Umuda Bir Ülke: Yaşama umudu kalmamıştı ama direnme savaşını kazanmıştı

“Mavi Ülke” ile edebiyat dünyasına adım atan Fırat Can, Aryen Yayınları’ndan çıkan “Umuda Bir Ülke” isimli ikinci romanıyla okuyucuyla buluşuyor. Raflarda yerini alan roman, özgürleşme öyküsünü ülkesinin özgürlüğüyle buluşturan bir kadını konu alıyor.

Mavi Ülke romanıyla okuyuculara merhaba diyen Fırat Can’ın, “Umuda Bir Ülke” isimli yeni romanı yayımlandı. Aryen Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan roman, özgürleşme öyküsünü ülkesinin özgürlüğüyle buluşturan bir kadını konu alıyor. Yazar kitabı, “Leyla Gürbüz ve Bêritan Encü şahsında özgür bir yaşam uğruna toprağa düşenlere” adıyor.

Romanda Şînê, Nazlı, Arjîn, Gulan gibi isimler etrafında olaylar gelişiyor. Her ne kadar okuyucunun karşısına farklı isimler çıksa da, bütünde bir kadının çocukluktan yetişkinliğe doğru”yaşamak” istediğinde bazen baba, bazen eş, bazen işkenceci olarak karşısına çıkan erkek egemen zihniyeti ve ona karşı mücadelesini görüyoruz.

Sistemin bireyler üzerindeki etkisini, yaşanan acıların nasıl da “kader” denilerek insanların bu bataklıkta kalmasının sağlandığı anlatılırken bir taraftan da erkek egemen zihniyetin bireyde her gün kendini yeniden nasıl ürettiğini gözler önüne seriyor.

ÖZGÜRLÜĞE YÜRÜMEK…

Roman, geçmişte birçok destana konu olan Kürt kadınlarının bir kez de o metinlerdeki masalsı halinden öte, günümüzdeki kadını ve yaşamın içindeki mücadelesini taşıyor edebiyata. Ailesinin baskıcı yaklaşımları karşısında özgürlüğü dağlarda arayan Şînê için, kavga burada sona ermiyor aksine kitabın ismindeki gibi o ülkeye ulaşıncaya kadar sürüyor. Yazar ele aldığı öykü ile Nazlı şahsında bir taraftan da yürümenin ilk aşamasının adım atmak, yola çıkmak olduğunu hatırlatıyor okuyucuya.

Akıcı diliyle elden bırakılamayan romanın önsözünü kaleme alan Nûpelda Engin, yaşamın kendisinin edebiyat olduğunu, okuyucunun da kitabı okurken yaşamın kendisini, yaşanılanların fark edileceğini söylüyor.

KÖLELİKLE ÖZGÜRLÜĞÜN SAVAŞI

Romanda iktidar zihniyetinin erkeği nasıl kurguladığını ve erkeğin de bu sistemi nasıl örgütlediğini görmenin mümkün olduğuna dikkat çeken Engin, “Kendinizi kavganın bir yerinde bulacaksınız, belki de tam ortasında. İşte bu roman böylesi bir çatışmanın oldukça yalın bir ifadesi” diyor.

‘İNTİHARLAR ŞÎNÊ’Yİ YENİ BİR ARAYIŞA SÜRÜKLÜYOR’

Şînê’nin yaşadığı Batman’daki kadın intiharları ve 90’lı yılların karanlık yüzü olan Hizbullah’ın hücre evleri ve cinayetleri de kitapta işleniyor. Özellikle en yakın arkadaşı Gülbahar’ın intiharı ve evlerinin karşısındaki Hizbullah’ın hücre evi Şînê’yi bir arayışın içine sürüklüyor.

‘ALTINDA OTURDUĞUM AĞACIN GÖLGESİNE İHANET ETMEYECEĞİM’

Tüm iktidarların kendisini zayıflıklar üzerinden ürettiğini ve güçlü irade karşısında çöktüğünü bilen romanın kahramanı Gulan, Suriye rejimi tarafından gözaltına alındığında hem Hasekê’de hem de Şam’da insanlık dışı tüm işkencelere karşı işkencecisine, “Değil arkadaşlarıma, içtiğim bir damla pınar suyuna, altında oturduğum ağacın gölgesine bile ihanet etmeyeceğim… Belki ben öldükten sonra unutulurum ama senin alçaklığın bu dünya döndüğü sürece unutulmayacak!” diyecek kadar direngen bir kadın.

HÜCREYE YENİ BİR UMUT DA O EKLER

Bazen umudunu yan hücrede duyduğu “heval” kelimesiyle güce dönüştürür, bazen de tutulduğu başka bir hücrede saç tokasıyla duvara yazılmış, “Direnmek Yaşamaktır” sloganının kendisinde yarattığı coşkun bir heyecana kapılır. Sloganın altında Bermal ve 20 Mart 2000 tarihi yazılıdır. Kim bilir belki de Bermal, kendisi ile aynı yolculuğa çıkan ve haber alamadığı Mizgin’dir. Kendisi de kir pas içindeki battaniyenin bir köşesine saklanmış saç tokasıyla duvara yaşamının anlamı olan “Jin… Jiyan… Azadi” sloganıyla bu hücreye yeni düşecek olanlara bir umut bırakır.

DİRENME SAVAŞINI KAZANMIŞTI…

Yazar işkencecisi Kendal’a zafer tattırmak istemeyen Gulan’ın direnişini şu sözlerle anlatıyor: “O gözlere kendisinin hala gülümseyebildiğini göstermek istiyordu. Gülümsemek için kendini zorladı; dudakları elektriğin etkisiyle öyle gerilmişti ki artık hükmedemediği kaslarına söz geçirip gülümseyebilmiş miydi emin olamadı. Belki yaşama dair umudu kalmamıştı ama direnme savaşını kazanmıştı. O kuşlar gibi özgürce uçabileceğine inanmıştı… Zaten bunun için girmişti, umuda bir ülke yaratma kavgasına…”

O CEHENNEMDEN KİM ÇIKARSA DİĞERİNİ ANLATACAK

Gulan’ın yaşadıklarını belki de Erdal’dan öğreniyoruz. Erdal Şam’da tutulduğu hücrede, kendisine yan hücreden seslenen tutsağın adıydı. Kendisine hücre duvarındaki çatlaktan “heval” diye seslenince çok duygulanır Gulan ve ağlamaklı sesi titreyerek “heval” diye karşılık verir. Bu kelime meğer ne kadar güzel gelmişti Gulan’a ne kadar kutsalmış diye düşündü. Ve başladılar Erdal ile Gulan birbirlerine ne yaşadıklarını anlatmaya. Ve hangisi o cehennemden sağ çıkarsa diğerinin yaşadıklarını anlatacağına dair birbirlerine söz verirler…

FIRAT CAN KİMDİR?

Batman’da dünyaya gelen Fırat Can, ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etmek zorunda kalır. Defalarca kez gözaltına alınan ve aile bireyleri ile birlikte JİTEM’in ölüm tehditlerine maruz kalan Can, çareyi dağlara gitmekte bulur. 2011 Nisan ayında Kobanê’den Qamişlo’ya giderken yolda Suriye rejimi tarafından yakalanır. 3 ay boyunca Şam’da 2 metrelik bir hücrede ağır işkencelere maruz kalır. Türkiye ve Suriye arasında imzalanan Adana protokolü gereğince Türkiye’ye teslim edilir. Fırat Can, Antalya L Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Yazarın Mavi Ülke isimli bir romanı da J&J Yayınları tarafından 2015 yılında basılmış.

EN SON EKLENENLER