Seçimler, CHP ve Aleviler,

Yerel seçimler yaklaşıyor, partiler yavaş yavaş adaylarını belirliyorlar. Seçilebilecek yerler için büyük bir yarış var. Vaatler havalarda uçuşuyor. Normal zamanlarda hatırlanmayan toplum kesimlerinin talepleri dillerden düşmüyor. Öyle ki mevcut hukuk düzenine göre suç olan birçok ileri demokratik talep bile herkesçe dillendiriliyor. Sadece seçim dönemlerinde hatırlanan toplumun ötekileştirilmiş kesimlerinin oylarını almak için partiler arasında bir yarış başlamış durumda.

AKP Gezi direnişi ile uğradığı imaj zedelenmesini silmek için yeni atraksiyonlar içinde. Çözüm sürecinde atması gereken yasal adımları atmadan, sadece söylemden ibaret ajitatif açıklamalarla yetinmekte, müslüman toplum kesimlerinin oylarını garantiye alacak adımlar attı, atmayı sürdürüyor. Türban kamuda serbest hale getirildi. Kürt sorununa çözüm adı altında becerebilirse Kürt Özgürlük Hareketini marjinalleştirmeye çalışacaktır. Nitekim son Diyarbakır buluşmasının amaçlarından biri de budur.

Kürt halkının gerçek taleplerinin yanında Alevilerin de taleplerini görmezden gelerek, Alevi toplumunun cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, diyanetin kaldırılması, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve benzeri somut taleplerine sırt çeviren AKP, Fetullah ve onun Aleviler içindeki uzantısı İzzettin Doğan aracılığıyla Cami-Cemevi Projesi ile Alevilerin nihai asimilasyonu için düğmeye basılmaktadır. Amaç hep aynı, ya kendine benzeteceksin, ya da dışlayıp imha edeceksin.

Öte yandan CHP ise, bundan daha da geri bir konumda. Ne Kürt Sorunu, ne de Alevilerin talepleri hakkında hiç bir somut projesi bulunmuyor. Hatta bölünme paranoyası ile Kürt düşmanlığı yapmaktadır. Kendisine verilen Kürtler ile Alevileri buluşturmama görevi gereği, tek yaptığı „Aleviler Kürt olamaz, Şafi Kürtler ile Aleviler birlikte yaşayamaz, oylarınızı bize vermezseniz şeriat gelir, BDP ve HDP bizim oylarımızı bölerek AKP’ye hizmet etmektedir“ sahte propagandalarına sığınarak, AKP iktidarına ancak biz son verebiliriz yalanıyla Alevilerin desteğini bir kez daha istiyor.

Yani kısacası Mart 2014’te yapılacak yerel seçimler yaklaşırken, Aleviler yine bir seçim malzemesi konumunda tutulmaya çalışılmaktadır. Özellikle bazı sözde Alevi kurumları ve Alevi zenginleri aracılığıyla, Aleviler bir kez daha ; CHP’ye oy vermezsek AKP eliyle şeriat gelecek safsatalarıyla, başkaca yol kalmamış gibi bir kez daha kendi katillerine oy vermeye çağrılmaktadır.

Bir asra yakın süredir ırkçı Kemalist, tek dil, tek din tek devlet projesinin mimarı, sözde laik, özde Sünni İslam egemenlikli rejimin kurucusu olduğunu unutturmaya çalışan CHP; bu gerici rejimin bekçisi olarak bir kez daha Alevileri fütursuzca kullanmaya çalışmaktadır. Alevileri ve Aleviliği bir asırdır bu doğrultuda kullanan CHP, görünen o ki, bu işi bir kez daha deneyecektir.

Oysa aynı CHP 1921 Koçgiri, 1937 Dersim, sonrasında Maraş, Sivas, çorum, Malatya, Gazi mahallesi ve daha bir çok yerde Aleviler yakılıp, kıyılıp, yok edilirken hep iktidardaydı. Yine Köy Enstitülerini kapatıp yerine İmam Hatip Okullarını ve Kur’an Kursları açan aynı CHP’dir.

Yaşam felsefi gereği demokrasiden, emekten ve laik yaşamdan yana tavır koyan Aleviler, bu sistemin savunucusu sahte solcular tarafından hep, her zaman ve her yerde kötü kullanıldılar. Bunu en çok da Kemalistler, sözde laikçiler, sahte solcular ve ulusalcılar yaptı. Halen de devam ediyorlar ve Aleviler güçlerinin bilincine varmadıkça bunu yapmaya devam edeceklerdir.

CHP, yukarda da değindiğimiz gibi, Alevileri kamusal alanda yok sayan vatandaşlığı “Laik/Türk” kimlik üzerine tanımlayan, kamusal alanda Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden Sünni İslam yorumunu tek doğru inanç olarak topluma empoze eden devletin kurucusudur. Bugünkü CHP ile, cumhuriyeti kuran CHP arasında ideolojik süreklilik aynen devam etmektedir. Bu yüzden CHP, Alevilerin kurtarıcısı değil tersine onları yok sayan bir partidir. 1937-1938’de Dersim’de, 1978’de Maraş’ta, 1980’de Çorum’da Aleviler katledilirken CHP bizzat emretmiş ya da seyirci kalmıştır.

Son yıllarda Alevi örgütlülüğü yoluyla hak istemlerini yükselten Alevileri bir kez daha CHP’nin kuyruğuna takmak için, Alevi ve Kürt kökenli Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına getirildi. Burada asıl hedef Alevi oylarını yeniden CHP’ye çekmekti. Nitekim geçtiğimiz dönem seçimlerinde bu yöntemle Alevi oylarının önemli kesimi CHP’ye akmıştır.

Alevilerin CHP ekseninden kurtulması öyle sanıldığı kadar kolay değildir. 90 yıllık cumhuriyet döneminde Aleviler toplumdan dışlandıkları kadar, inaçsal dönüşüme uğratılarak asimile edildiler. Alevilerin önemli bir kesimi kendi inançlarından koparıldı, ulusal kimliklerinden uzaklaştırıldı. Bu açıdan Kürt halkında 30 yılı aşkın amansız bir mücadele ile yeniden oluşan ulusal uyanış gibi, Alevilerin inançsal uyanışıda büyük bir çaba ve emek sonucunda oluşacaktır.

Elbette özellikle de 1993 Sivas katliamından sonra hız kazanan Alevi örgütlülüğü Aleviler arasında büyük bir inançsal uyanış yaratmıştır. Ancak bu inanç çarpıtılmıştır , kendi tarihsel kökleri ile buluşmaktan uzaktır. Bu açıdan Alevi kurumları , inancımız üzerinde yaratılan bu çarpıtmaların etkisini kırmak için büyük bir yol temizliği yapma görevi ile karşı karşıya bulunmaktadır.

Yüzyıllardır sürdürülen asimilasyon politikaları neticesinde Aleviler, kendi katiline sevdalı bir toplum haline getirildiler. Adeta kendisini rehin alanlara aşık hale getirildi. Buna Stockholm Sendromu diyebiliriz.

“Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.

Stockholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan literatür terimdir.”

Aleviler 1923 yılından sonra 6 büyük katliama uğramıştır. Her katliamın olduğu tarihlerde ne hikmetse CHP hükümettedir.

1937 Dersim Katliamı – CHP tek parti.

1978 Malatya Katliamı – CHP (42. Başbakan Bülent Ecevit)

1978 Maraş Katliamı – CHP (42. Başbakan Bülent Ecevit)

1980 Çorum Katliamı – Adalet Partisi (43. Başbakan Süleyman Demirel)

1993 Sivas Katliamı – CHP öncülüğünde Sosyal Demokrat Halk Partisi (SDH)

1995 Gazi Mahallesi Katliamı – Doğru Yol Partisiyle kurulan koalisyon CHP

İşte tamda burada ilk başta konusu geçen Stockholm Sendromunu net bir şekilde görebiliyoruz. Kendisine yıllarca acı çektirmiş, atalarını öldürmüş, inancını yasaklamış, başkalarını kendisine düşman etmiş bir zihniyete nasıl böyle aşık olunabilinir? Bunu anlamak elbette kolay değil. Çünkü gerçek tarihi bilmek gerekiyor. Katilini, sana acı çektireni, seni ezen zihniyeti tanımak ve ona göre davranmak gerekiyor.

Alevi felsefesinin gerektirdiği davranışlar bunlar değil ve olmaması gerekiyor. Alevilik zulmün karşısında duran, mazlumun yanında olan bir felsefedir, yaşam biçimidir, bir inançtır.

Aleviler birilerinin yarattığı yapay korkulardan, yapay düşmanlardan arınmak ve artık zulmün karşısında durmak gerektiğinin bilincine varmalıdır. Yaşam felsefesi yaşam pahasına da olsa mazlumun yanında olmak olan Aleviler, süreç içinde inancımızda yapılan tahribatların da etkisiyle yanıbaşımızda inkara ve asimilasyona karşı can pahasına mücadele eden Kürt halkının mücadelesine yeterli desteği verememiştir. Öylesine ki, Kürt Alevilerinin Kürt özgürlük hareketine verdiği desteği engellemek için asimile olmuş, düşmanına benzemiş sözde Alevi önderleri kullanılmıştır.

Aleviler her söze başlarken, mazlumdan yana olduklarını, ezilenden yana olduklarını belirterek söze başlarlar. Hümanist olmak, aydın olmak yanlışa, inkara, asimilasyona başkaldıranların yanında olmaktır. Oysa Alevilerin yıllarca oy verdiği CHP bunların hiç birini yapmamıştır.

CHP bugüne kadar hangi Alevilik hakkını savunmuş ki bundan sonra Alevilere ne verecek? Kendi parti başkanı bile Alevi olduğunu, kürt olduğunu söyleyemezken Aleviler neden sahip çıkma gereği duyuyor bu CHP’ye? Alevi kurumlarına düşen bu sorulara doğru cevap vererek adına hareket ettikleri topluma doğru yolu göstermektir.

CHP’nin ana felsefesi statükoyu korumak, var olan kaos düzenini savunmak. CHP’nin ana görevi devrimci-demokratik dönüşüm hareketlerinin önünü kesmektir. AKP böyle bir CHP’den çok memnundur. Nitekim Erdoğan her konuşmasında Allahına hamdederek, “iyi ki bana böyle uysal ve akılsız bir muhalefet bahşettin” demektedir. Yani sistem AKP-CHP ikilisinin iktidar muhalefet görevlerini üstlenmesinden memnundur.

Cumhuriyet tarihi boyunca tek parti iktidarı CHP’yi desteklemiş olan Aleviler; 1945 yılına kadar süren tek parti diktatörlüğüne karşı gelişen hoşnutsuzluk sonucunda, 1946 yılında yapılan ilk “serbest” seçimlerde Demokrat Partiye (DP) oy vermişlerdi. 1950 seçimlerinde bu destek bir nebze azalsa da, Alevi kitleler bir kez daha Demokrat Partiyi tercih etmişlerdi. Dersim, Amasya, Tokat, Erzincan, Sivas, Çorum, Yozgat ve Maraş gibi Alevi nüfusun yoğun olduğu illerde seçimi DP kazanmıştı. Ama DP iktidarının uyguladığı kimi politikaların toplumda yarattığı hoşnutsuzluğun yanı sıra, DP’nin giderek muhafazakâr eğilimler göstermesi ve Sünni grup ve tarikatlarla yakınlaşmasıyla durum değişir. Bu dönemde Kemalist CHP’nin başlattığı “karşı-devrim” söylemi ve körüklediği “şeriat gelecek” paranoyası 1957 seçimlerinde Alevi kitleleri bir kez daha CHP’nin kuyruğuna takar.

60’lı ve 70’li yıllarda Alevilerin kitlesel tabanı Ecevit CHP’sinin peşine takılırken, gençliğin ezici kesimi ise tercihini sol-sosyalist örgütlerden yana kullandı. Bu dönemde binlerce Alevi genci faşist çetelerce katledildi.

80’li yıllarda faşist cunta, işçi ve devrimci harekete ve Kürt ulusal kurtuluş mücadelesine karşı, CIA patentli “Yeşil Kuşak” projesine hız verip, burjuva devletin olanaklarını başta imam hatipler olmak üzere her türlü dini örgütlenme faaliyetinin hizmetine sunmuştu. Bu koşullarda Alevi kitleler de edindikleri refleksle sahte sol partilerin peşinden gitmeye devam ettiler.

90’larla birlikte ise, özellikle de 2 Temmuz 1993’teki Sivas katliamının ardından, Alevilik kimliği, Alevilerin yüzyıllar boyunca bir savunma refleksi olarak geliştirdikleri gibi, artık özenle saklanması gereken bir şey olmaktan çıkarak savunulması gereken bir kimlik haline geldi.

Bütün bu olumlu gelişmelere karşın hala “Şeriat tehlikesi” söylemi, solcu geçinen Alevi örgütlerinin bile diline dolanmış durumdadır. Devletin malum güçlerince körüklenen şeriat korkusu, CHP vb. Kemalist partilerden kopma eğilimi içine giren Alevi kitlelerinin, her seçimde bir kez daha gönülsüzce bu partilere oy vermesine yol açmaktadır.

Bunun bir paranoya olduğunun, gerçeklikle hiçbir bağı olmadığının, bilinçlice oluşturulup abartılmış bir yanılsamadan ibaret olduğunun döne döne tekrarlanmasında fayda vardır. Bu gerçeklik kavranmadığı sürece, Alevi kitleler, üstelik de solculuk iddiasındaki örgütlülüklerince Kemalizmin, darbeciliğin ve hatta faşizmin peşinde sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Günümüze kadar “şeriat geliyor” korkusuyla Kemalistlerin peşine takılan Alevi kitleler, aynı zamanda ezilen Kürt halkının mücadelesinin karşısına da bir bariyer olarak çıkarılmak istendi, isteniyor. Aleviliğin Orta Asya ve Horasan’dan gelen göçer Türk boylarının dini inançlarını temsil ettiği, Alevilerin öz be öz Türk oldukları gibi iddialar, körüklenen Türk şovenizminin Alevi kitleler içerisine daha büyük ölçüde sızması için faşist çevreler ve akademisyenler tarafından yinelenen safsatalardır. Alevi kitlelerin şeriat korkusuyla statükocu cephenin peşine takılmasının onları bu tür faşist propagandalara daha açık hale getirdiği ortadadır.

Bugün Alevilerin gündelik hayatta yaşadıkları sorunların da kaynağı ve anası CHP’dir. Tıpkı Kürt sorununun olduğu gibi. Geldiğimiz noktada Alevilerin büyük kesimince bu gerçek bilince çıkarılmaktadır. Ama bunu hızlandırmak Türkiye’nin gerçek demokratik muhalefetinin başını çekmesi gereken HDP-BDP politik çizgisinin tutumuna bağlıdır. Bugün Alevilerin yaşadıkları sorunların başında hukuksal olarak bir kimlik tanımlarının olmaması, kamusal alanda ve gündelik hayatta uğradıkları ayrımcılık ve dışlanma gelmektedir.

Bunu aşmanın yolu da Alevileri kazanmak isteyenlerin kendilerini Alevilere açmasındadır. Artık bu toprakların ötekileştirilen iki büyük kitlesel toplumsal kesimi Kürtler ile Aleviler buluşmadan gerçek bir demokratik iktidar seçeneği ortaya çıkarılamaz. Bu iddiadaki politik güçlerin bu gerçeği görerek uygun politikalar üretmesi gerekmektedir. Alevilerin ve Kürtlerin, somut taleplerini parti talebi haline getirip cesaretle savunan politik bir oluşum, bu ülkede iktidar alternatifi olabilir.

Aleviler için ise haklarını elde edebilmenin olmazsa olmaz koşulu CHP’den radikal bir kopuştur. Günümüze kadar CHP’nin etrafında kümelenen Aleviler bu kopuşu gerçekleştirebilirse,Türkiye solu, Kürtler ve Aleviler doğru zeminde bir buluşma sağlarsa, ülkemiz siyasetinin temel merkez gücü ortaya çıkar.

Nitekim HDK bileşenlerinin partileşmesi ve HDP adını alması böylesi bir büyük buluşmanın maddi temellerini yaratmaya başlamıştır. Birçok toplumsal kesim temsilcisi gibi birçok Alevi kurum temsilcisi de doğrudan HDP yönetiminde yer alarak ülkemiz siyasetinde büyük bir siyasal gücü ortaya çıkaracak bir örgütlenmenin tarihi adımını atmışlardır.

Şimdi bize düşen bu özgürlük umudumuzu destekleyip büyütmektir. Aleviler artık düşman sızması düşkünler tarafından saflarımızda yaratılan paranoyalardan kurtulmalıdır. AKP gericiliğinin alternatifi CHP olamaz. CHP bu cumhuriyetin stepnesidir. Unutmayalım 1945’ten bu yana da tek başına iktidar olamamış bir gelenektir.

Gezi ruhunun ortaya çıkardığı devrimci, dönüştürücü dinamikler ile, Alevi ve Kürt dinamiğini, Türkiye’nin bedel ödemiş devrimci geleneklerini, çevrecilerin, kadın hareketinin ve tüm ötekileştirilmiş toplumsal kesimlerin dinamiklerini bünyesinde toplamış, içselleştirmiş bir iktidar alternatifi olarak HDP-BDP çizgisi gerçek olandır. Paranoyalara, sahte söylemlere aldırmadan, biz Aleviler de bu çizgide yer alarak hak ve özgürlüklerimizi kazanabiliriz.

Önümüzdeki yerel seçimlerde bu siyasal hattın kazanacağı başarılar bizi herkesin gerçek anlamda özgür ve eşit haklara sahip yaşadığı bir Türkiye’ye biraz daha yakınlaştıracaktır.

EN SON EKLENENLER