“Sıfır baraj ittifakı” tek adamıda sıfırlar

CHP’nin “15 milletvekili hamlesi” hem ezber bozdu, hem de AKP’nin manevralarından bıkıp-usanan geniş yığınlara ilk kez “oh be” dedirtti. Yandaş medyada çıkan yorumlardan anlaşılıyor ki, CHP’nin AKP’yi kendi silahı ile vuracak olan ikinci önemli hamlesi “sıfır baraj ittifakı” da iktidarın ve yandaşların ezberini çok daha fazlasıyla bozacak!

Çünkü referandum sırasında “istikrar için koalisyon olmamalı” diye sabah-akşam bağıran da kendileriydi, işler istedikleri gibi gitmeyince, matematiksel üstünlüğü yakalamak amacıyla MHP ve BBP ile koalisyon yaparak, koalisyonu yasallaştıran da kendileri oldu.

CHP’nin bu hamle karşısında yaptığı “sıfır baraj ittifakı” önemli, çünkü böyle bir ittifak, YSK tarafından seçime girilmesine karar verilmiş bütün partilerin önündeki yüzde 10’luk gibi “hem fiziki hem de psikolojik” büyük bir engeli fiili olarak ortadan kaldırıyor. Bu ittifakın gerçekleşmesi halinde, adına “Cumhur İttifakı” denen ve AKP-MHP-BBP’nin oluşturduğu ittifak karşısına diğer bütün partiler hem fiili olarak seçime “barajsız” girme hakkını elde edecek, hem de muhalefet uzun süredir ilk kez AKP karşısında psikolojik üstünlüğü de ele geçirme fırsatını yakalayacak ve “güven patlaması” yaşayacak!

Yani bu hamle muhalefet güçleri açısından, hem siyasi hem de psikolojik üstünlüğü yakama anlamına gelecek. Tıpkı 16 Nisan referandumundaki “Hayır” kampanyasında, hatta Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve İstanbul’da milyonlarla buluşan Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi…

Normal koşullarda birbirlerini gördüklerinde aynı kaldırımda bile yan yana yürümeyip, kaldırım değiştirecek güçler, 16 Nisan’da “Tek Adama Hayır”, Adalet Yürüyüşü’nde ise “Hak Hukuk Adelet” diyerek yan yana yürüdüler. Solcusu, sosyal demokratı, milliyetçisi muhafazakarı, inananı inanmayanı, Alevisi Sünnisi, Türkü Kürdü…

Seçim sonucunu doğrudan etkileyeceği için “sıfır baraj ittifakı” bu hamlelerin hem sonuncusu hem de en etkilisi olacağı kesin!

Ancak bu önemli ve akıllı hamlenin gerçekleşmesinin önünde tek ama önemli bir sorun var; Gelişmelerden anlaşılıyor ki, CHP de dahil, İYİ Parti, Saadet Partisi ve DP, “sıfır baraj ittifakı”nı HDP’siz kurguluyorlar.

Oysa eğer aslolan, “parlamenter demokrasiyi” yeniden inşa etmekse “sıfır baraj ittifakı” AKP-MHP ve BBP dışında, Saadet Partisi’nden, hatta HDP’den “oy çalsın” diye seçimlere “son dakikada” dahil edilen HÜDA-PAR dahil seçime girme hakkı olan diğer bütün partileri (CHP, HDP, İYİ Parti, Saadet Partisi, BTP, DP, Vatan Partisi) kapsamasının yanında parlamento dışı ÖDP, TKP, TİP gibi sol-sosyalist partileri de kapsamalıdır!

TEK ADAM DEĞİL, PARLAMENTER DEMOKRASİ

Böyle bir ittifakı yapmak için uzun protokollere ve ortak seçim bildirgelerine ihtiyaç yok. Seçime girme hakkı olan partilerin “parlamenter demokrasiyi yeniden inşa etmek isteyen siyasi partiler olarak, seçim barajını sıfırlamak ve mecliste eşit ve adil temsili sağlamak için ‘Sıfır Baraj İttifakı’ yaptık” diye açıklama yapmaları yeter. Çünkü 24 Haziran’da asıl amaçlardan biri, 16 Nisan’da YSK eliyle alınan kararı

yok hükmüne çevirmek ve laik-demokratik bir Türkiye’nin yolunu yeniden açmak olmalıdır…

Bu “ittifaka” sonucunda, kendine güveni artan her parti kendi Cumhurbaşkanı adayıyla kampanyaya başlarsa, psikolojik üstünlük “Sıfır Baraj İttifakı”nın eline geçer ve 24 Haziran akşamı hem tıpkı 1920’de ilk mecliste olduğu gibi temsil genişler, meclisin çoğunluğu da (301 milletvekili ve fazlası) mevcut muhalefet partilerinin olur ve Cumhurbaşkanlığı seçimi de ikinci tura kalır.

Böyle bir atmosferde yapılacak 8 Temmuz ikinci tur Cumhurbaşkanlığı oylamasında, birinci turda ikinci kim olursa olsun, Erdoğan’ı yener!

Tablo aslında bu kadar nettir!

Eğer bunu yapmayıp, tıpkı AKP, MHP ve BBP’nin yapmaya çalıştığı gibi, CHP dahil muhalefet partileri de HDP’siz, daha açık bir ifadeyle “Kürtlersiz bir meclis” isterlerse 24 Haziran’da tablo değişmez. Çünkü bu topraklarda Selahattin Eyyübi’den beri, bütün siyasi iktidarlar Kürtlerin desteğini alarak iktidar olmuşlardır. Bu tabloya hem Yavuz Selim’le başlayan Osmanlı, hem de Mustafa Kemal Atatürk’le başlayan Cumhuriyet dönemi de dahildir…

BİR BAŞKA TÜRKİYE MÜMKÜN!

Bir kez bile olsa “AKP ne der, Türkiye’nin çoğunluğu muhafazakar, onlar ne der” sendromundan kurtulursak, fazla değil yaklaşık iki ay sonra, 25 Haziran sabahı “Bir Başka Türkiye” bizi bekliyor.

Bunun yolu, “baskın basanındır” mantığı ile baskın seçim kararı alanların üzerine gitmekten geçiyor.

Hatırlayalım; Afrin harekatının yükselttiği milliyetçi duyguları da arkasına alan AKP-MHP ittifakı, bir gecede vahi inmesinden sonra değil, “işler daha da kötüleşmeden hareket geçelim” mantığından hareketle “baskın basanındır” diye baskın seçim kararı almadılar mı?

Baskın seçim kararının daha mürekkebi kurumadan sokakta adı konmamış hoşnutsuzluk, CHP’nin İYİ Parti hamlesi, Saadet Partisi’nin AKP ittifakına girmeyen kararlı duruşu ile birleşince Erdoğan’ın da, iktidarın da bir bütün olarak ezberi bozuldu.

Şimdi durumu derinleştirmek ise CHP başta olmak üzere iktidar karşıtı olan partili-partisiz güçlerin elinde!

İDEOLOJİK POLİTİK HEGOMANYADA SONA GELİNDİ

AKP’nin 16 yıldır girdiği her seçimi kazanmasının en önemli nedenlerinden biri, dünyada da değişen dengelere paralel olarak siyasal İslam’ın “yeni bir politik hayal” olarak öne çıkmış olmasıydı. AKP’nin seçim başarılarındaki diğer önemli bir neden de, dünyada da, Türkiye’de de solun, sosyal demokrasinin yaşadığı krizdi…

Bu iki gerçek iktidar nimetleriyle birleşince, AKP 16 yıldır yıkılamadı! Ancak artık yolun sonu gözüküyor. 2002 koşulları değişti. Kapitalizmin krizi derinleşti, Türkiye’de ekonomik olarak büyük krizin eşiğinde. Arap baharı, kara kışa döndüğü için siyasal

İslam hayali de sona erdi. Siyasal İslam yeni bir düzen anlamıyla “umut” olmaktan çıktığı için ideolojik-politik üstünlüğünü hızla yitiriyor…

Saadet Partisi, İYİ Parti, HÜDA-PAR gibi partilerin, her şeye rağmen Abdullah Güllerin Erdoğan’ın ve AKP karşısında yer almaları bile bu üstünlüğün bitmese bile kırıldığını gösteriyor. Belli ki bu artık bir çözülme sürecidir!

Erdoğan’ın otoriteyi paylaşması bir yana daha güçlendirme çabası bilinen bir gerçeklikken, dün Bahçeli’ye “alçak, adi ve namert” diyen, “bu adamla bir yere varamazsınız” diyen Erdoğan’ın bugün “Cumhur İttifakı” ile Bahçeli’ye övgüler dizmesi aslında güçlenmenin değil, çaresizliğin ve çözülmenin işareti değil midir?

Gelişmeler gösteriyor ki, baskın seçim kararı hızla AKP kendi ayağına sıkmasına dönüşüyor. Bülent Arınç’a ve Davutoğlu’na yaptırılan “biat” açıklamaları da, “Gül aday olmasın” diye Hulusi Akar ve İbrahim Kalın’ın üzerinden gönderilen mesajlar da, bu ziyareti haber yapan gazetecilerin işten atılması da iktidar bloğundaki paniği gösteriyor.

Cumhurbaşkanı adayı olmayacağı en baştan kesin olan Gül’ün bile zoraki de olsa Erdoğan karşısına aday olma lafı bile çözülmenin ifadesidir.

Seçimi kaybetme ihtimalinin korkusu o kadar büyümüş ki, Erdoğan İbrahim Tatlıses yalanlarına bile itibar etme ihtiyacı hissediyor.

Bağımsız Cumhurbaşkanı adaylığı için 6 gün içinde üstelik seçim kurullarında istenen 100 bin imza bile iktidar bloğundaki kaygıyı ve korkuyu işaret ediyor.

İktidar bloğundaki çözülme, panik, telaş bu kadar artmışken, bu güvenilirliği az olsa da kamuoyu araştırmalarına bile yansımışken, CHP’ye ve diğer muhalefet partilerine düşen görev, “içeride” kavga etmeden, gerilim yaratmadan bu bloku büyütmektir!

Eğer “sıfır baraj ittifakı” HDP dahil, iktidar bloku dışında yer alan bütün partileri kapsarsa, sürecin önemli ve belirleyici taşıyıcısı CHP “başkası değil kendi olursa” ve muhalefetteki her parti ilk tura kendi Cumhurbaşkanı adaylarıyla girerse, 24 Aralık akşamı sandıktan tek adam değil demokrasi çıkar!

İstanbul, 30 Nisan 2018

Necdet Sara

EN SON EKLENENLER