Aşkın ve Kavganın Gürüldeyen Çağlayanı: Hasan Hüseyin Korkmazgil

“Ağlayanlar bir gün güler elbette”

Toplumcu-gerçekçi şiirimizin en önemli isimlerinden Hasan Hüseyin Korkmazgil 8 çocuklu bir demiryolu işçisinin oğlu olarak 4 Mart 1927’de Sivas’ın Gürün ilçesinde dünyaya gelir. Kardeşler arasında tek okuyan olan ama ilkokulu bitirse de yokluktan ortaokula gidemeyen Hasan Hüseyin’in hayatı getir götür işlerinde çalıştığı Ziraat Bankası müdürünün  onunla yakından ilgilenerek parasız yatılı okul sınavlarına girmesine sebep olmasıyla tamamen değişecekti.

Sınavın yapıldığı Sivas’a gitmek için komşularından ödünç alınan ayakkabıyla 60 km yolu yürüyen Hasan Hüseyin sınavı kazanarak önce Niğde Ortaokulu sonra da Adana Erkek Lisesi’ni bitirir. Dünya edebiyat klasikleriyle de okulda tanışır, şiir yazmaya başlar. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü 1950’de bitirerek Türkçe öğretmeni olur ve  Kahramanmaraş Göksun’a öğretmen olarak atanır. Henüz 7 aylık öğretmenken Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğu için ihbar edilir. 1951’deki TKP davasında yargılanarak üç yıl hapse mahkûm olan ve  Elbistan ve Nevşehir cezaevlerinde yatan Hasan Hüseyin’i hayat  yıllar sonra Nazım’ın ölümünden sonra kaleme alacağı Haziranda Ölmek Zor şiiriyle Nazım’la tekrar bir araya getirecektir.

Cezaevinden çıktıktan sonra bütün kamu hakları elinden alındığından ekmek parası kazanmak için İstanbul’a gider ama devlet verdiği cezayla yetinmez, üniversite mezunu olmasına rağmen er olarak 27 ay askerlik yaptırır Hasan Hüseyin’e. Askerlik dönüşü 1955-1960 yılları arasında Sivas ve Gürün’de karakalem portre ressamlığı, inşaat işçiliği yaparak, tabela boyayarak ve okur yazar olmayan ailelerin askerlik mektuplarını yazarak geçimini sağlamak zorunda kalacaktır.

Lise yıllarında şiir yazmaya başlayan Hasan Hüseyin’in ilk şiiri olan ‘Ağustos’  1959 yılında Dost dergisinde çıkar. Hikayeci Nezihe Meriç’in de eşi olan Salim Şengil’dir Dost Dergisi’nin kurucusu. Salim Şengil ve Nezihe Meriç’in karı koca olarak çıkardığı  Dost birçok isminin altına sığındığı yayın olur o dönemde.

1960’da Ankara’ya yerleşen Hasan Hüseyin,  Akis dergisinde düzeltmen olarak çalışır, Forum dergisinin sanat sayfalarını yönetir.  Basın-İş Sendikası’nın genel sekreterliğini yaparken bir yandan da  Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı YÖN ve Türkiye İşçi Partisi’nin yayın organı Sosyal Adalet Dergisi’nde makaleler yazacaktır.

Sennur Sezer’in 3 Mart 1994 tarihli Cumhuriyet Kitap’ta Hasan Hüseyin’in şiiri ile ilgili yaptığı değerlendirme toplumcu gerçekçi edebiyatın kısa bir tarifidir aynı zamanda:         “ Hasan Hüseyin şiirin “matarada su, torbada ekmek ve kemerde kurşun” olmadığını biliyordu. Ama suyu, ekmeği, kurşunu kalmayana destek olabileceğini de söylüyordu. Umutsuzluğun karanlığında, korkumuzu dağıtacak bir şiiri savunuyordu”

“Biliyorum / matarada su / torbada ekmek / ve kemerde kurşun değil şiir

ama yine de / matarasında su / torbasında ekmek / ve kemerinde kurşun kalmamışları

ayakta tutabilir / biliyorum / şiirle şarkıyla olacak iş değil bu / dalda narı

tarlada ekini kızartmaz güvercin gurultusu / ama yine de / diler arasında bıçak gibi parlar kavgada

şiirin doğrultusu / göz güzü görmez olmuş / tek bir ışık bile yok / yürek bir yaralı şahindir

döner boşlukta /  belki bir şiir / belki bir şiir kırıntısı / çalar kapımızı umutsuz karanlıkta

yoklar yüreğimizi / iğilir yaramıza / dağıtır korkumuzu

ve karşı tepelerden, gürül gürül bir kalk borusu”

Emeğin ve halkın yanında saf tutan Hasan Hüseyin, Türkiye tarihinin öne çıkan işçi eylemlerinden birini anlattığı, bir fabrikanın ismini taşıyan ve Balaban’ın desenleriyle 1963’te yayımlanan Kavel kitabı ile 1964 Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazanır.  Kızılkuğu kitabıyla TRT Sanat Başarı Ödülü’nü, Filizkıran Fırtınası kitabıyla da Ömer Faruk Toprak ve Nevzat Üstün Şiir Ödülleri’ni alır Hasan Hüseyin.

Memet Fuat, Hasan Hüseyin’in geniş kitlelere yayılan şiiri için şunları yazacaktır: “Toplumsal gelişmeler karşısında yankılanmayı görev bilen yüksek sesli, kavgacı bir şiiri, arada İkinci Yeni’den de uzak etkiler alarak, şiiri okuru olmayan ilerici aydınların da hoşuna gidecek söyleşilere ulaştırdı”

1966’da yayınladığı Kızılırmak kitabı nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 142. Maddesi’ne aykırılık savıyla yargılanır, beraat eder.1969 seçimlerinde Çorum’dan Türkiye İşçi Partisi milletvekili adayı olacak ama kazanamayacaktı. 1973 yılında çıkardığı “Acıyı Bal Eyledik” şiir kitabı büyük ses getirir. Toplumcu gerçekçi şiirin mihenk taşlarından biri olan Acıyı Bal Eyledik’te Hasan Hüseyin emekçinin emekçiye düşman edilişine, halkın birbirine karşı kışkırtılışına dikkat çeker; “kör olasın demiyorum kör olma da gör beni/ damda birlikte yatmışız/ öküzü hoşça tutmuşuz” diyor ve ekliyordu “beni vurmak kurtuluşu mu

Karikatür, Akbaba, Taş ve Yön dergilerinde gülmece öyküleri yazarken, şiirleri de Dost, Yelken, Varlık, İmece, Ataç, Yön, Forum, Toplum dergilerinde yayınlanır. Kırsal kesim insanları ve işçilerin sorunlarını halk edebiyatı öğelerinden de yararlanarak zaman zaman yinelemelere dayalı uzun dizelerden oluşan bir şiir kurgusuyla dile getirir.

Ülke bir karanlıktan bir başka karanlığa savrulurken, insan ve ülke sevdalısı büyük ozan onca yükü, acıyı kalbinde beyninde olanca ağırlığıyla duyumsamasının yorgunluğunda 1983 yılında evinde çalışırken beyin kanaması geçirir. Azime Korkmazgil 376 gün yoğun bakımda kalan eşi Hasan Hüseyin’in başından bir gün bile ayrılmayacaktır:

 “ seni ben / ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin

seni ben / korkunun kara tırnaklı titrek elleri

bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin (…)

hasta yatağımın baş ucunda yiğittin / soframızda kuş sütü balık yumurtası yoksa da

işçi ellerinin tadı /  aydın gözlerinin balı var

ne zaman kekik koksa / gül koksa çamaşırlarım / elma erik ceviz zeytin portakal

anam koksa çamaşırlarım / ucuz çamaşırlarım / ucuz sabunlarda ellerini anımsarım

ellerin / canım karım ellerin / yaban güllerine mısralara pırnallara değen ellerin

ellerin / canım karım ellerin”

Henüz 57’sindeyken 26 Şubat 1984’te evinde yaşama gözlerini yumar Hasan Hüseyin. Kapkara gölgesini yıllarca devrimci-ilericilerin üstünden çekmeyen iktidar sahipleri, yaşamını cehenneme çevirmeye çalıştığı büyük ozanı son yolculuğunda da rahat bırakmayacak, cenaze töreni kitlesel uğurlamaya dönüşmesin diye her yolu deneyecektir. Öldükten sonra bile rahat yüzü yoktur halkına sevdalıya çünkü…

O ki bizim için ırgatıdır “güneşli güzel günler”in.

O ki aşkın ve kavganın durulmaz çağlayanıdır. Gürüldemesi gibidir hasreti de…

“İşlediler toprağı sevişir gibi/ devşirdiler meyveleri oynaşır gibi/ güneşi şarap yapıp içip gittiler/ belki de gitmediler şarkılaştılar/ belki de hâlâ buralardalar.”

 

 

 

EN SON EKLENENLER