Aleviler sürecin neresinde – II

Barış süreci elbette tüm toplum kesimlerinde olduğu gibi Aleviler arasında da heyecan yarattı. Ancak gerek AKP iktidarı, gerekse de  Kürt Özgürlük Hareketi tarafından çözüme ilişkin yapılan ilk  açıklamalar Alevi camiasında tepki yarattı.

Bence yapılan bazı talihsiz açıklamalar, sonradan ne kadar düzeltilmek istense de,  çözüm isteyen taraflarca  Alevilerin hak taleplerinin görmezden gelindiğini ayan beyan ortaya sermektedir.

Birincisi, taraflarca hararetle savunulan bin yıllık İslam kardeşliği kavramının içinde Aleviler yoktur. Bu bin yıllık ‘kardeşlik’ sürecinde Aleviler kırım, yok sayılma ve asimilasyon dışında bir yaşamı yaşamadılar. Yani sözün özü biz Aleviler bu bin yıllık kardeşlik sürecinin içinde yokuz. Bu açıklamalar büyük bir talihsizliktir. Aceleyle söylenmiş niyetleri aşan söylemlerdir.

Özellikle Kürt kızılbaş Alevileri  genelde son 40 yıllık devrimci mücadele sürecinde ve  özelde Kürt Özgürlük mücadelesi sürecinde nufus oranına göre en çok çaba gösteren ve en çok bedel ödeyen toplum kesimini oluşturmaktadır. Yine 93 yıllık Cumhuriyet döneminde de, Türk ve Kürt Alevileri yok sayılan, asimile edilen, köylerine zorla cami yapılan, zorla  islamlaştırılmaya çalışılan toplum kesimini oluşturuyor. Bir yandan etnik kimliği inkar edilmiş, bir yandan inanç kimliği inkar edilmiş, bir yandan da ezilenlerin saflarında yer aldığı için kıyıma ve zorbalığa uğramıştır Aleviler.

AKP’nin bölge için oluşturmaya çalıştığı İslamcı çizgide Alevilere yer yoktur. Ancak aslını inkar eden Alevilere, öz İslam olmakta beis görmeyen kınalı kekliklere yer var bu çizgide. Yine öte tarafta CHP tarafından yürütülen Alevi politikasında da Alevilere sadece hem inançsal olarak hem de etnik olarak, aslını inkar temelinde yer vardır.  Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu ancak inanç ve etnik kimliğini inkar ederek CHP’nin başına geçebilmiştir. O şimdi hem “öz müslüman”, hem de “öz Türktür”.

Tarihte ilk defa Kürt Özgürlük Hareketinin mücadelesi sonucu Aleviler tarihsel kökleri ile buluşma, tarihlerini araştırma, inanç kimliğini özgürce yaşama şansı yakaladılar.  Gizli yaptıkları ayinlerini Cemevlerinde yapmaya başladılar.  Bu büyük bir kazanımdır elbette.

Bugün Türkiye’de yüzlerce Cemevi varsa,  Aleviler bunu Kürt Özgürlük Hareketine borçludurlar. Alevi uyanışını engelleyemeyen egemenler, çareyi inanç çizgimizi bulanıklaştırıp, bizi Sünni İslama eklemlemekte buldular. Bunun için ta 1986 yılında Özal’ın emriyle meşhur Gölbaşı toplantıları yaparak, uyanan Alevileri düzene yeniden eklemlemede  yol ve yöntem aradılar. Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı (Cem Vakfı), Cumhuriyet döneminde aslına ihanet eden Doğandede sülalesinden İzzetin Doğan öncülüğünde kuruldu. Demirel bugün İzzetin Doğan’ın devlet tarafından özel görevlendirildiğini açıklamaktadır. (İzzetin Doğan ve Kamer Genç’in 12 Eylül’ün oluşturduğu Danışma Meclisi üyesi olduklarını bir kez daha hatırlatalım.) Bu zatın girişimleriyle Cem Evlerimizin başına İmam Hatiplerde okutulmuş Alevi çocukları Hoca olarak atandı. Cemevleri Alevi inanç merkezi olmanın ötesinde minaresiz camilere çevrilerek,  birer asimilasyon merkezine dönüştürüldü.

Hiçbir müslüman camisi  gerillaların cenaze namazına karşı çıkmazken, birçok cemevi Alevilerin en yiğit evlatları gerillaların cenazelerini cemevlerine almadı. Bu asimilasyonun hangi boyutlara ulaştığının göstergesidir.

Alevilik bizim coğrafyamızda salt bir Ali severlik derecesine indirgenmeye çalışıldı. Oysa Alevilik üzerinde yaşadığımız toprakların en eski kadim inançlarından köklerini almaktadır. Ali sevgisi bu inancın saflarına 1400 yıl önce girmiştir, oysa bu inanç tüm tek dinli inançların öncelidir. İlk tek tanrılı Zerdüşt inancından köklerini almaktadır. Kürtlerin kendine ait ilk tek tanrılı inancı da Zerdüştlüktür.

Biliniyor, Kürtler hangi inançtan olursan olsun, tüm  mensupları kendilerini “Ateşin ve Güneşin Çocukları” olarak isimlendirirler. Bugün bile her konuşmaya başlayan Kürt hatip, “selam ateşin ve güneşin çocukları” diye söz başlar. Her Kürt ateşi kutsal sayar. Ateşi kirletmez ve suyla söndürmez. Yemin içerken ateş ve güneş adıyla  yemin içer.

Ama son yüzyılda İslam bu çizgiyi bulanıklaştırdı. Aleviler kendilerini “öz müslüman”! olarak adladırır oldu. Bu bir inancın bitişinin başlangıcıdır. Kürt Özgürlük Hareketi  ve Türkiye Solu da, Aleviliğe dar siyaset penceresinden yaklaşarak, Alevilerin Alisever olarak adlandırılmasına hizmet eden bir tutumun sahibi oldular.  Aleviliğin kendi kökleri ile buluşmasını siyasi kaygılardan dolayı istemediler. Birileri kendilerini desteklemez korkusuyla Aleviliği tarif etmede gerçekçi davranmadılar. Özgürlük hareketinin bazı mensupları son yaptıkları açıklamalarında hala inatla; Aleviliği basit bir Ali yandaşlığı ve Hüseyin direnişçiliği noktasında tutmaya çalışarak, bu bin yıllık İslam kardeşliği söylemi içinde beyhude bir biçimde Alevilere yer aramaya çalışmaktadırlar.

Bu ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun, Aslını inkar eden sahte Alevi çizgisidir. Kürt kızılbaşlığı kendini bu tür ucuz yaklaşımlardan ayırmakla yükümlüdür. Bu topraklarda Sünni İslam egemenlikli bir siyasal sistem biz Alevilere yaşam hakkı tanımaz. Aleviler için tek kurtuluş, tüm ötekileştirilen toplum kesimlerinin kendini temsil ettirebildiği gerçekten demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti oluşturulmasıdır.

Bunun için Aleviler kendilerini örgütlü bir biçimde bu çözüm sürecine dahil etmelidir. CHP bu sürecin dışında kalarak bir kez daha bize ihanet etmektedir. Kürt hareketi bizlerin örgütsüzlüğünden dolayı, çözüm sürecinde daha az ile yetinmek zorunda kalabilir. Bu süreci ilerici, devrimci, demokratik güçlerin lehine sonuçlandırmak; biz Alevilerin örgütlülüğümüzü birleştirerek ortak bir söylemle sürece müdahil olmamızla olanaklıdır.

Yoksa yarın daha geç olacaktır. Bakın İzettin’in girişimiyle Malatya’da  200 “AK Alevi” AKP’ye katıldı, bu sayı önümüzdeki süreçte daha da çoğalabilir. Bunu önlemenin yolu, dizimizi döverek evimizde oturmak değil, tam tersine siyasal sahnede özgün kimliğimizle aktif yer almaktır. Çözüm süreci bize bu görevi ivedilikle dayatmaktadır.

40 yıldır akan kanın durmasını, herkesten daha çok Aleviler istemektedir. Bunun bedelini en ağır bir biçimde ödemiş toplumsal kesim olarak bu konuda herkesten daha çok, bu sürecin kazasız  bilasız bir sona varması için çabalarımızı daha da yoğunlaştırmak Kızılbaş Alevilerin görevidir.

EN SON EKLENENLER