‘Sur’da etnik mühendislik yapılıyor’

Sur’un Kürtlerin hafızası olduğunu, bu hafızanın yok edilmeye çalışıldığını belirten Dr. Selçuk Mızraklı, “Adeta buraya bir yaşam alanı olarak bakmayıp, bir müteahhit kerameti ile ‘Ben buradan ne kadar iş çıkartabilirim’ yönüyle bir bakış açısı var. Diğer taraftan da etnik müteahhitlik, etnik mühendislik yapılıyor” dedi.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde “kentsel dönüşüm” adı altında başlatılan yıkım sürerken, burada yaşayan halk da kaderine terk edilmiş durumda. Kentin dinamikleri ve kurumlar yıkıma karşı Sur halkıyla dayanışmasını büyütüyor. Sur’un Yıkımına Hayır Platformu’nda yer alan Dr. Selçuk Mızraklı, Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde sadece evlerin yıkımının hedeflenmediğini vurguladı.

‘SUR’U SAHİPLENMELİYİZ’

Yaklaşık 26 yıldır Diyarbakır’da yaşayan Mızraklı, “Sur Diyarbakır’ın tarihi geçmişidir ama aynı zamanda Kürdistan’da yaşayan herkesin bir uğrak yeridir. Sur deyince sadece tarihsel olarak binaların yaşı ile değil aynı zamanda kolektif kültürün, birçok kültürlerin bir buluşma yeri haline gelen canlı bir yaşam alanı. Hangi açıdan bakarsanız kültürlerin buluşma yeridir. Diyarbakır’ın dışından köylerinden gelen insanların ticaret yaptıkları yerken ama aynı zamanda belli bir yaşın üzerindeki insanın çocukluğunun geçtiği yerdir. Diyarbakır’ın sadece bir binalar yığını olmadığını aynı zamanda bir kültür mozaiği olduğunu düşünürsek Sur’u sahiplenmeliyiz” dedi.

“Sur’un içinde özellikle buradaki insanların hayatı nasıl kavradıkları, günlük yaşamı nasıl geçirdiklerini, ev tipi üretimin nasıl olduğundan aynı zamanda sanatkarlığın ve zanaatkarlığın nasıl şekillendiğine, hanlarından hamamlarına kadar, kiliselerinden camilerine kadar bütün yapıları ile bir geçmişi anlatıyor” diyen, Mızraklı, Sur’u bir tarih söyleşisi olarak tanımladı.

‘KENTİN KOLEKTİF HAFIZASI YOK EDİLMEK İSTENİYOR’

Sur ile tarihin anlatıldığını vurgulayan Mızraklı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sur’un şahsında tüketilen yıkıma uğratılan şey, bu coğrafyanın kolektif hafızasıdır. Geçmişte kırdan kente sürgün edilen insanlar hafızalarını köyde bırakıp geliyorlardı. Mezarlarını köyde bırakıyorlardı. Eskiden kelebekleri, kuzularını kovaladıkları yerleri bıraktılar ve bu kente geldiler. Kentleri bir sığınma yeri olarak, kendi coğrafyalarında kendi kimlikleri kendi kültürleri ile yaşayabilecekleri bir kaçış alanı olarak gördüler ve buraya geldiler. Biz geçmişte bu kırdaki yıkımı gören insanların Sur’da öbek öbek biriktiğini görüyorduk. Şimdi bugün daha da büyük çaplı belki Kürt kimliğine ilişkin sembolik düzeyde ifade bulan o bütün bir toplumun hafızasına dönük olarak bir yıkım süreci başladı.”

‘ETNİK MÜHENDİSLİK YAPILIYOR’

Sur’da gerçekleştirilen yıkımın planlı bir uygulama olduğunu belirten Mızraklı, “Bu bölgede barajlar da kalekollar da HES’lerde yapılırken ya da kentlerin orta yerine o devasa AVM’ler yapılırken esasında o kentsel mozaiğin, kentsel bütünlüğün, kentsel kimliğin yansıması olarak bütün her şeyi talan eden bir anlayış var. Adeta buraya bir yaşam alanı olarak bakmayıp, bir müteahhit kerameti ile ‘Ben buradan ne kadar iş çıkartabilirim’ yönüyle bir bakış açısı, diğer taraftan etnik müteahhitlik, etnik mühendisliktir. Coğrafyanın demografik yapısına demografik kimliğine dönük bir ciddi yıkımı dayatma durumudur” dedi.

‘TEK İNSANDA KALSA KÜLLERİNDEN DOĞAR’

“Burada çok fatihler geçmiş, buradan çok cengaverler geçmiş” diyen Mızraklı, şöyle devam etti: “Dünyanın en barbar orduları bu coğrafyadan gelip geçmiştir ama bu halk burada baki kalmıştır. Kendi küllerinden doğan, kendini tekrardan tekrardan üretebilme yeteneği olan çok dirençli bir Kürt halkı var. Ben bunun da beyhude çabalar olduğunu, günün birinde gerek ülkede gerekse de uluslararası camiada özrünün ifade edileceğine inanıyorum. Burada en son bir insan bile kalsa bu duvarlarla bu ruh ile kendisini üretebilecek bir halktır.”

Sur’u sahiplenmenin herkesin ortak görevi olduğunun altını çizen Mızraklı, “Kentler sizin içerisinde yaşadığınız küçücük arı kovanı gibi evleriniz değildir sadece. O kent sizin kimliğinizi öğrendiğiniz kendi hayat alanlarınızı belirleyen anonim yapılar durumundadır. Dolayısıyla burada sahip çıkması gereken herkestir. Bu herkes yeri geldiğinde bedenini siper edebilen yeri geldiğinde orada yaşamlarını sürdürmeye çalışanların sofrasına bir lokma katarak yeri geldiğinde onların sesine ortak olarak bu direnişe sürdürmek durumundadır. Bir ev dahi kalsa o evin sahiplenmesi bile yarın bizim torunlarımıza karşı esasında yüz akımız olacaktır” diye konuştu.

EN SON EKLENENLER