Gergerlioğlu: İktidar partisinin, kendine hasım gördüğü siyasetçileri yargı yoluyla cezaevine atması Türkiye için çok ağır bir karardır

“Türkiye’de iktidar partisi kendine hasım olarak gördüğü siyasetçileri yargı yoluyla cezaevine attığını apaçık bir şekilde beyan etmesi ve bu yüzden önemli hak ihlallerinin olduğunun altını çizmesi, Türkiye için çok ağır bir karardır. “

ALEVİNET – Feyzullah Tunç

Türkiye, özellikle siyasi tutuklulara yönelik uygulanan sistematik işkenceler ve hapishanelerde yaşanan açlık grevleri, ölüm oruçları ile gerek Türkiye gündeminde gerek Dünya kamuoyunda genişçe yer buldu.

Türkiye de özellikle cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri çoğu zaman cezasızlık politikalarıyla kapatıldı. HDP Kocaeli milletvekili ve meclis insan hakları inceleme komisyonu üyesi sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun uzun bir zamandır meclise ve adalet bakanlığına verdiği soru önergeleri ile Türkiye cezaevlerinde ve gözaltındaki  sistematik işkence olayları, çıplak arama sorunlarının üstüne gitmeye çalışıyor.

Ülkenin yarısının “terörist” ilan edildiği günümüzde toplumu koruması gerekenlerin, toplum aleyhine karakollarda, cezaevlerinde ve hatta sokak ortasında dahi çok rahat işkence ve tacizde bulunduklarını basından, televizyonlardan görebiliyoruz.

Birinci ve ikinci bölümlerini yayınladığımız Ömer Faruk Gergerlioğlu ile söyleşimizin üçüncü ve son bölümünü yayınlıyoruz.

AKP öncesinde de bu tarz uygulamalar hep yapıla gelmiştir. Bu uygulamalar o dönemin hükümetleri tarafından kabul edilmiyordu. Fakat AKP/MHP döneminde, televizyonlarda ya da yazılı basında “idam’ı isteriz” diyebiliyorlar. Bu insanlar bu cesareti nerden buluyorlar? 

Ömer Faruk Gergerlioğlu:

Tabii bizim çok üzücü bir konu. Çünkü biz hak ihlallerini yoğun bir şekilde gündeme getirdiğiniz zaman mecliste şöyle bir şey karşılaşıyoruz. Bizlere “işte hak ihlallerini gündem ettiğiniz kişiler falanca suçla suçlanıyorlar, falanca suçtan cezaevinde bulunuyorlar ve siz onlara uygulanan hak ihlallerini gündeme getirdiğiniz zaman siz de o suçlardan suçlanırsınız” diyerek bize itham etmeye çalışıyorlar, korkutmaya çalışıyorlar. Bunlar tabii insan haklarından habersiz bir anlayışın yansımaları, hangi suç grubundan olursa olsun bir insanın uğradığı hak ihlalini bizim gündem etmemiz gerekiyor. Tabii bu yaptıkları zulümlerle yetinmiyorlar, hak ihlalleri ile yetinmiyorlar, cezaevleri Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü dönemlerini yaşıyor, hem kalabalık olarak, hem sağlık hakkına erişim olarak, hem burada ki fiili kötü muameleler ile beraber, yemeklerin kötü olması, sıcak ve normal suların birçok yerde çok az verilmesi gibi birçok nedenle önemli sıkıntılar yaşarken iktidar partisi yetkilileri MHP’liler idam konusunu gündeme getirip yani yaptıklarını yeterli bulmadıklarını daha da fazlasını yapmak istediklerini belirtmeye çalışıyorlar böyle bir gayret içindeler bunlarla da bir yere varılamaz işin doğrusu.

Ayrıca bu kadar açıktan ve yetkili kişiler tarafından temel insan haklarının çiğnenmesine yönelik yapılan bu çağrılara karşı bir şeyler yapmak gerekmiyor mu ve neler yapılabilir?

Evet. Bu denli işkenceyi normal gören, idam isteyen bir anlayış insan haklarına karşı adeta savaş açmış demektir. Çok cüretkâr bir anlayıştır. Hani düşünün zaten bu sorunlar kendi anlayışları yüzünden ortaya çıkmıştır ve bu ortaya çıkan sorunları da yine sertlikle, silahla, dayatma ile çözmeye çalışmaktadırlar. Bu büyük bir şımarıklıktır aslında, çünkü sorunu çıkaranın çözümü yapılması lazım ama büyük bir şımarıklıkla aynı despotluğunu devam ettirmeye çalışmaktadır ve bir grup insanı mazlum durumuna düşürmeye devam etmektedirler. Hakaret ettikleri, dışladıkları, cezaevlerine attıkları, üçüncü sınıf vatandaş gördükleri insanlara karşı hani bir özür dileyen, çözüm bulmaya çalışan yerine, dayatan, büyüklenen bir anlayışı devam ettirmekte. Biz bunun için zaten mücadele ediyoruz, Türkiye’de böyle bir durum varken, susmak, geri adım atmak mümkün değil. İnsan Hakları savunuculuğu yapmak ve bu durum karşısında elimizden gelen tüm yollarla mücadele etmek lazım. Ben bir milletvekili olarak, hem tüm milletvekilliği yetkileri ve hakları ile mücadele ediyorum, hem sosyal medyayı çok etkili bir şekilde kullanarak mücadele ediyorum bu dönemde. Ana akım medyanın bize kapatıldığı bu devirde sosyal medya’yı çok güçlü kullanmamız gerekiyor. Bunu da sonuna kadar yapmaya çalışıyorum, yani ulaşabildiğimiz, elimizin altında ki medya güçlerini etkili bir şekilde kullanmaya çalışıyoruz, çıkabildiğiniz medya kuruluşlarında bu hak ihlallerini sonuna kadar gündem etmeye çalışıyoruz. Bütün bunlarla tüm bu zulme karşı etkili bir mücadele sergilemeye çalışıyoruz, ayrımsız bir insan hakları mücadelesi sergiliyoruz. Her kesimden insanın sıkıntılarını gündem eden veya etmeye çalışan bir mücadeleyle bu zalimlerin maskelerinin düşürmeye çalışıyoruz.

Yargının ve mahkemeler üstünde ki vesayeti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu soruda iktidarın yargı üzerindeki baskısını soruyorsunuz, gerçekten demokratik bir hukuk devleti’nde en olmaması gereken şeydir iktidarın yargı üzerindeki vesayeti. Çünkü demokratik bir ülke de yasama, yürütme ve yargı saç ayakları olmalıdır ve bağımsız bir şekilde bu saç ayakları üstünde demokratik hukuk devleti yükselmelidir ama maalesef Türkiye’de bu hiç böyle olmadı. İktidarlar sürekli yargıyı baskı altında tuttular, şu anda daha da kötüsü yaşanıyor. İktidar istediği gibi yargıyı elinde evirip çeviriyor ve yasama da kontrolleri altında olduğundan, yürütme de Cumhurbaşkanlığı sistemi olduğundan çok etkili bir şekilde iktidardakiler hem yürütmeyi hem yasamayı hem yargıyı kontrol altına almış durumdalar ve bununla bir yere verebileceklerini düşünüyorlar. Ama bu bir hayal. Çünkü bu ülkede dayatmacılıkla bir yere varılamadı ve yargının Adalet dağıtmaması da maalesef insan hakları ihlallerinin en önemli nedenlerinden birisi oldu, insanların yargıya yönelik güven duyguları her geçen gün azalıyor. Bu çok acı bir gerçek, bir ülkede yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü çok önemli kriterlerdir demokrasi açısından. Bütün bu kriterler demokrasi, yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü endekslerinde Türkiye sürekli en son sıralara düşüyor. Yani şu anda Afrika Ligi’nde olan bir ülkedeyiz, medya özgürlüğü alanında 180 ülke arasında 154. sıradayken, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü endekslerin de ise daha kötü bir durumdayız. Tamamen dünyanın en dibine düşmüş durumdayız Afrika Lig’indeyiz. Hani dünyanın ilk 20 ülkesi arasında olduğunu söyleyen yetkililer bu endekslere hiç bakmak istemiyor. Yani paranızın olması dünyadaki en demokratik bir ülke olmanızı sağlamıyor, zaten parada kalmadı. Hani fakir bir ülkeye göre bir kısım maddiyatın olması ile övünen Türkiye iktidarı, aslında hem ekonomiyi batırdı hem demokratik bir hukuki değerleri batırdı. Aslında demokrasiden uzaklaştığı için ekonomide bakmış durumda gittikçe bir kısır döngü ile dünyanın diline düşen bir ülke olduğumuz gerçeği gözlerden ırak tutulamıyor.

Sayın Selahattin Demirtaş’ın durumu ile ilgili en son AIHM’in almış olduğu kararın uygulanmak istememesi hakkında neler söylemek istersiniz?

Sayın Demirtaş’ın durumu gerçekten çok üzücü zulmen cezaevinde tutuluyor, zulmen tutuklu resmen başka bir şey değil, Figen Yüksekdağ başkanımız ve diğer vekillerimiz bir rehine pozisyonda cezaevinde tutuluyorlar. Kürt meselesinde çözümsüzlük talep edildiği için bu kişiler cezaevinde tutuluyor. Bunun böyle olduğunu çok iyi biliyoruz tüm Türkiye halkları bunun böyle olduğunu biliyor. Bütün bu ulusal düzeyde ki hukuksuzluklardan sonra AIHM geçtiğimiz günlerde tekrar bir karar verdi. Büyük dairenin insan hakları sözleşmesinin 3 maddesine istinaden vermiş olduğu ihlal kararından sonra Türkiye’nin itirazı sonrasında Selahattin Demirtaş dosyasını tekrar görüşen AIHM Büyük Dairesi ihlal edildiği yönün de karar alınan söz konusu bu üç maddeyi geçerek, bu defa 5 maddeye çıkardı. Türkiye’de iktidar partisi kendine hasım olarak gördüğü siyasetçileri yargı yoluyla cezaevine attığını apaçık bir şekilde beyan etmesi ve bu yüzden önemli hak ihlallerinin olduğunun altını çizmesi, Türkiye için çok ağır bir karardır. Çünkü Türkiye’nin neredeyse 5 sınıf anti-demokratik bir ülke olduğunu söylemeye çalışan bir mahkeme vardı karşımızda. İktidar ise bütün bunlardan sonra, yine karşı bir hamleler yaptı, zaten bununla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan açık açık söylemişti “karşı hamleler yaparız” diye. Ve hemen akabin de Kobani soruşturmaları tekrardan gündeme alındı. Hakkında bir mahkûmiyet kararı olmayan Sayın Selahattin Demirtaş’a devlet yetkilileri çok açık bir şekilde Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, İçişleri Bakanı Soylu “terörist” diye hitap etmeye başladılar ve hem partimiz hem sayın Selahattin Demirtaş’ı kriminalize etmeye dönük açıklamalar. Bunlar bile aslında AIHM kararının ne kadar doğru olduğunu, iktidarın siyasi bir şekilde sayın Demirtaş’ı cezaevinde tuttuğunun apaçık göstergeleri. Ama şu bir gerçek ki AIHM kararını uygulamak zorunda. İktidar blöf yaparak, işi sürüncemede bırakarak, çok bir yere varamazlar. Sonuçta bu kararları bir şekilde uygulamak zorundalar.

Sayın Gergerlioğlu siz bir insan hakları savunucusu olarak yaptığınız çalışmalar nedeniyle sizin hakkınızda FETOCU olduğunuzu iddia eden saldırılar başlattılar. Paylaştığınız Twitlerle ilgili hakkınız da soruşturmalar açıldı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Bu soruya şöyle cevap vereyim, biz insan hakları savunucuları olarak çok yoğun bir gayret sarf ettik, bu iki buçuk yıl içinde sesimizi çok etkili kılmaya çalıştık, ısrarla birçok sorular sorduk. Hani sümen altı etme girişimlerine karşın, ısrarla birçok konuyu gündem ettik, işkenceleri, kaçırılmaları, hak ihlallerinin binlerce defa sordum, hem bakanlıklara ben insan hakları inceleme komisyonuna. Bu konuda rekorlar kırdık, mecliste özellikle bu konu başta olmak üzere diğer konularda dahil en fazla basın toplantısı düzenleyen milletvekilleri arasındayım. En çok soru önergesi veren ilk 3 milletvekili arasındayım çok yoğun bir gayret sarf ettik. Ve bizim bu yoğun çabamız ülke genelin de karşılığını buldu ve bu konu ile ilgili bir kamuoyu oluştu, ses getirdi tüm bu çalışmalar. İktidar partisi yetkilileri bundan çok rahatsız oldu, bizi bir şekilde yaftalamaya çalıştı. Ben tabii OHAL ve KHK sorunları ile de çok yoğun uğraşan bir milletvekiliyim, bu kapsam da yüz binlerce insana yapılan çok büyük haksızlıklar var. Haksız, hukuksuz, yargısız infazlarla işinden ihraç edilen insanlar, meclis OHAL komisyonundan da çok zalimce bir şekilde ret cevabı alıyorlar.

Bütün bunları gündeme getirdik kaçırmaları, işkenceleri, ayrımsız bir şekilde sorunca, iktidar yetkilileri ne yapacaklarını bilemediler. Çıplak aramaları gündeme getirdik, öğrenebildiğimiz, bize ulaşan tüm yaptıkları skandalları ortaya serince bize “FETÖCÜ” “TERÖRİST” diye saldırmaya çalıştılar. Ne söyleyeceklerini bilemedikleri için iktidarın uyguladığı en kolay yolu seçerek bunları soranları suçlu çıkarmaya çalışarak kendilerini aklama yolunu seçmek istediler. Biz suçun kapsamı ne olursa olsun mağdur edilen her kimlikle ilgilenmeye ve uğraşmaya çalıştığımız için onlar bize birtakım sıfatlarla, yaftalamalarla saldırmaya çalıştılar. Bunların tutmadığı apaçık ortada, çünkü biz bir insan hakları savunucusuyuz, her kesimden insanın şu ana kadar hakkını, hukukunu savunduk, bizim için insanların kemliğinin bir anlamı yok, bir suç işlemiş mi, işlememiş mi o ayrı bir konu, ama yapılan devlet ihlalleri varsa, hak ihlalleri varsa bunlara karşı da ayrımsız bir şekilde bir duruş sergiledik.

Bir insana işkence edilmişse, hangi gruptan olduğuna bakmadık, kaçırılmışsa, kötü muamele darp, dayak görmüşse kim olduğuna bakmadan bütün bunlar da ayrımsız bir duruş sergileyince iktidar ne diyeceğini ne yapacağını bilemedi. Mesela çıplak arama ile ilgili başvurularda Uşak emniyetin de ki FETÖ soruşturması sırasında mağdur edilen 26 genç üniversite öğrencisi kadınlara yönelik yapılan çıplak arama uygulamasını çok etkili bir şekilde gündeme getirdiğim için bana FETÖ’cü demeye çalıştılar. Bunların tutmayan yaftalamalar olduğunu, tüm kamuoyu biliyor, biz insan hakları savunucusuyuz, yaptığımız işten eminiz çok haklı olduğunuzu biliyoruz. O yüzden çok net, sıkı bir duruş sergiledim. Bu anlamda partim de bana tam destek verdi. Hatta ana-muhalefet partisi de bize tam destek verdi. Çünkü söylediğimiz konuların çok önemli olduğunu herkes görüyor, bir insan hakları savunuculuğu yaptığımızı herkes görüyor ve iktidarın bütün bu yaptıkları skandalları ifşa etmemizden dolayı büyük bir rahatsızlık duyduğunu da herkes görüyor bize yapmadıklarını bırakmadılar. Soruşturmalar açtılar, iftiralar, hakaretler, yalanlar, hedef göstermeler, tehdit etmeler, İçişleri Bakanının alenen hakaret ve küfürlerle şansıma saldırması ardından suç duyuruları yapılması ve ardından hakkımızda soruşturmalar başlatılması fezlekeler gelmesi, yoğun bir şekilde saldırı altındayız tüm bunlara rağmen, ben yaptığım işten eminim. Yani doğru bir iş yapıyorum, haklıyım, haklı olduğum için de çok güçlü olduğumu hissediyorum. Sıkı bir duruş sergiliyorum, partimde tam anlamıyla yanımda bana tam destek veriyor. Bu noktada da oldukça iyi bir durumda, iyi bir mücadele sergilediğimizi düşünüyorum. Ve bu mücadelelerle yaşanan bu insan hakları ihlallerinin maskelerini inşallah hep birlikte düşüreceğiz.

 

EN SON EKLENENLER