Alevilerinin Gizli Payitahtı Elbistan!

Coğrafi Konumu, Demografik Yapısı ve Alevi Toplumsallığındaki İklimi

Etimolojik Çerçeve

Elbistan adının etimolojik kaynağı hakında bir çok önermeler bulunmaktadır. Bunlar içinde en köklü değerlendirmeyi Leyla Umar’ın çalışmasında görmekteyiz. “En eski adı “Ablasta” idi. Bundan “Ablastha, Ablastauan, Ablistan” biçimleri çıktı ve sonuncusundan da “Elbistan” biçimi oluştu. Ablasta adının Ahl(a)Asta ögelerinden türetildiği  anlaşışıyor. Astra’nın Luvi dilinde ve  ardılı dillerde “Akıntı, Akarsu” yu anlattığını görmüştük. Gerçekten de Elbistan’ın içinde Ceyhan’ın başlangıç kollarından biri, Sögütlü çayı geçer.  Adın ”Abla” bölümü belki; ”Gür su,  Bol su” anlamındaki Abra’nın çeşitlemesidir. Belkide “Su geçidi” anlamındaki Abila’nın kısatılmışıdır..”(Umar, 1993: 238). Kısacası Elbistan adının anlamının, “Gür su akıntısı, Su geçidinin akıntısı” manalarına geldigi anlaşılmaktadır.

Coğrafi Konumu

Elbistan, Kahramanmaraş iline bağlı ilçedir. Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinin kesiştiği noktada yer alır.  Yedi ilin sınırıyla çevrili olan Maraş’ın en gözde ilçelerinden olan Elbistan Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat Bölümü’nde olup 2547 km² yüz ölçümüne sahiptir. Çünkü Elbistan’ı pergelde merkeze koyunuz, bir çember çiziniz. Göreceksiniz ki homojen bir Kürt Alevi nüfusu yerleşkesi var. Adıyaman, Antep, Adana, Osmaniye, Kayseri, Sivas, Malatya…  Elbistan ovası düz ve kuru bir alandır. Yazın toz göklere çıkar, insanların yüzlerine gözlerine yapışır. Kışın kuru soğuğu insanların dudaklarını çatlatır. Böyle olmasına rağmen oranın insanı kendi topraklarını her ne pahasına olursa olsun terk etmezler, büyük bir bağlılık içerisindedirler. Dirileri nasiplenmezse bile, ölülerini o topraklara göndermek, orada sırlamak suretiyle bağlılıklarını bir şekliyle dile getirirler. Bunun böyle olmasının ana sebeplerinden bir tanesi buranın köklü tarihi geçmişiyle ilgilidir.

Tirba Bakê – Ocaxe Bakê / Xoffolar-Elbistan

Demografik Yapısı

Tarihsel sürecinde Dulkadiroğlularının (Dulkadir beyligi 1298-1522) başkenti olan Elbistan; günümüzde de Türkiye’nin birçok ilinden hem coğrafik olarak, hem de nüfus olarak büyüktür. Tüm göçertme, baskı ve katliamlara rağmen şu anda 170 bin nüfusu vardır. Cumhuriyetten bu yana ilçe merkezine bağlı Afşin, Nurhak, Ekinözü ayrıştırılarak ilçe haline getirilmiştir. Maraş İl merkezine de 180 km uzaklıkta olmasına rağmen, buranın il olmasına hala müsaade edilmemektedir. Çünkü Osmanlı siyasi yaklaşımın devamı olarak Cumhuriyet dönemi, Alevi politikasında değişime gitmemiş, bölge insanına aynı gözle yaklaşılmıştır. Göçertme ve göçmen yerleştirme yoluyla bölgenin etnik-kültürel yapısı değiştirilmiş olmasına rağmen halen cezalı konumundan Elbistan çıkarılmamıştır.

Sulltan Sinemilli Türbesi / Keban-Elazığı

Elbistan’ın Tarihsel Konumu

Elbistan’ın tarihteki yerini bilmez isek, aslında Türkiye’deki Alevilerin durumunu da izah etmekte ciddi bir şekilde zafiyet yaşarız. Uzun yılardır Alevi hareketinin de zaaflarından bir tanesini, bu bölgenin tarihi ile ilgili bir araştırma yapmaması ve bu bölge ile ilgili olan tarihi gerçekliklerin inkâr edilmesi üzerinden yol almayı seçmesi veya iyi tarafından bölgenin gerçekliğinin görülmemesi olarak okumak gerekiyor.

Bölgede konumlanan Kürt aşiretleri tarafından geliştirilen kadim Alevi inancının (Réya/Raa Heqqi/ Kürt Aleviligi); 16. yüzyıllarda Şah İsmail (Erdebil Tekkesi) tarafından, Şii inancına evrilmesi, İslami bir çizgiye çekilmesi suretiyle, bölgeye özel halifeler yollanmıştır. Bu halifelerle birlikte bölgeye getirilen İmam Cafer Sadık Buyrukları sözkonusudur. Bu Buyruklar içinde yazılı literatürde  “Maraş yazması” olarak geçen Buyruk risaleleri, bölgede okunmaya başlanmıştır (Kaplan,  2010).

Hacı Kureyş Ocağı Tarîkı / Adıyaman

Bugün Maraş olarak telaffuz edilen, ama tarihi geçmişi ile Elbistan olan bu bölge Alevilerin, özelliklede “Anadolu Alevileri” diye betimlenen, izah edilmeye çalışılan ve de cumhuriyet sonrasında böyle telaffuz edilen bölgeyi temsil eden Aleviliğin, kendi başına özgür örgütlenip, hükmünü sürdürmüş olduğu son yerleşkesidir. Alevi homojen bölgesinin merkezi, payitahtıdır. 1522 yılına kadar bu misyonunu sürdürmüştür. Sonrası isyanlarla geçmiş, varlığını koruma savaşı olarak günümüze kendisini virane olarak taşımıştır.

Yavuz’un 1522’de askeri hâkimiyetiyle birlikte Alevilerin homojen olan bu yerleşkesi dağıtılmaya başlanmıştır. Maraş, bu hâkimiyetten sonra ön plana çıkarılmıştır. Elbistan bu tarihten günümüze katliamlara maruz kalmıştır. Alevi ayaklanmalarında merkezi bir rol üstlenmiş, bildik tüm direnişlerde yerini belirgin bir biçimde almıştır. Onun içindir ki Osmanlı tarihçileri tarafından kayıtlara “fitne ve fesattın merkezi” olarak geçmiştir.

Osmanlı kaynakları bu konuda bizlere yeterince belge sunmaktadır. Osmanlı tarih yazıcıları, Padişah fermanları ve şeyhülislamların vermiş olduğu fetvalar bölge konusunda fazlaca bilgiyi günümüze aktarmaktadır.

Alevilerin nefretle, lanetle yâd ettikleri Yavuz’un öz annesi Ayşe Hatun, Dulkadiroğluları hükümdarı Alaüddevle Bozkurt Bey’in kızıdır. Alaüddevle, Şah İsmail’in üzerine Yavuz’un başlattığı Çaldıran seferine çağrıldığı halde katılmamıştır. Aksine, Çaldıran Savaşı’na giden Osmanlı ordusunun iaşe yollarını keserek, teçhizatlarını yağmalayan aşiretlere destek vermiştir. Kürecik, Sinemilli, Alxas, Atmi, Adıyaman aşiretleri bu saldırılarda aktif yer almışlardır…

“Şah İsmail’in Anadolu’da en fazla propaganda yaptığı ve katılımların olduğu bölge Dulkadir beyliği topraklarıdır. (Gökhan: 2015 Sempozyum Bildirileri)

Yavuz Sultan Selimin Dedesi Alaüddevle Bozkurt Bey’in mezarı / Ulu Cami Arkası-Elbistan

Yavuz Sultan Selim 1514 yılında Çaldıran zaferini kazanınca Dulkadiroğulları Beyliği’ni ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. 1515 yılında Ali Bey ve Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, Alaüddevle Bozkurt Bey’in üstüne gönderilmiştir.

Göksun yakınlarında Durna Dağ’ında Osmanlılar ile Dulkadirliler arasında baş veren savaşta yenilen Alaüddevle Bozkurt Bey dört oğlu ile birlikte öldürülmüştür. Kesik başı Memlük sarayına gönderilirken bedeni Elbistan Ulu Cami arkasına defnedilmiştir. Mezarı halen oradadır.

Bugün Yavuz kırk bin Alevi’yi katletti denilen bölge burasıdır. Alevilerin katledilmesiyle ilgili verilen fetvalarında merkezinde Elbistan vardır. “Yedi Alevi’yi öldüren cennete gider” diye bildiğimiz ve Alevi tarih, siyaset, sosyal yazılımında sıkça kullandığımız Ebu Suud Efendinin fetvasının aslı “Elbistan’daki Kızılbaş taifesinden yedi kişiyi öldüren cennete gider” biçimindedir.

Elbistan ve ona bağlı bölgede yaşatılan katliam sonrasında büyük bir göç dayatılmıştır. İlk büyük göç bu döneme denk gelmektedir. Bugün Çorum, Yozgat Alevilerinin büyük bölümü Elbistan göçmenleridir. Yine Kıbrıs’a Karaman ve Elbistan Alevileri sürgün olarak beli aralıklarla gönderilmişlerdir. “Birçok Kızılbaş Kıbrıs’a sürülmüştür ve köyleri ile aileleri arasındaki bağlar kesilmiştir.” (Savaş, 2002: 103, 105)

Elbistan’da, 13. Yüzyıl Alevi Haraketliligi

Yavuz’la başlayan bu süreçle birlikte Alevilerinde kendi içlerinde bölünmesi başarılmıştır. 1500 yılından itibaren devletle birlikte yürüyenler ile buna karşı direnen Aleviler arasındaki ayrım derinleşmiştir. 1826 yılına kadar da çatışma ve savaş boyutuna kadar varmıştır. Osmanlı’nın Yeniçeri ordusunu lav etmesinden sonra katliama maruz kalan Bektaşiler ile “Kızılbaş” Alevilerin arasının yeniden düzelmesi sürecini başlatmıştır. Fakat iki kesim arasında da bugün de güvensizlik ve karşılıklı itibarsızlık durumu devam etmektedir.

“Hacı Bektaş Veli ve kardeşi Menteş Maraş bölgesinde bir süre yaşamışlardır. Hatta Hacı Bektaş Veli’nin Afşin Ashabü’l-Kehf Mağarasında 40 gün kalarak Erbain çıkardığı rivayet olunmaktadır

….

Hacı Bektaş ve Baba İlyas Horasani köken bakımdan aynı tarikten gelmekteydiler ( Mélikoff 2009: 73, 119). Yani her ikisinin de şeyhlerinin Dede Garkın olduğu ileri sürülmektedir (Mélikoff 2009: 72). Velayetnamedeki bilgilere göre Sultan I. Alaeddin Keykubad zamanında Anadolu’ya gelen Dede Garkın Elbistan’a yerleşmiştir. Onun meziyetlerini gören sultan ona 17 köyü vakfetmiştir. Dede Garkın uzun yıllar Elbistan ve çevresinde fikirlerini yaymış ve müritlerini artırmıştır. Elvan Çelebi’nin anlattığına göre Baba İlyas ile Rum’a gidenler de dâhil olmak üzere onun 400 kadar halifesi vardır.

Dede Garkın ve Baba İlyas Elbistan’da olup Baba İshak ise Kefersud’daydı. Elbistan ve Kefersud birbirlerine yakın bölgelerdi. Bu şahıslar yaşadıkları bölgelerin yakınlığı sebebiyle bir araya gelmekteydiler. Dede Garkın’ın Elbistan’da günümüzde onun yaşadığı köy Göksun kazasına bağlı olup burada bir zaviyesi vardı. Mezarının da burada olması muhtemeldir.

Netice olarak hem Baba İlyas hem de Hacı Bektaş Elbistan’da bulunan Dede Garkın’ın yanında bulunmaktaydılar. Dede Garkın’ın ilk halifesi Baba İlyas’tır. Baba İlyas’ın da halifesi Hacı Bektaş’tır (Ocak 1996: 100). Osmanlı Döneminde Zülkadir eyaletinin Maraş Sancağının Elbistan kazasının Göksun Nahiyesine bağlı Kanlıkavak köyünde Dede Garkın Zaviyesi olup burada bir derviş ve birkaç müridi bulunmaktaydı. Maraş Tahrir defterlerine bunlar kaydedilmiştir ( Solak 2015:332-335).

Dede Garkın Elbistan’a ve onun halifesi olduğu iddia edilen Baba İlyas el -Horasanî Amasya’ya yine Dede Garkın’ın halifesi olan Hacı Bektaş Veli ise Elbistan üzerinden Sulucakarahöyük’e intikal etmişlerdir (Mélikoff 2009: 72)

Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den ayrı olmak üzere, onunla hiçbir hukuki bağı olmayan Yavuz döneminde son şekillenmeleri verilmiş olan, Balım Sultan şahsında ifade edebileceğimiz Bektaşilik, bir tarikat örgütlendirmesi olarak, saraya bağlı yaratılmıştır. 1826’ya kadar da bu devşirme Bektaşiler aracılığıyla Alevilerin teslim alınarak devlete bağlanabilmesi için çalışmalar yürütülmüş ve tarikatın yaygınlaştırılması Osmanlı devleti tarafından sağlanmıştır.

Diwanê Semsurê u Kak Şikrî / Adıyman

1826 yılında Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla birlikte tüm Bektaşi dergh ve tekkeleri kapatılmış, postnişinleri sürgüne gönderilmiş ve ağır cezalarla yargılanmışlardır. Dönemin Hacıbektaş postnişini Hamdullah Çelebi de idamla yargılanmış, daha sonra padişah fermanıyla bağışlanmıştır.

Tarihin gördüğü önemli katliamlardan bir olan Yeniçeri ordusunun ortadan kaldırılması “Vaka-i Hayriye”, “Hayırlı Olay” (16 Haziran 1826) olarak Osmanlı kayıtlarına geçmiştir. Bu döneme kadar Osmanlının gözde savaş kurumu olan Yeniçeri Ocağı’na hizmet gören dergâhların başına da Nakşi şeyhleri atanmıştır.

Bu süre zarfında 300 yıl boyunca Osmanlıya hizmet etmiş bir kurum olarak tarihe geçmiştir. İşte bu kırılmanın yaşandığı dönem Yavuza denk gelmektedir. Yavuzun kurumu olarak hizmet veren tarikatın Osmanlı ayağını temsil eden Balım Sultan türbesi ve dergâhın düzenlemesi de Yavuzun Komutanlarından Şehsuvaroğlu Ali Bey tarafından yaptırılmıştır.

Kantarma Dedeleri el verme töreni / Kantarma-Elbistan

Bektaşî inanışında ikinci bir pir olarak tanınan Balım Sultan’ın Bektaşîliğin kurulup genişletilmesinde büyük payı olmuştur. Dimetoka’da 1462’de doğan ve 1516’da ölen (Hakk’a yürüyen) Balım Sultan’ın türbesini Yavuz Sultan Selim’in kumandanlarından Şehsuvaroğlu Ali Bey 1519’da yaptırmıştır.” (KTB)

Türbe kapısının üst duvarında “Bina hazihi kubbetü’ş-şerifetü’l-emirü’l-Ali Ali Bey b. Şehsuvar Bey li kutbi’l-evliya ve hulasetü’l-budala Hızır Bali b.Resul Bali b.Hacı Bektaşî’l Horasani Nurullah-i mergadi fihim sene hamse ve ışrin tis’a mie. 1519” yazmaktadır.

Osmanlı İçin Elbistan’ın Önemi

Şahsuvaroğlu Ali Bey, Yavuz’un dedesi Alaüddevle’yi öldürdükten sonra yerine atadığı komutanı olup, Dulkadiroğlu beyliğinde Osmanlı Beylerbeyi olarak hüküm sürmüştür.

Bu anlamıyla da Hünkâr Hacı Bektaşı Veli’nin dergâhı “1500’lü yılardan bu yana işgal altındadır” demek abartı değildir.

Yavuzla başlayıp, Kanuni ile devam eden süreçte Elbistan’ın siyasi, sosyal ve kültürel bir merkez olmaktan çıkarılması yönünde kararlar alınmış ve fermanlar yayınlanmıştır. Elbistan ismiyle birlikte yasaklı şehir haline getirilmiştir.

“Elbistan ismi, İstanbul’da pek güzel karşılanmadığı için buradan giden müderris ve alimler kendilerini vilayetlerine izâfe ederek Maraşî olarak tanıtırlardı” (Osmanlı Medeniyeti Dulkadiroğluları Beyliği)

Elbistan ismin sarayda kullanılması yasaklanmıştır. Saraya kabul edilecek toplum, cemaat, ticaret erbaplarının sarayda kabul görebilmelerin temel şartlarından biri de onların kendilerini Mereşî’yiz diye tanımlamalarına bağlanmıştır. Elbistan “fitnenin ve fesattın merkezi” olarak kabul edilmiştir. Osmanlı tarihçilerine göre de 19. Yüzyıla kadar ki tüm irili ufaklı Alevi başkaldırıların, isyanların merkezi Elbistan’dır.

“XVII. asır içinde Anadolu’da meydana gelen bütün askerî ihtilaller zamanında Elbistan Bölgesi bunlara sığınma ve direnme merkezi olmuştur. 1608’de bu ihtilalcilerin en büyük reisi olan Kalenderoğlu Mehmet Paşa ile arkadaşları bütün güçleri ile Elbistan’da toplanıp Göksun yaylasında Sadrazam Kuyucu Murat Paşa ile şiddetli bir savaş yaptılar…

Elbistan böyle ikide bir asilere ve ihtilallere karargâh ve sığınak olması neticesinde, sürekli harp mıntıkası olması, burada emniyet ve asayişin sağlanamamasına, tabiatın bütün imkânlarına sahip olduğu halde, refah ve memuriyete erişememesine sebep olmuş, son asra kadar az bilinen ve ihmal edilen bir bölge halinde kalmıştır.

XVI. asırdan XIX. asrın sonuna kadar yazılan Coğrafya eserlerinde Elbistan hakkında pek az bilgi vardır. Cihannüma’da (s.599) “Maraş’a bağlı müstakil bir kaza ve mâmur bir kasaba…” olduğundan başka bir bilgi yoktur. Evliyâ Çelebi bile Göksun’a kadar geldiği halde, Elbistan’a uğramamış, ancak 6-7 satırda, duyduğu, okuduğu basit bilgileri vermiştir. Elbistan Bölgesi, Tanzimat’a kadar, büyük yollar üzerinde olmayan sarp bölgelerden biri halinde kaldığı için, Osmanlı devrinde asayişsizlik içinde kalmıştır. Amik Ovası’nda kışlayan 7 Türkmen boyunun yaylağı olan Elbistan Ovası, yaz mevsiminde çok vakit bu aşiretlerin mücadele sahnesi oluyor, bu arada köyler hatta kasabalar bile yağmaya maruz kalıyordu. XIX. asrın başında Maraş valisi olan Çapan zâde (Çapanoğlu) Celal Paşa, Elbistan Bölgesindeki huysuz aşiret reislerini ve bazı ağaları öldürterek, sükûneti sağlama yoluna gitmiştir. Bu ara Elbistan müsellimliğine atanan Karabekir zâde Hacı Ahmet Ağa (bugün Elbistan’da Karabekiroğulları ve Karagençler olarak bilinen geniş bir soy, bu Ağa’nın soyuna mensuptur) bütün Elbistan Bölgesindeki eşkıyayı kırıp geçirmiş ve yollarını bile güvenli hale getirmiştir.

1847’de müsellimlik kaldırılarak Müdürlük hâline konmuş, bilâhare müdürlerin unvanı Kaymakam’a çevrilmiştir.

Müdürlük ve Kaymakamlık zamanında Elbistan’da meydana gelen belli başlı olaylar, bazı senelerde Elbistan ile (o zaman) sınır olan Zeytin (Süleymanlı) ve havalisindeki Ermenilerin isyanlarıdır ki, bu isyanlar 5 kere olmuş ve hepsinde de Elbistan’dan giden gönüllülerin gayret ve fedakârlıkları ile bastırılmıştır. Ermenilerin toplam isyanı kırkın üzerindedir.” (Osmanlı Medeniyeti Dulkadiroğluları Beyliği)

Katliamların Son Halkası 1978!

Özellikle 1500’lü yıllardan bu yana bahsi geçen direnişlerin tümü büyük katliamlarla bastırılmıştır. Büyük acılar ve çaresizlikler ile, vahşice yenilgi bu bölgede her alanda yaşatılmıştır. Buna rağmen Maraş’a gittiğinizde, köylerine misafir olduğunuzda o kültürel yapıyı, o sosyal dokuyu kadınların yüzünde, erkeklerin ve yaşlıların hüznünde görebilirsiniz. Bitmemişlerdir, orada tüketilememişlerdir.

Şu anda Maraş katliamı ile güdeme gelen durum, tamda bu yok edişi esas alan siyasetin, politik yaklaşımın sonuç almaya yönelik girişimidir. Bu konuda cumhuriyet dönemine kadar Maraş’ın insansızlaştırılması, direnişinin kırılması, inançsal olarak daraltılması, etki alanının ortadan kaldırılması becerilememiş, başarılamamıştır.

Kürt Aleviliginin (Réya Heqi)  Kültürel-Edeb-i Bahçesi!

Maraş öyle bir yerdir ki; Kürt Aleviliği dendiği zaman açıp başkaca size kapı bırakmayacak kadar nettir. Eğer Elbistan şahsında temsilini bulan inançsal duruş ortadan kaldırılırsa, Kürt Aleviliği kavramı da derin bir yara almış olacaktır. Alevilik en büyük direngen, üreten merkezini kaybetmiş olacaktır.  Elbistan’ın kayboluşu Aleviler için bir kayıp, Kantarma’nın kayboluşu da Aleviliğin kaybı olur. Elbistan, Elbistan’da da Kantarma Aleviliğin saklı bahçesidir. Alevilerin kütüphanesidir. Aleviliğin kendisini deyiş ve nefeslerle ifade etmişse, onu bugüne taşımış saklı bahçe bu bölge olmuştur.

Hakikatçi geleneğin son nesillerinde Aşê / Adıyaman

Bu bölgenin diğer Alevi bölgelerinden temel farklılıklarından birini belirtelim. Mesela Ege’deki Tahtacı cemlerinde Pir Sultan, Abdal Musa, ya da Kul Himmet’ten deyişler okunması şarttır. Başka deyişlerin, nefeslerin okunması hoş karşılanmaz. Lakin siz Maraş’ta ceme girdiğiniz zaman, eğer siz bir yaratıcı değilseniz, o zaman siz hakikat ehli de değilsiniz. Eğer siz hakikat ehli değilseniz, cem ve muhabbet ehli de değilsiniz. Onun için sazın teline vuracaksınız, tınısını duyacaksınız. Tınısından kelamınızı dile getireceksiniz, kelamınızı dile getirdiğiniz zaman orada bulunan canlar semaha durabilecekler. İşte bu tanrısal bir yaratıcılığın oraya bahşedildiği bir durumdur. Bu durumu başka yerlerde bulamazsınız. Biraz Tokat’ta, Hübyarlılarda vardır. Orada da cem bağlayan dedelerin nefes ve deyileriyle ceme durma imkânı vardır. Diğer bölgelerde sadece önceden belirlenmiş olan nefes ce deyişlerle cem bağlanmaktadır. Kültürel ve sosyal olarak yaratıcılığı esas alan, dönüşümü esas alan bir yaklaşımla Alevilik hayat bulmaktadır.

İnancın Üçsaçayağı ve Elbistan

Yine Maraş bölgesi bugün “Anadolu Aleviliği” diye tanımlanmaya çalışılan toptancı yaklaşımın izah etmeye çalıştığı Aleviliğin temel üç akımını da içinde barındırmakta, yaşatmaktadır. Bunlardan ana akım kimi zaman Kızılbaş, kimi zaman Ocakzadeler ve Réya Haq olarak ifade edilen, talip, dede, pir, mürşit ilişkisi üzerinden günümüze gelen Aleviliğin temel damarıdır. Bu damarın beslendiği merkez, yer türbeler esas alınarak belirtmek gerekirse Ovacık, Pertek, Mazgirt’e uzanan bölge, kısacası Dersim’dir. Buradaki ocakların, Axucan, Bamasır, Kureyş, Üryan Xızır… gibi tüm Kürt Alevi ocaklarının hizmet erenleri, dervişleri Maraş’ta vardır. Maraş’ta Kantarma bunun şahdamarı gibidir.

Kantarma Dedeleri ile / Kantarma-Elbistan

Diğeri ise, devletle iç içe geçmiş uzun zaman devlete hizmet etmiş, 1826’dan sonrada kimi zaman devletle çatışmalı bir hale geçmiş olan ve bugün Bektaşilik dediğimiz tarikattır. Buranın merkezide bildiğimiz gibi Türkiye’de Hacıbektaş, Makedonya’da Harabati Babadır. Bunların temsilcileri, yol hizmetlileri Maraş’ta vardırlar. Maraş’ta Bektaşi tarikatına mensup Aleviler yaşarlar. Nurhak bunlar açısından bir merkezdir.

Üçüncü bir tarikat olarak da Hakikatçiler vardır. Hakikatçilerin merkezi de Sivas Kangal’a bağlı Mescit köydür. Kayseri Sarız üzerinden Maraş’a yayılmış ve en güçlü desteğini bu bölgeden almıştır. Meluliler, İbretiler, Perişan Aliler, Erdem babalar, Haydar, Hacı Bayraklar, Ali Hakiler, Halil Öztopaklar, Elif Analar, Beko Babalar, Mücrimiler bu akım içinde yetişmiş, Alevi dünyasına kendi bulundukları yerden hizmet vermişlerdir.

Hakikatçi geleneğin son varislerinden Perişan Ali

Kürt kimliğinin, Alevi kimliğiyle örüldüğü, yaşamın paylaşımcı olarak örgütlendirildiği bu bölge cumhuriyetin kuruluşundan sonrada saldırılara ve göçertme politikalarına maruz bırakılarak bu kimliksel yapısından arındırılmaya çalışılmıştır. 67 Elbistan, 78 Maraş katliamları, saldırıları geçmiş saldırıların modern çağdaki hali olarak yaşatılmıştır.

Bu anlamıyla da bugün Güney-Batı, İç Toroslar ya da Maraş olarak adlandırmaya çalıştığımız bölge, tarihi bir hesaplaşmanın merkezidir. Dervişlerin, evliyaların topraklarında kök salmak suretiyle direndikleri alandır. Her bir evliyanın türbesinin, katillere karşı varlığını ortaya koyarak direndiği bir yerdir. Elif Ana, Hemi Tazı, Mami Zilfe, Ali Kute, Ocaxi Bakê, Cihe Şex Ali… Her biri yok olmaya karşı varlıklarını ortaya koyan direnme merkezleri olarak bölgedeki varlıklarını sürdürmektedirler.

Elbistan, ölüsüyle, türbesiyle, ziyareti, deyişiyle, nefes ve aşka gelmiş dervişleriyle, diwaneleriyle Yavuz’un yok etmek istediği Aleviliğini ayakta tutmaya devam etmektedir.

Görenlere, duyup bilenlere Allah eyvallah…

İsmail Dede (İsmail Taştutan) / Kantarma-Elbistan

Kaynakça/Bibliografya

Gökhan, İlyas Gökhan, 2. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Hoşgörü Ve Barış Sempozyumu 08-10 Ekim 2015 Sempozyum Bildirileri)

Savaş Saim,  XVI. Asırda Anadolu’da Alevîlik. Vadi Yayınları, 2002, s. 103, 105)

Umar, Leyla (1993) „Türkiya’deki tarihsel Adlar“ İnkilap yayınları İstanbul.

Melikof, İrene (2009)“ Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe“ Cumhurriyet Kitapları yayınları, istanbul

Osmanlı Medeniyeti Dulkadiroğluları Beyliği; www.osmanlimedeniyeti.com. Erişim tarihi: 17.12.2016.

Büyük Osmanlı Tarihi, Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XIII. Dizi Sa. 16 b5

Peygamberler ve Halifeler Tarihi, Ahmet Cevdet Paşa, Merve Basın-Yayın

Kaplan, Doğan, (2010) “Yazılı Kaynaklarına Göre Alevilik” Türkiye Diyanet vakfı yayınları, İstanbul.

bu yazı semah dergisi – ocak-şubat 2017 sayısında yayınlanmıştır.

5 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri