Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Evi

Yol cümleden Ulu’dur. Hz. Ali

Alevi inancının temel kurumlarını ortadan kaldıran 1925 tarihli Tekke, Zaviye ve Türbelerin kapatılmasına ilişkin kanunu Alevi kurumları neden gündemleştirmiyor. Alevi inanç merkezlerini ve dini liderlerini hedef alan bu yasa halen işletiliyorken, Alevilerin bunu konuşmuyor olması dikkat çekici değil mi!

Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın internet sayfasında Tekke, Zaviye ve Türbelerin kapatılmasına ilişkin başlıkta şunlar notlanmış:

“Osmanlı döneminde tekkeler, gitgide, çalışmaksızın tevekkül felsefesini işleyen yerler haline dönüşmüştü; halbuki insanları daha yaşarken dünyadan uzaklaştırıp onları uhrevî âleme çekmek, çağdaş yaşam ile bağdaşamazdı.

Toplum yeni bir enerjiye, yeni bir atılıma gereksinim gösteriyor; çağdaş yaşam, insanları çalışmaya, bu çalışmanın yaşarken ödülünü almaya çağırıyordu. Türbeler ise türbedarlar eliyle ölmüş kişilerin manevî varlığından çıkar sağlamaya çalışılan, çalışmaksızın onlardan medet umulan odaklar haline getirilmişti. Ayrıca tekke ve zaviyelerin başında bulunanlar siyasal amaçlarla ve çoğu kez dini siyasete âlet ederek masum vatandaşları suça yöneltiyorlardı.

Türkiye Cumhuriyeti artık, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamazdı. İşte 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırıldı.”

Alevi inancını hedef alan yasalar kapsamında dergahlar, ocaklar ve Bektaşi tekkeleri kapatıldı. Alevi dini önderleri inançlarının gereklerini yerine getirdikleri için baskıya, katliama maruz kaldı. Dergahlardan bazıları müzeye -Hacı Bektaşi Veli Dergahı gibi- bazıları da ticari işletme statüsünde tekrar Alevi derneklerine kiralanarak (90’lı yıllardan sonra) -Karaca Ahmet Dergahı gibi- bazıları da üstüne AK Parti  il binaları inşa edilerek -Karaağaç Tekkesi gibi- hiçleştirildi.

Ulaşılmaz sığınaklar olarak yıllarca Aleviliğe kucak açmış olan yerleşim yerleri viraneye döndü. Alevi yerleşim merkezi diyebileceğimiz ve nüfusun çoğunlukta olduğu tek il olarak Dersim kaldı. Pir, Ocak, Dergah, Tekke terk edildi. Yıllar unutturdu. Devlet unutulması için her şeyi yaptı. Tüm kurum ve kuruluşlarıyla tam bir Alevileri bitirme operasyonu yaşattı. Bilinçleri, bilgileri kirletti.

Şimdi okuyoruz; Türkiye Cumhuriyeti’nin yarım yüzyıllık iktidar yüzü Süleyman Demirel, “İzzetin Doğan’a Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı’nı (CEM Vakfı) biz kurdurduk” demiş. Gizli ödenekten Çiller döneminde Ali Doğan ve İzzetin Doğan’a aktarılan parayla Ali Doğan öncülüğünde Ankara Dikmen’deki Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı, CEM Vakfı’nın açıklamasına göre de kendilerine aktarılan parayla da İstanbul Kartal Cemevi kurulmuştur.

Alevi ibadet merkezleri olan Dergahlar, Ocaklar, Tekkeler yasaklıyken Özal’la başlayıp, Demirel ile devam eden kuruluş itibariyle Türk-İslam merkezli olan devletin Alevilere cemevi adı altında oluşumlara gitmesinin önünü açması, teşvik etmesi düşündürücü değil midir?

Alevi tarihinde, cemevi diye bir kurum var mıdır? İlk kez ne zaman kullanılmıştır? İzzetin Doğan’ın Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı (CEM Vakfı) kurulmadan önce yada Alevi literatüründe olmayan bir kurum nasıl Alevilerin temel inanç merkezi haline geldi?

İtirazsız gündemimize giren ve benimde kaç kez imzaladığım “Cemevleri yasal statüye kavuşturulmalıdır” kampanyaları neden dergahlarımız, ocaklarımız ve tekkelerimizin açılması Alevi toplumuna iade edilmesi üzerinden gitmemekte?

Neden dergahlar değil de, 1990 sonrası devlet aracılığıyla Türk-İslam sentezine benzeştirilmiş, onun bir kültür merkezi gibi şekillendirilen, içeriği de buna uygun biçimlendirilen cemevi etrafında Alevilik kabul görür bir noktaya çekilmektedir.

Soruları uzatmak mümkün. Fakat görünen o ki; Türk-İslam sentezinin Alevi merkezi olarak belirlediği mekan bizlerin şimdilerde kendi ellerimizle kurduğumuz cemevleri olmaktadır. Kimilerimiz safça “İşte eskiden köylerde cem hangi evde yapılacak diye sorulurmuş. Cemin yapılacağı ev için cemevi denirmiş. Cemevi de oradan gelmektedir” demektedir. Tabii Alevilerin hepsi Türk olunca böyle bir konuşmanın geçmiş olabileceğini kabul edelim. Peki tek kelime Türkçe bilmeyen Kürt Alevileri bunu nasıl dillendirmişlerdir? Kürtlerin Kart Kurt’undan Kürt çıkaranlar, 1990 sonrasında da Alevilere mekan ararken Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı aracılığıyla cemevini yaratmışlardır.

Bu Türk-İslamcı asimilasyona karşı dergahların, ocakların yeniden kimlikleriyle buluşması gerekmektedir. Aleviliğin kendisini gelecek nesillere aktarabilmesi dergahların, ocakların etrafında pirlik kurumunun korunmasıyla mümkün olacaktır. Kürt Alevilerin temel dayanağı topraklarındaki eski ve yeni kurulacak dergahlar, ocaklardır. Başka hiçbir kurum Kürt Aleviliğinin temsili olamaz.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri