Zulüm Kabul Edilemez!

“Savaşı en çok isteyenler, kendileri ve çocukları savaştan etkilenmeyenlerdir.” (Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos)

Her ağzını açan “terörün kökünü kurutmak”tan bahsediyor. Her analist geçinen “güvenlik zafiyetinden, istihbarat eksikliğinden” dem vuruyor. Kimse terörün ancak demokrasinin tam işlediği bir ülkede zemin bulamayacağını, dolayısıyla eğer gerçekten terör sonlandırılmak isteniyorsa, orada demokrasinin, insan haklarının, düşünme ve düşünceleri dile getirme hakkının tam uygulanmasıyla bu olanaklıdır diyemiyor.

Gel gör ki İstanbul’daki terör olayından sonra açıklama yapan “Reis” ve taifesinin dilinden kan damlıyor. İntikam sözcükleri havalarda uçuşuyor. Kürt halkı yaşadığı her yerde hedef gösteriliyor.

Elbette terörün durmasını her aklı başında insan ister. Yapılan terör eylemlerini kim yapmış veya kime yönelmişe bakmadan mahkum eder, kınar. Ancak bunu yaparken her tür şiddet eyleminin kanla beslenen sistemin zulmünden kaynaklandığını da unutmaz.

Türkiye devletinin Kürt halkına karşı 40 yıldır yürüttüğü terörü unutarak, yakılan 4 bin Kürt köyünü görmezden gelerek, ölülerine yapılan saygısızlığı kınamayarak, bodrumlarda canlı canlı yakılan Kürdün feryadını duymayarak, acılarına ortak olmayarak, ülkenin batısında rakı sofralarında her gün yeni bir devrim teorisi yapanlar, bugün kalkıp terörü lanetleme adına esip gürlerlerse inandırıcı olamazlar.

Biz onlarca kez yazdık, Türkiye’nin batısındakiler tek adam diktatörlüğüne karşı aktif bir mücadeleye girişmezlerse, bu zalim diktatörün uygulamalarıyla çokça övündüğümüz bin yıllık kardeşlik son bulur. Halklar arasına kan girdi mi, geri dönüşü zordur.

Biz devrimcilere düşen, hiç bir şey yapamıyorsak, en azından sistemin oyunlarına alet olmamaktır. Ezilenlerin feryadına ses vermektir. Demokrasinin olmadığı yerde bu tür terör eylemleri ile “demokrasi yıkılıyor” demek bir ikiyüzlülük değilse, büyük bir aymazlıktır.

Bir halkın namusu, şerefi ile oynayanlara, kızlarının ölüsüne hakaret edenlere Kürdün öfke duyması kadar doğal ne olabilir?

Bizlere düşen başlatılmak istenen halklar boğazlaşmasının önüne geçmektir. Her şeye karşın barış masasına dönülmesini sağlamaya çalışmaktır.

Amenna bu terörü yapanları en sert biçimde lanetleyelim. Ancak bu terör ortamına sebep olan mevcut tekçi, Türkçü zihniyeti de mahkum edelim hiç olmazsa.

Kendi kişisel yaşam kaygılarınız için gösterdiğiniz duyarlılığın hiç olmazsa onda birini de şehirleri yakılıp yıkılan, evlatları katledilen bir halk için gösterin ki, eleştirinizin, lanetinizin bir kıymeti harbiyesi olsun.

Tersi tutumunuz sizi mevcut faşist rejime güzelleme yapan hale getirir. Bugün farkında olmasanız da, bu tutumun halklar nezdinde vebali büyüktür. Bizden söylemesi.

Bugünün faşist iktidarı; bu ülkede oluk oluk akan masum insanların kanları, evlatları katledilen anaların acı ve gözyaşları üzerinden siyaset yaparak, mevcut iktidarını daha da sağlamlaştırmanın hesaplarını yapıyor. Patlayan bombaları, akan kanı siyaset malzemesi yaparak, İstanbul eylemini başkanlık yolunu tıkamak için yapılmış olarak gösteriyor.

Ekonomi çöküyor, TL dolara karşı yüzde 40 değer kaybediyor, iç barışı bozmak ve tekçi iktidarını pekiştirmek için MHP ile birlikte ırkçı adımlar atılıyor. Kürt sorunu bir güvenlik sorunu olarak görüldüğünden dolayı, yaşamlarının baharında toprağa düşen Asker, Polis, Gerilla, yakılıp yıkılan Kürt yerleşim alanları, yüzlerce Kürdün hunharca katledilmesi, on binlercesinin yerini yurdunu terk ederek, açlık ve sefaletin pençesine düşmesinden bu hükümet kendisini değil, “dış mihrakları ve PKK”yi sorumlu tutuyor.

Oysa ektiği kanlı rüzgarı fırtına olarak biçiyor. Sıkıştığı noktada da hep “kandırıldık” edebiyatına sığınarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Erdoğan diktatörü bugünkü siyaseti ile savaş dışındaki tüm seçenekleri elinin tersiyle itmiş bulunmaktadır. O zaman sızlamasına, onu bunu suçlamasına gerek yok.

Bugün bu topraklarda barış isteyenler zindanlara, katiller ise yüksek makamlara layık görülmektedir. Toplum hızla iktidar eliyle ayrıştırılmaktadır. Kürtler ülkenin batısında ırkçı-faşist paramiliter güçlerin hedefi yapılmış, HDP’ye ise tüm olanların sorumlusuymuş muamelesi yapılarak zindan ve ölüm dışında seçenek bırakılmamaktadır. Olayın olduğu gece yüzlerce HDP yöneticisi ve üyesinin evleri basıldı. Kimsenin bulunmadığı saatlerde 11 şehirde HDP binalarına girildi bürolar yerle bir edildi, bina duvarlarına özel harekat timlerince “geldik yoktunuz” türü yazılar yazıldı.

İçişleri Bakanlığı, birçok kentte HDP ve DBP’ye yönelik gerçekleşen operasyonlara ilişkin yaptığı Açıklamada, “operasyonların 11 kenti kapsadığı belirtilerek, şu ana kadar 235 kişinin gözaltına alındığı duyuruldu.

Bakanlık, operasyonların “örgüt adına faaliyetlerde bulunmak” ve “sosyal medya üzerinden örgüt propagandası yapmak” gerekçesiyle yapıldığını açıkladı.

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen ise “bu sabah yapılan operasyonlarda 237’nin üzerinde partilinin gözaltına alındığını” kaydetti.

Bilgen, “22 Temmuz 2015’ten bu yana HDP üyesi 7 bin 432 kişi gözaltına alındığını, 2 bin 345 kişinin de tutuklandığını” söyledi.

Mehmet Ağar’ın piyonu Süleyman Soylu’nun intikam çağrılarının ardından, Balıkesir ve Antep’te HDP yöneticilerine yönelik silahlı saldırılar yapıldı.

Bir milletin onuru, namusu ve ahlaki değerleri ile oynanıyor. Bodrumlarda canlı canlı yakılan insanların cesetlerine basarak poz veriliyor ve “Bodrum da aşk başka yaşanır” deniliyor. Şimdi de HDP binalarına “geldik yoktunuz”, “yine geleceğiz” diye yazılar yazılıyor.

Bizim barışçı solcularımız, demokratlarımız bu olaylar karşısında sus pus olurken, bu zulmü yaşamış bir halka da akıl veriyorlar sadece. Unutmayın rüzgar ekenler fırtına biçerler. Elbette terörün her türlüsü lanetlenmelidir. Kabul edilmemelidir. Ama o terörün nedenleri de iyi irdelenmelidir.

Özel savaş timleri ile Kürdün evlerini başlarına yıkanlar, Kürt kızlarını çıplak olarak panzerlere bağlayıp sürükleyenler, bodrumlarda mahsur kalmış silahsız savunmasız insanları katledip, ardından da “Yüksekova’da aşk böyle yaşanır” diye sevinç pozları verenler, aşağılanan, horlanan insanların, bu ortamda büyümüş gençlerin her türlü çılgınlığı yapabileceğini de hesaplamalıdır.

AKP devleti iktidarını pekiştirmek için her durumdan vazife çıkarıyor. Ancak gerçekler çıplaktır ve düşünen her insan biliyor ki, bugün ülkemizde ve bölgemizde dökülen her kanın baş sorumlusu AKP faşist iktidarıdır. Hesap sorulacaksa onlardan sorulmalıdır.

Zulmü kabul etmemeliyiz. İnsan olmaktan doğmuş halkları için demokratik zeminlerde mücadele yürütenlerin zindanlara atılmasına karşı seyirci kalmamalıyız. Bugün zulme direnmezsek, yarın olacaklardan biz de zalimler gibi sorumlu oluruz. Bugün zalim diktatörlük ülkede oluk oluk kan akıtıyorsa, ona karşı etkili bir direniş geliştiremediğimizdendir.

Ülkemiz ve bölgemiz hızla bir iç savaş girdabına doğru sürüklenmektedir. Bin yıllık kardeşlik artık yerini düşmanlığa terk etmektedir. Sağduyulu her insan bu duruma seyirci kalmamalı ve bu durumun yaratıcılarından, savaştan ve kandan beslenen AKP hükümetinden ve kurdukları faşist iktidardan hesap sormalıdır.

Aynı zamanda demokrasiyi ve barışı savunanlar; Kanı kan ile yıkama, ölümü kutsama anlayışını kim tarafından savunulursa savunulsun, mahkum etmeli ve kesinlikle red etmelidir.

TAK tarafından yapılan eylemlere karşı çıkmak, lanetlemek, ölenlere üzülmek elbette gerekiyor. Ancak aynı zamanda ülkenin doğusunda, yani tarihsel ismi ile Kuzey Kürdistan’da ve Suriye’de TC devleti tarafından uygulanan vahşete de bu ülkenin demokratları, devrimcileri aynı duyarlılıkla karşı çıkmalı ve devlet zulmünü, terörünü lanetlemelidir. Katledilen her bir canın, parçalanan her bir bedenin yarattığı dehşetin zihinlerde ve kalplerde bölünmeyi derinleştirdiği doğrudur. Ancak bu duruma son verecek olan mevcut tekçi ve Türkçü zihniyetli iktidara karşı direnmektir.

Unutulmamalıdır; Kürt şehirleri yerle bir edilirken, Kürt halkı evlatlarının cesedi kokmasın diye buzdolaplarında saklarken, Kürt kızları anadan doğma panzerlerin arkasına bağlanıp yerlerde sürüklenirken gerekli duyarlılık gösterilip, gerekli direniş sergilenebilseydi, bugün İstanbul olayı olmayacaktı.

EN SON EKLENENLER