Âşık Veysel

ÂŞIK VEYSEL

Âşık Veysel Emlek Yöresi ozanlarındandır.
Emlek Yöresi; Sivas’ın Şarkışla İlçesinin Kuzeyinde ve Karababa Dağlarının eteklerinde yer almış olan irili-ufaklı yaklaşık 70 köyü içine alan bir bölgedir. Bu bölgenin insanları yoksulluğun, açlığın egemen olduğu yerlerdir buralar.
Emlek yöresinde birçok ozan çıkmıştır. Örneğin; Pir Sultan Abdal, Aşık Ali İzzet, Aşık Kemter, Agahi..gibi
Emlek Bölgesinin ozanlarından birisi de Âşık Veysel’dir.
Âşık Veysel, 1894 Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya
gelmiştir. Annesi Gülizar Veysel’i koyun sağmaya giderken; yol üstünde doğurmuş, göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Veysel yedi yaşına geldiğinde tam okul yıllarında; O yıl Sivas ve çevresinde bir çiçek hastalığı salgını olmuş, o sırada Küçük Veysel de bu hastalığa yakalanmış. Bunun üzerine Sol gözü görmez olmuş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Veysel sağ gözüyle ancak ışıkları fark edebiliyormuş. Veysel’in sağ gözünü doktorlar açabileceklerini söylemişler. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış. Bir gün bahçede dolaşırken o gözüne de bir değneğin ucu batmış ve o gözde akıp gitmiş ve böylece Veysel’in iki gözü de görmez olmuş.

Veysel şu dizeleri yaşadığı bölgeleri anlatmak için yazmış, bakın ne diyor Veysel:

Beserek’te lâle, sümbül yürüdü
Güldede’yi çayır, çimen bürüdü
Karataş’ta kar kalmadı eridi
Akar gözüm yaşı sel diye yazmış; veya

Doğusu Beyyurdu, Şahinkayası
Batısı aşılık, taştır boyası
Üç oluktan geçer, Türkmen Mayası
Sultan sulağından suyun içti mi?
Veysel bu dizelerde yaşadığı bölgenin coğrafik isimlerini vermekte, dağını, taşını, bitkisini, çiçeğini, suyunu ve havasını anlatmaktadır. Emlek Bölgesinde Türkmen Boylarının yaşadığını söylemektedir. Yağan ve insan boyunu geçen karların, bahar aylarında eriyip sellere döndüğünü söylemektedir. İşte Veysel, böylesi bir bölgenin besinini almış bir ozandır.
Sivas ozanlar kentidir. Veysel’in köyünde de bağlama çalan, türkü söyleyen ozanlar bulunmaktaydı. Bunlardan birisi de Ahmet amcadır. Veysel ara sıra Ahmet amcanın evine uğrar ve çalınan sazı ilgiyle dinlermiş. Babası, oğlunun ilgisini görünce; ona bir saz almış ve Veysel’e bir uğraş alanı yaratmıştır. Veysel İlk saz dersini de Çamşıh’lı Ali Ağa’dan almıştır. Belirli bir süre sonra Veysel saz çalmaya ve türkü söylemeye başlamıştır. Veysel. Başlangıçta hemen her ozan gibi ünlü Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiştir. Geleneksel kalıba uygun davranmıştır.
Veysel 1919 yılında babası ve annesinin isteğiyle Esma adında bir kızla evlenmiştir. Karisi bir çocuğunu da bırakarak yanaşmalarıyla evden kaçmıştır. Bu olay çok koymuş Veysel’e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Çocuğu kısa bir süre ölmüştür. Bir süre sonra Veysel yeniden evlenmiş ve eşinden iki oğlu, dört kızı olmuştur.
Âşık Veysel, 1931 yılında Sivas’ta düzenlenen “Halk Şairleri Bayramı”na katılmış ve ilk defa sesini orda duyurmuştur.
Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümünde yani 1933 yılında sair Ahmet Kutsi Tecer’le tanışmıştır. Ahmet Kutsi Tecer Veysel’i dinlemiş ve onda ki söz gücünün ve şiir yazma yeteneğinin ayırtına vararak Veysel’in tanınmasına öncülük etmiştir. Ahmet Kutsi Tecer Veysel’in şiirlerini ışık tutmuş ve O’nun şiirlerini aydınlığa kavuşturmuştur. Veysel’i tanıtan ilk şiiri Atatürk için söylediği: “Türkiye’nin ihyası Hazreti Gazi” şiirdir. Veysel bundan sonra hızla tanınmış ve yurdun her yanında konserler vermiştir.
Âşık Veysel Halk ozanlarından en çok Karacaoğlan’ı, Yunus’u, Emrah’ı, Dertli’yi severdi. Veysel için Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer’in ayrı bir yeri vardı. Veysel, Onun aracılığıyla Koy Enstitülerinde bir sure saz öğretmenliği de yapmıştı. Veysel, Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yıldızeli, Akpınar Koy Enstitülerinde saz öğretmenliği görevinde bulunmuştur.
Âşık Veysel 20. Yüzyılın en büyük halk ozanı olarak değerlendirilmiştir. Gönül gözüyle kimsenin göremediği gerçekleri görmesi, şiirlerinde ki lirizm ve gerçekçilik ve sözlerinde ki uyum ve ustalık onu kimi ozanlardan ayrıcalıklı kılmaktadır. Çağında yaşamış birçok ozana ve sanatçıya ilham kayağı olan Veysel kendine özgü ezgisi ve sesiyle herkesin gönlünde konacağı bir yer edinmiştir. Çağında yaşayan ozanların Piri, babası sayılmıştır.
1952 yılında İstanbul’da büyük bir jübilesi yapılan Âşık Veysel’e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı” özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştır.
Veysel, sözcük olarak veyis’ten dilimize yerleşmiş Arapça bir sözcüktür. Veyis; yoksulluk, muhtaçlık anlamlarına gelir.
Şatıroğlu; sözcük olarak Şatır; Arapça bir sözcük olup iki anlamı bulunmaktadır. Birincisi neşeli, keyifli, şen anlamındayken; ikinci anlamı tören ve alaylarda padişahın, vezirin yanında yürüyen görevli anlamına gelmektedir. Şatıroğlu soy ismini aldığına göre ikinci anlama vurgu yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Maddi olarak yoksul fakat düşünsel anlamda zengin ve bundan dolayı da neşeli olan bir insan. Bu anlamda Şatır’ın birinci anlamı Veysel’in yapısına daha çok uygun düşmektedir.

Veysel’in ozanlık geleneği içinde ki yeri

Ozan, bir toplumun konuşan sözcüsü, kültürel genetik belleğidir. Ozanlık geleneği Anadolu kültürünün en belirgin yönüdür. Bu gelenek Anadolu’nun, Mezopotamya’nın ve Orta Asya’nın kadim topluluklarından ve geçmiş kültüründen bu yana sürüp gelmektedir. Ozan sözcüğü yalnızca bu bölgelerde değil aynı zaman da Mısır da, Arabistan da kullanılmıştır. Örneğin Araplar da şiir geleneği çok güçlüdür.
Sözü edilen bu bölgelerde saz eşliğinde şiirler söyleyen, destanlar anlatan kişiler yaşamıştır. Bu geleneğin en önemli yanı, sözlü geleneğe sahip olmasıdır. Âşık tarzı şiir anlayışı tüm geleneksel ozanların en belirleyici yönüdür.
Bu şiir kalıbı, daha çok koşma tarzındadır. Bu şiir tarzında Çoğunlukla uyaklı ve 11’li kalıp kullanılmıştır. Ama bazen 7’li, 8’li kalıpların da kullanıldığı olmuştur.
Bu gelenekte bağlama en önemli çalgıdır.
Peki, ozan kimdir; ozan, bir toplumun kültürel edinimlerini, özlemlerini, geleneklerini, göreneklerini, acılarını, sevinçlerini, ağıtlarını, oyunlarını, halaylarını, zenginliklerini, yoksunluklarını, kızgınlıklarını, kahramanlıklarını, kavgalarını, dramlarını, kazanımlarını, kederlerini, sevgilerini, aşklarını, sevdalarını, tarihlerini… v.b. çoğunlukla saz eşliğinde dile getiren bilim insanlarıdırlar. Ozanlar toplumun ortak aklı ve söz taşıyıcılarıdırlar.
Ozanlar eserlerini genelde doğaçlama yoluyla üretirler. Geleneksel halk ozanlığı süreğinde yazarak şiir üretenler çok azdır.
Ozan aynı zamanda toplum önderleridirler. Yaşama yön verirler. İnsanları etkilerler. Sürekli söz üretirler. Yaratıcıdırlar. İçlerinde düşünerek, tartarak şiirler okuyan ozanlarda vardır. Bunlar doğaçlamadan çok, daha düzenli, daha anlamlı söz kalıplarını kullanırlar. Ozanlar; gönül gözünü kullanırlar. Ozanlar biçimsellikten uzak, öze değer veren, sezgisel yönleri ileri derecede gelişmiş bulunan insanlardır.
Âşık Veysel bu ozanlardan birisidir. Âşık Veysel sözlerini seçen, sözlerini doğru bir şekilde kullanan, gönül gözü ve sezgi gücü ileri derecede gelişmiş yaratıcı bir ozandır. Âşık Veysel, ürettiği şiirlerde, kullandığı dille çağdaş bir duruş sergilemiştir.
Âşık Veysel 20. Yüzyılın en büyük ozanlarından birisidir. O, doğayı, toplumu ve insanı çok iyi bir şekilde çözümleyebilmiş ve şiirlerinde bu konularda çok güzel örnekler sunmuştur. Âşık Veysel’in tasavvufi şiirleri de vardır.
Âşık Veysel daha çok doğa üzerine eserler üretmiştir. Onun konusu daha çok, toprak, ceylan, gül, bülbül, hak, adalet… v.b. olmuştur. Veysel, Toplumsal konulara da değinmekle birlikte bu konuya çok derinlemesine inmemiştir.
Âşık Veysel’in felsefesini onun “Toprak Şiiri” özetler. O şiirde ozan; toprağın yaratıcılığını, gizleyiciliğini, dostluğunu, zenginliğini, cömertliğini, paylaşımcılığını, ölümlülüğünü ve dirimselliğini..vs. anlatan bir görüşü dile getirmiştir. Üreten insan toprağa sevgi besler. Köylü toplumu besinini topraktan çıkarır. Bundan dolayı da toprağa sevgi beslemeli, toprağı hor kullanmamalıdır. Doğada her şey öyledir. Her şey doğar, ölür; ölen yeniden doğar. Toprak şiiri bir yandan üreten köylünün toprağa vermesi gereken değeri savunurken, diğer bir yandan Veysel’in yaşama, insana, evrene ve Tanrı’ya bakışını da anlatmaktadır. Veysel bu şiirinde Sonsuzluk içinde sonluluk bulunduğunu evrende üretkenliğin temel olduğunu, her şeyin yeniden ve sürekli yok oluş ve var oluş süreci yaşadığını anlatmaya çalışmıştır. Âşık Veysel bu şiirinde varoluşun gizini toprak özgülünde bize sunmaktadır.
Veysel şiirlerinde ölüm teması üzerinde çok durmuştur. Bu dünyanın geçiciliği, ölümün gerçekliğini anlatmış ve insanın nefsini yenerek benlikten kurtulacağını ileri sürmüştür. Bu yanıyla Veysel geleneksel Halk Ozanlarının söylemine yakın bir anlayışı savunur olmuştur.
Âşık Veysel’in girmediği bir alan kalmamıştır. O çağının ozanı olmasını bilmiştir.
Dünya ayaklanmış Ay’a gidiyor
Uyan bu gafletten, uyuma yurttaş
diyen Veysel; insanların aydınlanmasını, bilinçlenmesini ve dünyada dönen oyunların farkına varmasını ve bilimi, aklı boş inançların önüne koymasını istemektedir.

“ Yezit nedir, ne Kızılbaş / Değil miyiz? Hep bir kardaş/
Bizi yakar, bizim ataş / Söndürmektir tek çaresi
Diyerek; toplumdaki farklılıkların düşmanlık yaratmamasını, birlik ve beraberliğin, barışın egemen olmasını savunmuştur. Veysel’e göre farklılıklar zenginliktir. Doğada tek bir çiçek yok ki. Toplumlarda da tek bir insan tipi, tek bir insan ırkı olsun.

Bir küçük dünyam var, içimde benim
Mihnetim, ziynetim bana kâfidir
Görenler dar görür, geniştir bana
Sohbetim, ülfetim bana kâfidir

Veysel bu dörtlüğünde kendi içinde kendine ait farklı bir dünyasının bulunduğunu belirtiyor. Yunus’un “Bir ben var oda benden içeri” dediği gibi; Veysel’de tasavvufi bir bakışla; kendisini oluşturan, kendisini kendi yapan tinsel bir benden söz ediyor. Her insanın kendi iç dünyasının bulunduğunu, başkaları onu görmese, beğenmese bile, o kişinin kendisi olduğunu belirterek; insan olmanın en büyük değerini bizlere sunuyor. Ozana göre her insan özünde bir dünyadır, ya da evrenin proto tipidir.

Gönül bir güzel sevmiş ayrılmaz/ Dolanır peşinde çoban misali
Hiç kimse bu derdin dermanın bilmez/ Azmış yaraları perişan hali

Diyerek; aşkın ve sevginin farklı bir tanımını sunmuştur. Aşk insanı çevresinde bir girdap içinde döndürür. Âşık olan aşkını merkeze yerleştirir ve onun ardından sürüklenip durur. Perişan eder, dermansız ve kimliksiz bırakır insanı aşk. Aşk özünden ayrılmış bir parçanın, özüne kavuşmak için büyük bir özlemle geldiği bütüne yönelme isteğidir. Büyük ozan bu iletiyi sunuyor bize.

Can kafeste durmaz uçar/ Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır, yıllar geçer, / Dostlar beni hatırlasın.

Her doğan ölür. Kuş konduğu kafeste uzun süre kalmaz. Bir gün mutlaka kafesini terk etmek zorunda kalacaktır. İşte insan da bu dünyaya (kafese) kondu ve bir gün mutlaka girdiği kafesten uçup gidecektir. Bu anlamda hiç kimse, hiçbir canlı bu dünyada kalıcı değildir.
Âşık Veysel Tasavvuf şiirleri yanı sıra, bu dünyanın toplumsal gerçekliği üzerine de şiirler üretmiştir. Sevgi, dostluk, dayanışma, barış, kardeşlik… v.b gibi değerleri şiirlerinde her zaman kullanmıştır. Veysel bilimsel ve teknik gelişmelere de uzak kalmadı. Çağın olgularıyla ilgili bir ozandı.
Bir şiirinde diyor ki;

Hayyam’a görünmüş kadehte, mey’de
Neyzen’e göründü, kamışta, Ney’de
Veysel’e görünür, mevcut her şeyde
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffar.

Ömer Hayyam (1048-1131( yılları arasında yaşamış, büyük bir bilge, bir
bilim insandır. Ömer Hayyam, gericiliğe, tutuculuğa, ham sofulara karşı durmuş bir akılcı ozandır aynı zamanda. Neyzen Tevfik; (1879-1953) yılları arasında yaşamış olan ve Ömer Hayyam çizgisinde yürüyen bir ozan, bir bilgedir. Bir Ney ustasıdır aynı zamanda. Gaffar; Tanrı’nın isimlerindendir. Anlamı, bağışlayan, merhamet edendir. Veysel, her şey özünde Gaffar var diyerek, var olan her şey Tanrının bir parçasıdır demektedir.
Bu değerli ve büyük ozanımız Âşık Veysel ‘de 21.03.1973 yılında kafesinden uçup giderek bu dünyadan ayrılmıştır.
Evren sonsuz ama küçük birimler ölümlüdür. Bu sonsuzluk içinde ölümsüzleşmek, kişinin bıraktığı eserlerle olasıdır.
Doğanın yeniden dirilişi olan ve döngüselliği içinde barındıran Nevruz gününde Hakk’a yürüyen Aşık Veysel, yaşayanların bilincinde yeniden dirilişi yaşamaktadır.
Âşık Veysel bıraktığı eserlerle ölümsüzleşmiştir.
Önünde saygıyla eğiliyor ve 45. ölüm yıl dönümünde onu sevgiyle anıyorum…

EN SON EKLENENLER