Türk devleti yenilen İŞİD’ın silahını ve görevlerini devr aldı

Türk devleti geleneksel Devlet normlarından uzak. Bu sebepten ötürü Devlet ‘’Neutral,’’ tarafsız bir organ değil. O, onu yöneten partinin Devlet’i. Türk devletinin kuruluş tarihinden bu yana bu böyle.

Dünya IŞID denen Terör belasına karşı ortak koalisyon kurarken, bu koalisyona karşı duran tek Devlet Türk devleti oldu. Çünkü o, IŞID denen terör örgütünün  kurucusu ve koruyucusuydu.

Kürt sorunu dahil, bütün hesabını, IŞID teröristlerinin Ortadoğu’da yaratacağı kaos ortamı üzerine inşa etmişti. İlk zaferi de, RTE’nın deyimiyle, ‘’Kobani ha düştü ha düşecek,’’ ‘’Öğlen namazını Şam’da kılarım’’ olacaktı. Fakat ikisi de olmadı. Ne Kobani düştü, nede Terör başı Erdoğan’a, bırakın Şam’da namaz  kılmayı, bir Mahalesine uğramak dahi nasip oldu.

Başta Kobani olmak üzere, IŞID teröristlerinin Suriye ve Irak’ta(Şengal’de)aldığı yenilgiler AKP devletini paniğe sürükledi.

Suriye ve Irak’ta peş peşe yenilgiler alan IŞID teröristlerinin Ortadoğu ve özellikle Kürt coğrafyasında barınma olanağının olmadığını anlayan terörist başı RTE ve ekibi AKP IŞID teröristlerini Avrupa’ya transfer etti. Bunlar Avrupa’yı kan gölüne çevirdiler.

IŞID teröristleri Avrupa’yı kan gölüne çevirirken, RTE Avrupa Devletlerini tehdit etmekten bir sakınca görmüyordu.

Paris katliamından sonra, ‘’Avrupa’nın her tarafında bu eylemler yaşanır’’ açıklamasının hemen ardında Brüksel saldırısı, ‘’Avrupalılar bundan sonra rahat sokaklara çıkamayacaklar’’ açıklamasının ardında ise Londra saldırısı gerçekleşmişti.

Devlet zırhına bürünmüş bu yeni terörist tehlikeye, o günlerde yazdığımız bir yazıda,  Dünya halkları ve Demokrasi güçlerinin dikkatini çekmek için şu belirlemede bulunmuştuk:

‘’Bütün Dünya terörün yeni bir verziyonuyla karşı karşıya. Hem Devletler Hukuku zırhına sahip, hem NATO üyesi ve hem de AB, ABD ile tarihin derinliklerine dayanan çıkar anlaşmalarına sahip.

Bütün dünya insanlığı terörün bu yeni verziyonuna karşı hazırlıklı olmalı. Devletin en tepesindeki bir kişinin geri kalan dünyayı(kendi mezhebinde olanlar hariç, başta IŞİD) karşısına alarak terörizmle tehdit etmesi her gün karşılanacak bir olay değil. Bu açıdan bu tehdidi oldukça ciddiye almak gerekir.’’

Dünya IŞID belasından, Ortadoğu halkları ise bu barbar ve tecavüzcü teröristlerin zulmünden kurtulduğuna biraz erken sevindi denebilir. Çünkü Dünya artık  IŞID’ın ‘Devlet’ formu, hem de BM de hukuki statüsü olan bir Devlet formu ile karşı karşıya.

Üstüne üstlük Dünya’nın büyük  Devletleri  bu terörist teşkilat ile büyük çıkar ilişkileri içinde. Demokrasi güçleri ve Dünya insanlığı için tehlikenin büyüklüğü ve önemi de tam bu noktada.

AKP denetimindeki Türk devleti başından beri bu belanın ebevyeni idi. Bu terörist teşkilata Türkiye’nin içinde silahlı eğitim için kamplar, Silah ve her türlü olanak sundu. Söz konusu Dünyanın büyükleri de bu durumdan haberdardı ve sessiz kaldılar.

Aynı zaman diliminde seyircileri fazla rahatsız etmeyen, fakat Türkiye’yi adım adım Faşist ve Terörist bir diktatörlüğe sürükleyen gelişmeler yaşanıyordu.

Ülkeyi içerden kaos ortamına sürükleyen Erdoğan öncülüğündeki  AKP, Türkiye tarihinin en büyük hırsızlık, soygun, Suikast, kitle katliam ve soykırıma varan terörist saldırılarını rahatlıkla

gerçekleştirebiliyordu.

Tıpkı IŞID gibi Dünya’nın büyükleri için bir tehdit oluşturmaya başlayınca, Avrupa’daki terörist saldırılar, Rus savaş Jetinin düşürülmesi, Rus diplomatının katledilmesi gibi gelişmelerden sonra RTE ve ekibinin dizginleri çekilmeye başlandı.

Ama oda boş durmadı. Gün geçtikçe boğazını sıkan ilmiği gevşetmek için planlar kurdu. Çakma darbe onun en ‘kaliteli’ planlarından biri  olarak hatırlanabilir.

Bu çakma Darb içerde  komu oyu oluşturma, dışarıda ise iflas eden politikasını eleştireni ‘’darbecilikle’’ suçlama imkanı sundu.

Faşist uygulamalar, Meclisin fonksiyonsuz bırakılması, Hukukun RTE’nın emrine alınması, İnsan hakları ve Hukukun çiğnenmesi boyutuna varınca, içerde demokrasi yanlısı insanların, dışarda ise AB  ABD’e  gibi yakın Partnerlerin tepkisine yol açtı. Bu tepkinin karşılığı,  binlerce muhalife, Gazeteciye, siyasetçiye ve Akademisyene tutuklanma, partnerlere ise ‘’Darbe destekçiliği’’ olarak geri döndü.

İçerdeki suçlamalar ne oranda ‘başarılı’ olduysa, dış Partnerlerin darbecilikle suçlanması o kadar ters tepti. Verilen kredinin ve tanınan toleransın sonsuzluğuna güvenen RTE bu noktada en büyük hatasını yaptı.

Hiç bir Kredi, hiç bir Tolerans sonsuz değil. Her Tolerans ve Kredinin bir limiti, birde karşılığı var. Şayet beklenen karşılığı tehlikeye sokuyorsanız, oyunun kuralları dışına çıkıp kendi oyun kurallarınıza göre oynamaya başlarsanız ipiniz her an çekilebilir.

RTE sadece oyunun kuralları dışına çıkmadı, aynı zamanda Devlet’i, bir Terör örgütü gibi kullandı ve kullanıyor. Kürtlerin Köylerini, Şehirlerini Tank, Top ve hava saldırılarıyla yerle bir etti, ediyor. Genç yaşlı demeden toplu katliamlar yaptı, yapıyor.

KürtlerinMezarlıklarını tahrip ediyor, doğasını yaşanmaz hale getiriyor. Kısacası IŞID’ın Suriye ve Irak’ta baş vurduğu bütün yöntemleri Kürtlere karşı kullanıyor.

Türk devleti tarihinin en ırkçı ve faşist çılgınlığını yaşamakta. Tıpkı 1933 yılında Alman devletinin Hitler öncülüğünde yaşadığı çılgınlık gibi.

Afrin’e saldırma planları bu çılgınlığın en üst seviyesi olarak görülebilir. ErdoğanIn bu ırkçı ve faşist saldırısı Afrin’in değil, ama  Irkçı Türk devletinin sonu olabilir.

Halk dilinde ki, ‘’Her uğursuzlukta bir uğur var’’ öz deyimi umarım bir gerçekliğe dönüşür; hayırlı olsun diyelim.

Doğrusu Saddam’ın çılgınlığı olmasaydı, belki de hala diktatörlüğünü sürdürüyor olacaktı. Çılgınlık bütün Diktatörlerin ortak kaderi olsa gerek.

Unutulmaması gereken ne Dünya 1930’ların Dünya’sı, nede Kürtler 1920, 1925, 1938 ve 1946’ların Kürtleri.

Türk, Pers ve Arapların Kürt soykırımı artık mümkün olamayacaktır. Kürtler Ortadoğu’nun hem en Seküler halkı, ama hem de en örgütlü ve dinamik  gücüdürler.

 

EN SON EKLENENLER