Belediye Başkanı Turhan Kılıçoğlu 12 Eylül faşist darbesi döneminde görevden alınmayan tek belediye başkanıdır…

CIA ajanı Peck, Çorum’da, Amasya’da, Tokat’ta ve Sivas’ta, Alevilerle Sünnilerin nüfus oranını soruyor (bu adam nüfus memuru mu?) Peck, işçilerin sayısal gücünü öğrenmek istiyor, (bu adam sendikacı mı?) sağ-sol potansiyelin hangi tarafın lehinde olduğunu öğrenmek istiyor ve hele hele de buralarda çatışmaların etnik veya mezhepsel nedenlerden mi, yoksa ideolojik nedenlerden mi kaynaklanıyor diye sorular soracak kadar ileri gidiyor. Bu kadar istihbaratı toplamak ne demek oluyor? Acaba tüm bunlar nereden kaynaklanıyor? Bu sorular neyin ürünüdür? Bu yetkiyi bu adama kim vermiştir? Peck, yalnız mıdır? Yoksa yerli işbirlikçi ırkçı ve gerici provokatörlerle (kışkırtıcılarla) mi birliktedir?

Peck, görüştüğü İl başkanlarına “Hangi kesimin daha fazla oy alacağını sorması, ayrıca mezhep durumuna yönelik Alevi ve Sünnilerin sayısal güçlerine ilişkin bilgiler  istemesi, partiler arasında güçler dengesini, siyasi olaylarda kimlerin aktif olduğunu  sorması gibi durumlar ne kadar normaldir ya da ne kadar doğrudur? Bu ‘ülkeyi yönetenler’ bütün bunları hiç mi merak etmediler? Yeni Gündem Muhabirinin, (05.07.1987) Çorum Belediye Başkanı, Kılıcoğlu’na Peck’le yaptığı görüşmeye ilişkin sorduğu soruya aldığı cevap; “ben bu konu üzerinde açıklama yapmam gereken yere açıkladım. Bu konu üzerine konuşmayacağım” ama yine de “Amasya Belediye Başkanı’na sorulan sorular bana da soruldu” diyor. Bir ülke düşünün ki konsolosluk ta görevli bir kişi, görevli olduğu ülkede, o ülkenin çok hassas olduğu konuları şehir şehir gezerek, en ince ayrıntısına kadar araştıracak, bilgi toplayacak, parti İl Başkanlarına, Belediye Başkanlarına her türlü soruyu soracak ve sonucunda da bu gezdiği yerlerde olaylar tüm vahşetiyle baş gösterecek.

Bir tarafta Ajan Peck gezilerini ve görüşmelerini sürdürürken; diğer taraftan da, ırkçı-faşist ve gerici örgütler de halkı tahrik etmek için çalışmalarını sürdürüyorlar. Çorum’da Katliamın alt yapısını oluşturmak ve caniliklerine kılıf uydurmak için çeşitli bahaneler uydurularak halkı kışkırtmak ve galeyana getirmek için bildiriler hazırlıyorlar. 19 Mayıs “Gençlik ve Spor Bayramını” kutlama hazırlıkları sırasında gericiler Bayram töreninde kızların kıyafetlerini bahane ederek halkı kışkırtmak ve tahrik etmek amacıyla hazırladıkları bildiriyi dağıtıyorlar; İslamcı Gençliğin yayınladığı bildirinin bir kısmı: “Müslüman namusuna sahip çık. 19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın iffet ve hayâsına kahpece ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor. Yine Müslüman evlâdı kan ağlamaya kâfir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir. Bin yıllık mübarek tarihimize bundan büyük bir leke sürülebilir mi? Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey Müslüman, düşün, süngüyle ana karnında çocuk çıkaran zihniyetle bu zihniyetin farkı ne? Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil Müslüman sen de düşün… Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu Hadis-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile kanı ile malı ile Cihad edenlere. İslamcı Gençlik.”

Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) önde gelen isimlerinden gümrük ve tekel eski bakanı Gün Sazak’ın 27 Mayıs 1980’de Ankara’da vurularak öldürülmesi üzerine, Çorum’la hiçbir ilgisi ve alakası olmamasına rağmen, Çorum’da da gerginlik tırmandırılır. 27 Mayıs Faşist güruhların Çorum’da Alevilere, solculara, devrimcilere ve demokratlara karşı, hazırlık yapıp saldırıya geçtikleri ilk gündür. Faşistler, Çorum’da da yeni bir Maraş katliamı yaratmak niyetindedir. MHP’li Gün Sazak’ın Ankara’da vurulmasını protesto etmek amacıyla Çorum’da saldırıya geçen faşistler “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Kana kan intikam” ve “Ya kan kusturacağız, Ya tam susturacağız” sloganlarıyla Alevilerin yoğun olarak oturdukları mahallelere doğru 28 Mayıs’ta saldırıya geçerler. Asıl hedef Alevilerin, solcuların-devrimcilerin ve demokratların yoğun olarak yaşadıkları Milönü mahallesidir. 29 Mayıs’ta saldırılar çevre il, ilçe ve köylerden de gelen faşistlerin katılımıyla daha da büyür. Cadde ve sokaklarda yürüyüşler “Kana kan, intikam” sloganlarıyla devam eder.

Saldırganların bir kolu, demokrat ve sol görüşlü Çorum Gazetesi’ne ve sol yayın satan Bahar Kitapevi’ne saldırarak tüm eşyalarını, malzemelerini dağıtır ve tahrip ederler. Saldırganların büyük bir kolu da, solcuların, Alevilerin yoğunlukta olduğu Milönü Mahallesine yönelirler. Faşist saldırgan güruhun başka bir kol’u da, Kuruköprü, Üçevler, Sigorta ve Mutluevler semtine yönelir. Bu saldırılarda güvenlik güçlerinin bir bölümü yansız kalırken, bazılarının da saldırganlara (faşist güruha) yardımcı oldukları halk tarafından bilinmektedir. Faşist güruh bu saldırıda 45 yaşlarında Servet Yıldırım isimli bir Canı katletmiş, Celal Erdoğan (öğretmen), Salih Yılmaz (öğretmen), Turan Kabakulak, Vedat Eliaçık, Hüseyin Şimşek, Sefer Eken, Sezai Güren, Neşet Aydın, Mustafa Nallıca Sadık Vasıfoğlu, Hasan Köse, Aşır Demirel isimli sol görüşlü kişilerde kurşunla ağır yaralanmışlardır. Yine Altınevler Semtinde evlerinin balkonunda oturan iki kız kardeşe silahla ateş edilmiş ve her ikisi ağır yaralanmışlardır. Bu semt ve mahallelerde birçok ev ve işyeri de tahrip edilerek yakılmıştır. 29 Mayıs Faşist güruhu durdurmak için, bedenlerini siper eden devrimcilerin savunma barikatlarını kurduğu ve direniş ateşini yaktığı ilk gündür.

Çorum Vali Rafet Üçelli, sokağa çıkma yasağı koyar. Ve devrimcilerin halkla birlikte savunma amacıyla kurdukları barikatların kaldırılmasını ister. Çorum Kalesi yakınındaki semtlerde oturan halkın kurduğu bir savunma barikatına saldırganlar silahla ateş eder ancak barikatı aşamazlar. Vali Rafet Üçelli barikatın kaldırılması için Jandarma Komutanı Yarbay Vural Güride’ye emir verir. Halk ise can güvenliklerini korumak için kurdukları barikatı kaldırmamakta direnir. Vali ve Jandarma Yarbay Vural Güride arasında geçen konuşma şöyledir: Vali: “Lütfen Ankara-Samsun Kara yolu trafiğe açılsın.” Yarbay Güride: “Sayın Valim yolu açmak için silah kullanmak zorunda kalacağız. Kan akar, bu da olayları tırmandırır.” Vali: “Her şeye karşın yol trafiğe açılmalıdır.” Yarbay Güride: “Kan dökülür, ben açamam sayın valim. Buyurun siz açın.”

Halk, her türlü baskıya rağmen barikatları kaldırmaz, toplu halde direnişe devam eder. Faşistler Çorum’da Mayıs ayı sonundaki saldırıda başarılı olamayınca, Haziran ayının ilk haftasında ikinci kez saldırı girişiminde bulunur. Milönü’ndeki barikatı aşan 19 AN 709 plakalı, kırmızı renkli Reno marka bir otomobil semti silahla boydan boya tarar. Yaralananlar olur. Semt halkı panik içindedir. Mahalleyi silahla tarayan otomobilin plakasının bir traktöre ait olduğu tespit edilir. Halkın büyük bir kısmında, Otomobilin içinde polislerin olduğu kanaati oluşur.
Faşist güçler ilk saldırıda, yenilgiye uğrayıp Maraş katliamına benzer bir sonuç alamayınca ikinci kez Haziran ayı ortasında tekrar saldırıya geçer. Faşist saldırılar şiddetli bir şekilde artarak devam ederken, İçişleri Bakanı Vekili Orhan Eren, Jandarma Genel Komutanı Org. Sedat Celasun’la birlikte Çorum’a gelirler. Çorum’da teşkilatı bulunan siyasi parti il yöneticileri, Çorum milletvekillerinin katılımıyla bir toplantı düzenlenir. Saldırı olayı değerlendirilir.

Çorum Valisi Rafet Üçelli’nin sunumu üzerine, Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun: “Biz gerekli yerlerden emir aldık. Milönü’ne tanklarla girip olaylara son vereceğiz” (Celasun’un burada olaylar dediği şey halkın devrimcilerle birlikte kurduğu barikatlardır. Celasun’un derdi saldırıları durdurmak değildir, onun derdi barikatları kaldırmaktır) dediğinde; Çorum CHP Milletvekili Ethem Eken, “nasıl olur paşam Milönü’ne tanklarla girmek neyi çözer? Bu daha çok kan dökülmesine neden olur. Belki bir Milönü hiçbir şey değil ama Türkiye’de 14 milyona yakın Alevi vatandaş yaşamaktadır. Milönü’ne tanklarla girip kan döküldüğünde tüm ülkede büyük olaylar çıkar” yanıtını verir. Sonuçta oluşturulan bir komite Milönü’ne giderek halkla görüşür.

Devrimciler ve semt halkı kurdukları barikatlarla savunmalarını kararlı sürdürmektedir. Kuruköprü, Sigortaevleri, Terlemezevler, Milönü, Kale, Esnafevler, Şenyurt, Bahçelievler, Karşıyaka, Nadık Mahallelerinde saldırılar devam etmektedir. Çorum halkı, saldırıların valinin ve Emniyet Müdürünün yanlı tutumlarından kaynaklandığını açık açık dile getirmektedir. Başta demokrat ve sol görüşlü Çorum Gazetesi olmak üzere basın olayı yerinde incelemekte, haber yapmaktadır. Yapılan haberler üzerine, Vali Rafet Üçelli ile Emniyet Müdürü Nail Bozkurt’un saldırganlardan yana olan taraflı tutumu (yanlılığı) artık gizlenemez olmuştur. Dönemin iktidarı tarafından istemeyerekten de olsa her ikisi görevden alınırlar. Devamında Yüksel Çavuşoğlu Çorum Valiliğine, Erdem Yurtsever’de İl Emniyet Müdürlüğüne atanırlar.

Faşistler köy yollarını kapatıp saldırılarını sürdürüyor, yaralanmalar ve ölümler hızla artıyor. Bütün bunlar yaşanırken, Özel Harp Dairesinin (Kontrgerillanın) sivil uzantısı “Ülkücü Gençlik”; halkı, Sosyalistlere, Alevilere ve Demokratlara karşı savaşa çağıran bir bildiriyi Çorum ve ilçelerinde dağıtmaktadır. Bildiri şöyle: “Büyük Türk Milleti, son bağımsız Türk Devleti üzerinde oynana hain oyunları, komploları, planları görmemek için artık kör, hatta hain olmak gerekir. Türk varlığını dünya üzerinden silmek isteyen emperyalist güçlerin yerli uşakları, komünistler, vatan hainleri, bölücüler, Türk Devleti’nin temeline dinamit koymak isteyenler ellerindeki Rus ve Çin yapısı silahlarla ne yapmak istemektedirler. Bu eli silahlı eşkıyalara karşı kesin tavrı almak, dur demek zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmiştir. Kıymetli hemşerilerimiz, Müslüman Türk Milletini bataklığa sürüklemek isteyen, bölmek, parçalamak, yok etmek isteyen komünist cinayet çetelerine karşı uyanık olalım. Türk Devleti’ni yok etmek isteyen bu hain güçlere karşı yılmadan çekinmeden, canı pahasına mücadele veren ülkücü Türk Gençliği’ ne destek olalım. Büyük cihada hazırlanalım. Ülkücü Türk gençliğinin her ferdinin cesetleri birer birer çiğnenmedikçe bu mübarek vatan topraklarına komünizm girmeyecektir. Ülkücü Türk gençliği barış zamanı bir karıncanın ayağına basıp incittiği zaman bundan üzüntü duyacak kadar yufka yürekli olduğu gibi, aynı zamanda vatan hainleri için sokaklar dolusu idam sehpası dikecek kadar da gaddardır. Burası da böyle bilinsin. Bizi komünist kurşunları değil, milletimizin susuşu öldürüyor. Kanımız aksa da zafer İslam’ın. Yolumuz Allah’ın yolu.” Ülkücü Gençlik.

Bu bildiriler, Solculara, Alevilere ve Demokratlara yönelik saldırıları başlatmak için “Sünnileri” harekete geçirmeye yönelik Psikolojik harekâtın bir parçası gibiydi. Bu bildiriler; din ve vicdan özgürlüğü olduğunu iddia eden anayasaya rağmen devlet kurumları aracılığıyla tekçi “Sünni-Hanefi” politikalar doğrultusunda bürokrasinin ve hükümetlerin, kültürel ırkçı, inkârcı, baskıcı icraatları ile de uyuşuyordu. Kontrgerilla eylemlerinin paramiliter vurucu gücü olarak kullanılan “İslamcı” ve ülkücü gençlik Maraş’ta olduğu gibi Çorum’da da görev başındaydı.

Özel harp dairesine bağlı paramiliter örgütlerin dağıttığı bu bildirilerle, öyle bir ortam oluşturulmuştu ki, Çorum’da yaşam özgürlüğü ve can güvenliği kalmamıştı. Faşistlerin katliama hazırlandıkları valiye bildirildiği halde, ayrıca ülkücülerin halkı savaşa çağırdıkları bildiri ortadayken, “Çorum Vali’si ve emniyet önlem almaz. Tam tersine solcuların ve Alevilerin yoğunlukta olduğu semt ve mahallelerde operasyon başlatır. 100 e yakın insanı gözaltına alırlar. Faşistlerin örgütlü olduğu semtlerde operasyon başlatılmaz. Onlar çatılarda, tepelerde mevzilerini kurmakta, ağır makineli tüfeklerini yerleştirmektedirler. Ayrıca faşistler SSK hastanesini de üs olarak kullanmaktadırlar.

1 Temmuz Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gecedir. “Ya susturacağız, ya kan kusturacağız” sloganıyla ikinci katliam başlatılır. Terlemez Evler ile SSK Hastanesi civarında yerleştirilen uzun menzilli silahlarla solcu ve Alevi evlerine ateş açılır. Alevi, sol-devrimci ve demokrat görüşlü yurttaşların evlerine girişilen saldırılar sonucunda 4 kişi hayatını kaybeder. Artık Çorum’un üstüne kara duman çökmüştür. Semtin tüm telefon şebekeleri kesilmiş, haber alınamamaktadır. 2 Temmuz Çarşamba günü Çorum’un pazarıdır. Köylülerin Çorum’a alışveriş amacıyla yoğun olarak geldikleri gündür. Yollar maskeli ve silahlı faşistlerce tutulmuştur. Köylerden Çarşamba pazarına gelen tüm araçlar durdurulur, kimlik kontrolü yapılır, Alevi ve solcular alınarak kendi karargâhlarına götürülür. Elleri, ayakları ve ağızları bağlanarak işkence ederler. Pazara götürdükleri eşya ve ürünleri yağmalanır, araçları yakılır.

Günün bilançosu 4 ölü 10 yaralı, 50 ev ve işyeri tahrip edilerek yakılır. Bu gelişmeler üzerine vali sokağa çıkma yasağı ilan eder. 2–3 Temmuz günleri Solcular, Aleviler ve demokratlar sokağa çıkma yasağına uyarken, devlet destekli faşist saldırganlar ellerini kollarını sallayarak rast gele ateş eder, ev ve işyerlerini yakarlar. Her yerde arama yapılmasına rağmen, faşistlerin saldırı üssü olarak kullanıldığı mahallelerde güvenlik kuvvetleri hiç bir arama yapmaz. 4 Temmuz sabahı, vali bir gün önce koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırır.


Çorum’da Canice Katledilen Canlarımız. Baştaki Ahmet Doğan, ortadaki Veli Solmaz (Dede) yanındaki Süleyman Üreyen.

4 Temmuz Cuma günü faşistler Çorum’da sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra uzun menzilli silahlarla topyekûn bir saldırıya geçtiler; ikinci bir Maraş katliamı yaratmayı amaçladılar. Cuma günü olaylar, TRT’nin Alaaddin Camiinin bombalandığı ve kurşunlandığı şeklinde yalan haberleri yaymasıyla doruk noktasına çıktı. TRT Çorum muhabiri bu haberi kendisinin yapmadığını söylese de, TRT polis kaynaklı olduğunu söylediği haberde ısrar eder. Aynı anda bütün camilerde benzer propagandalar yapılır. “Cuma namazı” sırasında bütün camilerden aynı anda birer kişi ayağa (birer faşist) kalkarak Alaaddin Cami’sinin “komünistler” tarafından bombalandığını söyler.

Hedef bellidir: Milönü semti Aleviler, Solcular ve Demokratlar! Bir anda Çorum’un tüm camileri “Komünistlere Ölüm” çığlıklarıyla boşalmaya başlar. Sigortaevleri, Terlemezevler semtlerinde başlayan saldırılarda bazı polisler de kalabalık faşist topluluklara öncülük ederler. Saldırgan faşistler, Alevilerin toplu olarak yaşadıkları Milönü ve Nadık semtine giremezler. Çünkü devrimcilerle birlikte halk barikatlar arkasında yoğun bir direniş sergilemektedir. Saldırganlar her seferinde barikatların ardındaki halk tarafından püskürtülür. Ancak saldırgan faşistler bu semtlerden uzak olan ve korumasız kalan mahallelere girerler. Bu mahallelerde halka zulüm uygularlar, yüzlerce ev çıkarılan yangınlar sonucu hasar görür. Aynı gün esir aldıkları biri kadın olmak üzere 10’a yakın insanı katlederler. O günün haberleri iç açıcı değildir. İskilip yolu üzerinde Yazı Mahallesinin çıkışında bir kadın 7 kişinin elleri bağlı olarak silahla öldürülmüş bulunur. SSK Hastanesinin morgunda 7 ceset bulunmaktadır. Ölü sayısı 17’ye çıkmıştır.

Polis panzeri ve arkasındaki üç sivil araba ile Çorum’da operasyona girişirler. Panzer, mahalleden geçerken hedef gözetmeden ateş açar. Hatem Dursun isimli hamile bir kadın ve Raif Erden kurşun yarasıyla yaşamını yitirir. Öğretmen Hüseyin Özdemir ağır bir şekilde, Tıp öğrencisi Süleyman Atlas’da kurşunla omzundan yaralanır. Panzerdeki polisler, Süleyman Atlas’ı alıp SSK Hastanesine götürmek isterler, ancak orada bulunan kadınlar “Aman çocuğu vermeyin, Bunlar SSK’ya götürüp orada öldürecekler” diye bağırırlar. Polisler zorla yaralı Süleyman Atlas’ı panzere alarak SSK Hastanesine götürürler. Bir gün sonra Süleyman Atlas’ın işkenceyle katledilmiş cesedi babasına teslim edilir.

27 Mayıs’ta başlayıp 6 Temmuz’a (1980) kadar süren katliamda 57 Alevi, Solcu, Devrimci, Emekçi canımız katledildi. 200’ün üstünde canımız yaralandı; Yüzlerce iş yeri ve ev tahrip edilerek yakıldı, yıkıldı. Çorum’da tam bir vahşet yaşandı ve bu vahşet binlerce ailenin göçüyle sonuçlandı. Diğer katliamlarda ve saldırılarda olduğu gibi, Çorum katliamında da devlet=ülkücüler ve gericiler el ele verdiler. Bu faşist zihniyete karşı, demokratlar, devrimciler ve Aleviler birlikte ortak hareket ettiler, ortak kararlar ve ortak savunma tedbirleri aldılar. Eğer barikatlar kurulup direniş ateşi yakılmasaydı, Maraş katliamından çok daha büyük vahşet, çok daha büyük bir katliam Çorum’da gerçekleşirdi. Zalim her yerde zalimdir, zalimleri kınıyorum ve lanetliyorum. Çorum’da devlet destekli faşist katliamda alçakça katledilen Canlarımızın, Yoldaşlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Ve faşist güruhu  durdurmak için savunma barikatlarını kurup direniş ateşini yakan ve bedenlerini siper eden devrimci yoldaşlarımızı ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

ÇORUM KATLİAMINI UNUTMA, UNUTTURMA! AŞK İLE.


Birinci Resim: Hatem Dursun, İkinci Resim: Raif Erden, Hatem Dursun ve Raif Erden 04.07. 1980 tarihinde panzerden açılan ateş sonucu katledildi. 28 Mayıs – 10 Temmuz 1980, Çorum Katliamını Unutma Unutturma! Halkların inançların düşmanı faşizmi affetme!

KAYNAKLAR.

1- Çorum Gazetesi, 23.07.1980.
2- Nokta Dergisi, Sayı: 22 (08.06.1986) .
3- Cumhuriyet Gazetesi, 02.06.198.
4- Sadık Eral, Anadolu’da Alevi katliamı, Yalçın Yay.
5- Gazi Eke, Yaz Mevsiminde Katliam ve Direniş, Nitelik Kitap Yayınevi.
6- İbrahim Satılmış, Barikatlar Düşerken, Hazırlayan Oktay Duman, Ozan Yayıncılık.
7- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay.

EN SON EKLENENLER