Yargının takvimle imtihanı

Partimizin kapatılması için yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle ilk iddianame iade edilmiş, bunun üzerine hazırlanan ikinci iddianamenin verildiği tarih olarak ise 7 Haziran günü seçilmiştir. İktidar partisinin ilk kez hezimete uğradığı 7 Haziran 2015’in rövanşını almak için ilmek ilmek kumpaslar kurulduğu yeterince açık değil mi?

Meral Danış Beştaş*

Tarihe mal olmuş, ancak gün gelmiş yargılananların hakikate ve umuda hep göz kırptığı, yargılayanların ise mahkûm edildiği pek çok dava var. Bu davaların neye hizmet ettiği, neyi yok etmeye çalıştığı da bilinen gerçekler. Sokrates’ten bu yana, yargılananların değil, yargılayanların mahkûm edilmiş olması da bir tesadüf olmasa gerek.

Bin yıllardır hakikatin sihri dünyayı ışıtmasın diye karanlık zindanlar hep var oldu. Ama engizisyon mahkemelerinden Abdülhamit’in Yıldız Mahkemesi’ne, DGM’lerden özel yetkililere değin hakikati yargılayan mahkemelerin bizatihi kendisi tarih önünde mahkûm olurken demir parmaklıklar ardından özgürlüğün ateşi yükseldi ve yerküreyi ışıtmaya devam etti. Çünkü evet, hakikatin er geç ortaya çıkmak ve ortamı aydınlatmak gibi gizli bir sihri vardır. Bunu bir kenara yazalım.

İktidarların güç ve beka uğruna haklı olanı mahkûm etmeye dönük gayreti tarih boyunca mahkûm oldu ve olacak. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda bu türden davaların ileride değil, şimdi mahkûm olması zarureti vardır, geleceğe olan borcumuzdan mütevellit. Zira insanlığın adil ve hür bir yaşama içkin mücadelesi, haksızlıklara ayıracak, keyfiyete kurban edilebilecek tek bir anımızın dahi olmadığı gerçeğini bağırıyor.

HDP, emek ve umut

HDP insanlığın adil ve hür bir yaşama içkin mücadelesi için büyük bir umut ve inançla kuruldu. Bin yıllardır bu toprakların hasret kaldığı barış ikliminin yeşermesi, bir arada ve adil bir yaşamın örülmesi için alınterini inancımıza, emeği direncimize katıp öylece çıkmıştık yola. Ve direncimizin bentleri aşan debisi 7 Haziran 2015’te halkın gücünü göstermesi bakımından önemli idi ve örnekti! Halkın engelleri aşan barış çığlığının önüne yeni setler çekmek isteği ise tarihsel tüm yanılgıların bir kez daha tecrübe edileceğinin işaretini vermede gecikmedi.

Evet, Partimizin kapatma davasından söz ediyorum. Partimizin varoluşsal nedenleri ile birlikte bu “kapatma” sözcüğüne de odaklanmak istiyorum. Bir siyasi partinin “kapatılmanın” ötesinde bir anlamı var çünkü. Türkiye’nin neredeyse çeyrek yüzyılına hükmetmiş bir iktidarın kendi suçlarının üzerini kapatma, gerçeklerin gün ışığına çıkması gayretini kapatma, geçmişle hesaplaşma borcunu kapatma, yoksunluklarla bezeli bir coğrafyanın hakikatini kapatma, umudun penceresini kapatma gayreti ve bunun ete kemiğe büründürülmüş bir davası olarak görmek gerekiyor. Bu davanın yargısal uzamın haricinde toplumsal amacını da böylelikle anlamak mümkün olacaktır çünkü.

Başlangıç kumpas davası

Yargı erkinin yürütme erki içinde bir eriyiğe dönüşümünü anlatmak için mevcut siyasi konjonktürü irdelemek yahut sosyolojik çıkarsamalar yapmak bu yazının konusu olmasın şimdilik. Sadece tarihte kısa bir yolculuk, HDP kapatma davasının hangi saiklerle ortaya çıktığını, hangi amaca hizmet ettiğini, ediyor olduğunu izah için yeterli olacaktır zira. Yine yargının takvim bilimini yeni keşfetmişçesine belli bazı tarihlere nasıl da odaklandığı meselesini de amaç ve saiklerine dair verdiği ipuçları bakımından hatırlamakta ve unutmamakta fayda olacaktır.

Şüphesiz bir hukuksuzluğun başka hukuksuzlukları barındırmak gibi de bir geleneği vardır. HDP kapatma davasının işaret fişeğini yakan hadise, HDP’li siyasetçilerin de içinde olduğu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Kumpas Davası’dır. Şimdilik Kobanê Kumpas Davası’nın başlangıcına ve silsile halinde devam eden diğer yargısal sürece girmeyeceğim ancak bileşik kaplar misali hiçbir hukuka aykırılığın diğerinden bağımsız olmadığının da altını çizmek isterim.

Delil üretme arayışı

HDP’li siyasetçilere dönük 2018 yılında ikinci kez başlatılan Kobanê Davası’nın bu kezki maksadı HDP’nin kapatılması için gerekçe teşkilinin sağlanması idi. Bunu, soruşturma dosyasında unutulan ve “soruşturmanın ne şekilde yürütülmesi gerektiği, bu soruşturmanın HDP’nin kapatılması için temel dayanak yapılabileceği” yazılı olan belgeden biliyoruz. Yani aynı suda ikinci kez yıkanılmaz diyen Heraklit’e inat, aynı hadiseden türev alınıp yeni bir Kobanê Davası açılması bir dayanağın gerekliliğinden kaynaklanıyordu. HDP’yi kapatmak için elde delil yoktu, ancak delil bulunmak zorunluluğu var idi. Delil üretmek ise bu iktidarın pek mahir olduğu konulardandı. Ne de olsa ismi, cismi, bir süre sonra sadece harflerden ibaret olacak “gizli tanık” bulmak işin en kolay kısmı idi iktidarın fıtratınca.

İçeride tüm bu hazırlıklar yürütülürken MHP başta olmak üzere BBP ve Vatan Partisi’nin kapatma korosunu oluşturup yüksek sesle dillendirdiği kampanya da son hızla devam ediyordu.

MHP Genel Başkanı’nın her hafta yaptığı grup toplantılarının ana ekseninde partimizin kapatılması “gerekliliği” vurgulanırken, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı inanıyorum ki gereğini yapacaktır” şeklindeki emir cümleleri yargının bağımsız bir kuvvet olmadığının, iktidarca öyle görülmediğinin izahı olarak hep akıllarda kalacaktır.

7 Haziran tarihi

Evet, bu temel noktaları bir kenara not edip adeta Da Vinci’nin şifresi gibi kamuoyuna mesajlar veren tarihlere de biraz göz atalım. Zira iktidarın halklara dayattığı despotizmin ayrıntıları bu tarihlerde gizli.

HDP hakkındaki kapatma davasına ilişkin ilk iddianamenin Anayasa Mahkemesi’ne sunulduğu 17 Mart 2021 günü, Kocaeli Milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi bir tesadüf müydü? Hadi diyelim bu garip bir tesadüftü, peki bu manidar günün hemen ertesinde yani 18 Mart 2021 günü Milliyetçi Hareket Partisi’nin Büyük Kongresi’nin yapılacağı bilinmiyor muydu? Elbette biliniyordu ve iktidar küçük ortağına hem bir kapatma davası hem de kapatılmasını istediği partinin bir milletvekilinin düşürülmesini hediye etmişti.

Bu hediye hızlı hazırlandığından olsa gerek Partimizin kapatılması için yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle ilk iddianame iade edilmiş, bunun üzerine hazırlanan ikinci iddianamenin verildiği tarih olarak ise 7 Haziran günü seçilmiştir. İktidar partisinin ilk kez hezimete uğradığı 7 Haziran 2015’in rövanşını almak için ilmek ilmek kumpaslar kurulduğu yeterince açık değil mi? O halde, 7 Haziran 2021’de sunulan iddianamenin büyük eksiklikler barındırdığını, eksikliklerin ise 29 Haziran’da ancak tamamlandığını ekleyip devam edelim.

Bahçeli’nin savcısı

İlk iddianamenin iadesi üzerine 31 Mart 2021 günü Devlet Bahçeli “Beklentimiz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianameyi yeni baştan düzenleyip tekraren HDP’yi kapatma davasını açmasıdır. Süreç kesinlikle uzamamalı, yeni bir hukuk cinayetine fırsat verilmemelidir” demiş; ikinci kez iddianameyi AYM’ye sunan Yargıtay CBS Bekir Şahin, biz elimizden geleni yaptık diyerek gayretkeşliğini kamuoyuna ilan etmekte bir sakınca görmemiştir. Yalnız Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iktidara biat ettiğini tüm kamuoyuna duyurma noktasında görmediği sakınca, mesleki kariyerine “sakıncalı” bir çentik atacak, tarih kendisini yargılayacak! Biz şimdiden hatırlatmış olalım.

Yine Bahçeli’nin 22 Kasım 2022 tarihinde “…Böylesi bir parti görünümlü örgütün siyaset hayatımızda bulunması haksızlıktır. Bu bölücü şebeke kapatılmasın da hazine yardımıyla teröristlere yardıma devam mı etsin? AYM’nin hâlâ neyi beklediğini sormayalım mı?..” şeklindeki sorusunun hemen ardından Yargıtay CBS yanıt vermekte yine gecikmemiş, Partimizin hazine yardımına bloke konulmasına dair ilk talebin reddedilmesine rağmen ikinci kez talepte bulunarak ve bu talebini de apar topar bulduğu bir gizli tanıkla gerekçelendirerek halkın vergilerinden oluşan ve eşit bir seçim yarışı için partilere dağıtılan hazine yardımını gasp görevini derhal ifa etmiştir.

Gizli tanık üretimi

Bu mali blokaj meselesindeki tarihler ise iktidar ortağının taleplerinin nasıl da hemencecik karşılık bulduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir. 90’ların “Başbakan Çiller tak diye söyler ben şak diye yaparım” diyen paşalarına adeta selam çakan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 13 Aralık 2022’de Anayasa Mahkemesi’ne dilekçe sunarak HDP’nin hazine yardımı bulunan hesapların bloke edilmesini talep etmiş; 29 Aralık 2022 günü Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan beş gün içinde somut gerekçelerini sunmasını istemiştir. Bu esnada tüm kurumların kapalı olduğu tatil günü olan 31 Aralık 2022 günü CV23TV4Y45UP78 adlı gizli tanık, derhal tutuklu gazeteciler dosyasına ifade vermek üzere mahkemede hazır bulunmuş ancak her nasılsa bu dosyadaki tanıklığı yerine HDP kapatma davasına dair tanıklık etmiştir. Bu tanıklığın hemen akabinde yani 2 Ocak 2023 günü mahkeme emniyetten belge istemiş, emniyet birimleri de aynı gün 100 sayfalık belgeyi tedarik ederek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş, Yargıtay CBS 3 Ocak günü ilgili belgeyi AYM’ye göndermiş ve belgeler aynı gün raportöre sunulmuştur. 5 Ocak 2023 günü de HDP’nin alacağı mali yardıma tedbir konulması kararı çıkmıştır.

Gizli tanığın ortaya çıkması, gizli tanığın garip şifreli ismi, ifade vermesi, ifade vermek için gittiği bir dosyada birdenbire her nasılsa tam da Yargıtay CBS’nin ihtiyacı olan tanıklığı gerçekleştirmesi, bu garip gizli tanığın işaret ettiği sayfalarca belgenin anında hazırlanıp toparlanarak AYM’ye gönderilmesi arasındaki süreç ve zamanlama takdire şayan! Evet, yargının takvimle imtihanı konusunda adeta bir delil üretme merkezi kurulmuş ve bu merkez harıl harıl çalışır durumda. Ne gerekiyorsa anında üretiliyor. CV23TV4Y45UP78 kimdir, bu bilgilere nasıl haizdir, tutuklu gazeteciler dosyası diye gidip de ilginç bir ilhamla HDP’nin kapatma davası için gerekli bilgileri nasıl hızlıca toparlayabilmiştir? Yargıtay başsavcısının Ankara’da cevr-ü cefa içinde acele delil beklediğini telepati yoluyla mı sezmiştir?

Seyirci mi kalınacak?

Çok önemli bir seçimin arifesinde milyonları temsil eden ve parlamentoda yoğun bir temsil gücü olan Partimizin kapatılması bu ülkenin on yıllarca aynı despotizme maruz kalması demek değil midir? Yargının kendi kendini sırf HDP kapansın diye imha ediyor oluşuna seyirci mi kalacağız? Bu açık darbeye dur demeliyiz

İlginçlikler silsilesi bu kadarla da bitmiyor ne yazık ki! Şimdi size birkaç tarihten daha söz etmek istiyorum. Bakınız, AYM partimizin alacağı mali yardıma dair kararını 6 Ocak günü açıklayacağını beyan etmiş ancak her nedense 5 Ocak’ta açıklamaya karar vermiştir. Bunun aynı gün 6’lı Masa’nın kritik toplantılarından birisini gerçekleştirecek olmasıyla ilintisini kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Partimizin kapatma davasına dair kararın seçimlerden sonra verilmesine dair talebimizin reddedildiği gün olan 26 Ocak’ta 6’lı Masa’nın bir diğer kritik toplantısının gerçekleşmiş olduğu hususunu değerlendirmeyi de yine siz değerli okuyucuların takdirlerine sunuyorum. Daha sonra ise AYM hukuksuz bu kararı kaldırdı.

Yazının başında da ifade ettim, tarihe mal olan belli başlı davalar vardır, içindeki hukuksuzlukların er geç ortaya çıktığı. Ama bu haksızlıkların, insanlığa borcu büyük!

HDP’nin kapatılmasına dönük dava içinde binbir şifre barındırırken ve olası bir kapatılma halinin ülke halklarının en temel haklarına darbe olacağı açıkken ses çıkarmamanın vebali ağır olacaktır. Bu vebal ülkenin on yıllarına mal olacağı gibi, hukuka olan inancı temelinden sarsmak gibi bir neticesi de olacaktır. Hukuka olan inancın temelinden sarsılmasının ise inşaatın temelinin yıkılması anlamına geldiğini bilmemek en naif tabirle safdillik olacaktır.

Çok, çok önemli bir seçimin arifesinde Türkiye’de milyonları temsil eden ve parlamentoda yoğun bir temsil gücü olan Partimizin kapatılması bu ülkenin on yıllarca aynı despotizme maruz kalması demek değil midir? Yargının kendi kendini sırf HDP kapansın diye imha ediyor oluşuna seyirci mi kalacağız? Bu seyir halinin parça parça ülkenin her bir yanında yeni depremler yaratacağını görmüyor muyuz? Bu vakte kadar görmemiş isek de son düzlükte görmeli ve bu açık darbeye dur demeliyiz, hâlâ çok geç değil!

*HDP Grup Başkanvekili

#Yargının #takvimle #imtihanı

EN SON EKLENENLER