‘Şeytanın gör dediği’

İktidarlar, muktedirler hangi gerekçe ve nedenle izah etmeye çalışırlarsa çalışsınlar, işkence insanlık suçudur. Bunun tartışılacak bir tarafı yoktur. Tartışılmaz bir biçimde, uluslararası, ulusal, anayasal, hukuksal ve vicdani izahatları yapılmıştır. Taahhütleri insanlığa karşı verilmiştir.

Bu durum 15 Temmuz vahşetini ülkeye yaşatanlar içinde geçerlidir. Bakan Bekir Bozdağ’ın “Uluslararası Af Örgütü, Fethullahçı Terör Örgütü/PDY’nin darbecilere işkence yapıldığına dair iftirasına/propagandasına alet oluyor. Uluslararası Af Örgütü, elinde hiçbir doğru bilgi olmadığı halde FETÖ/PDY mensuplarının iftiralarına inanıp haksız yere Türkiye’yi suçluyor” demesi, gerçekliği değiştirmemektedir.

Uluslararası Af Örgütü, darbe girişiminin ardından gözaltına alınanların kötü muamele ve işkenceye maruz kaldığını gösteren ‘inandırıcı delillere’ sahip olduğunu açıkladı. Ayrıca “görünen köy kılavuz istemez”. Devletin resmi haber ajansının geçmiş olduğu görüntülere bakmak, sosyal medyadan dağıtılan videoları izlemek yeterlidir.

Hainler mezarlığı!

Hainler mezarlığı kavramı da bu darbe girişimi sonrasında Kadir Topbaş’ın buluşu olarak hayatımıza girdi. Ölüm üzerinden, öldürülenler üzerinden intikam ve kin örgütleme geleneği ilk kez bu topraklarda AKP iktidarı tarafından bu düzeye çıkartıldı. Cenazeler rehin tutuldu. Sınırlardan içeriye sokulmadı. Teşhir edildi, yerlerde sürülen cesetlerle videolar çekilip, dünyaya servis edildi. Diyanet fetvalarıyla cenazelere imamlar katılmadı. Ailelerin evlatlarını gelenek, görenek ve inançlarına göre uğurlanmasına müsaade edilmedi. Ölülere de işkence dönemi başlatıldı. Böylelikle işkenceye sıfır toleranstan, ölenlere de işkence noktasına gelindi.

İhsan Eliaçık “Ölenden, kılıç da sorgu da kalkar. Ne Sıffin’de, ne Cemel’de ne Kerbela’da İslam tarihinde örneği yoktur” dedi. Olayın vahametine dikkat çekti…

Katilerle, katledilenlerin aynı muamele görmemesi, aynı yere gömülmemesi gerektiği söylendi. Bunu söyleyenler Sivas Katliamı’nın katilerinin isimlerini, katledilenlerin tepesine yaldızlı harflerle yazdırdı. İsimlerin kaldırılmasını isteyen Alevilere de “kin ve nefreti aşın” denildi. Diyenler, topraklarımızda kin ve nefreti örgütlerken, hainler mezarlığını da keşfetti.

‘O saray Muaviyelere yakışır’

“Orada oturulmaz. Harama ortak olunmaz. Ebu Zerr örneğini verdim. Muaviye’nin yaptığı saray dolayısıyla. O saray Muaviyelere yakışır.” (Kılıçdaroğlu)

Belediye seçimlerinde MHP ittifakı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmelettin ortaklığı, 7 Haziran seçimleri sonrası AKP koltuk değneği olmaktan, “Muaviye’ye yakışan” sarayda “demokrasi” buluşmasına uzanan yolda, Kılıçtaroğlu’nun biati bir kez daha görülmüştür. Suriye teskeresine verdiği destekle başlayan, savaş cephesindeki yerini alma durumu, anayasayı bir kerecik ihlal etmeye uzanan yolda, demokrasi konusundaki samimiyeti, ciddiyeti “TRT’ye beni çıkarmıyorlar” kadar derin, “bilmiyordum” cevabı kadar anlamlıydı.

Anayasayı tanımıyorum diyen Cumhurbaşkanımıza, “bizde anayasayı tanımıyoruz” diyen birileri tarafından 15 Temmuz’da ülkede vahşet uygulandı. Kılıçdaroğlu’na “Darbecilerde senin gibi bir kerecik anayasayı ihlal etmeye kalmışlar, bunda ne var” denmez mi?

‘Alevi derneklerinin’ kapatılması

Hep birlikte gördük; yılardır Alevi hareketini bir birine düşürmeye çalışan, asimilasyon kurumlarının ne kadar örgütlü olduğunu. Ergenekon’da bir yüzü deşifre oldu. Batı çalışma grubundan beslenenler, yurtdışı ödenekleriyle lobi çalışması yürütenler. “İçeri atılan biz, dışarıda öldürülmek istenen biziz” diyenler. Buz dağının bilinen diğer yüzü “FETÖ/PDY” operasyonu ile teyit edildi. On üç Alevi Derneği kapatıldı. “Ne istediniz de vermedik” diyenlerin verdikleri listesinde bunlarda varmış. Bazı kurumlarımız açıklamada bulundu “Bunlarla bir ilişkimiz yok”, “Çakma Alevi dernekleri” diye. İlişkileri olmadığı, çakma oldukları kesin. Aynı Kılıçdaroğlu’nun, Hüseyin Kocadağ’ın bizimle bir ilişkisi olmadığı gibi…

Alevi kurumlarımızın ‘hassasiyeti’

Meclis Başkanı İsmail Kahraman “Laiklik yeni anayasada olmamalı” demişti. Alevi kurumlarımız kıyameti koparmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bile bu açıklamaya karşı “Devlet tüm inanç gruplarına eşit mesafede olmalı” diyerek, bu açıklamaya katılmadığını, Kahraman’ın bireysel fikri olduğunu belirlemişti. Darbe girişimi sonrası Alevi kurumlarımızın başkanları “insani bir tavır” takınıp Kahraman’ı ziyarete gittiler. “Geçmiş olsun efendim” dediler.

Kanaatimce doğru bir isim değildi. Darbe karşıtlığımızı izah etmek, üzüntümüzü ifade etmek için Kahraman’ın kapısında olmak gerekemezdi. “Dün dündür, bugün bugündür” demek Alevilerin siyasete yaklaşımı olamaz.

Demokrasi bloku…

Saray toplantısıyla, savaş bloku artık resmîleşmiştir. Uzun bir süredir kıvamına getirilmek istenen durum yakalanmıştır. Devlet sistemsel dönüşüm ve güç dengelerini netleştirmiştir. Tercihini diktatörlük, savaş biçiminde ortaya koymuştur. HDP bu blok tarafından hedef haline getirilecektir. Direnişin, demokrasinin tek umudu, temsili HDP’nin omuzlarına yüklenmiştir. Demokrasi ve barış blokunun güçlendirilmesi artık bir tercih değil, bir zorunluluktur.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri