Bekir Ağırdır: Bir Kürt meseleniz var ve çözmek zorundasınız

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, verilerle Kürt kentlerinin oylarını değerlendirerek, “Sayılarının bir puan eksik bir puan fazla olmasının hiçbir önemi yoktur. Oy sayısı kaça düşerse düşsün sizin bir Kürt meseleniz var ve bunu çözmek zorundasınız” dedi.

Referandum sonuçlarını en yakın tahmin eden iki araştırma şirketinden biri olan KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, 16 Nisan referandumu ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. “Hayır” oylarının farklı kimlik ve siyasi tercihlerin sonucu ortaya çıktığını kaydeden Ağırdır, “Hayır’ bloku ‘Evet’ blokunun sahip olduğu hiçbir imkana sahip olmadan, yani OHAL’in oluşturduğu koşullar altında bu oyu çıkardı. Hiçbir medya desteği olmadan, medyada yer bulamadan bütün bunları başardı. Dolayısıyla buradaki dinamikler içinde yalnızca böyle partiler üzerinden de açıklanamayacak iki tane şey var. Biri siyasi tarafı. Yani doğrudan bir partici yaklaşımı olmayan, parti üyesi veya aktivisti olmadan da çok ciddi bir biçimde ‘Hayır’ kampanyası yapan: daha anonim, daha isimsiz odaklar, gruplar ve insanlar oldu sokaklarda, sanal ortamda, sosyal medyada vs. Dolayısıyla sadece bu partinin ve şu partinin başarısı demek mümkün değil. İkincisi de yine o ‘Hayır’ın içinde muhafazakarlardan seçim olsa yine AK Parti’ye, MHP’ye oy vereceklerden insanlar var. Kutuplaşma yorumu yapmak mümkün. Ama bütün bunların yanı sıra herkes hala bir arada yaşama iradesine sahip. Bu işin umut veren tarafı. ‘Evet’ tarafından bakarsan OHAL yetkileri, bütün kamu imkanları, 40 televizyon kanalında her gün 8 saat canlı yayın imkanı, tek taraflı bir kampanya sürdü ve yaşandı. Buna rağmen 1 Kasım oylarından bile yüzde 11-12 mertebesinde oy kaybetmiş bulunuyor” değerlendirmesinde bulundu.

‘TÜRKİYE SİYASETİ KİMLİK SİYASETİNE SIKIŞMIŞ’

“Evet” ve “Hayır”ın dağılımı sonucunda Türkiye haritasına temel olarak işe rengini veren 3 temel karakteristiğin olduğunu vurgulayan Ağırdır, bunu Kürt bölgesi, kıyı bölgeleri ile İç Anadolu ve Karadeniz olarak gösterdi. Üç coğrafyanın her birisinin başka bir eksen üzerinden hareket ettiğini dile getiren Ağırdır, “Yani Kürt coğrafyası kendi kültürel kimliği üzerinden hareket ediyor. Batı kendi hayat tarzları, kendi seküler dünyanın kaygılarını, endişelerini ve özgürlük duyguları ve arayışları ya da özgürlük alanları üzerindeki tehdit algısından hareket ediyor. Ortada kalan bölgede bir yandan muhafazakar kimliğinden hareket ediyor olsa da, bir yandan da bir ekonomik dürtüsü ve talebi var. Dolayısıyla bunların her biri birbirinin tezi ya da anti tezi değildir. Aksine her üçü de bir arada olabilir. Hatta referandumun gösterdiği dördüncü özelliğinden de bahsetmek mümkündür.

Haritaya baktığınızda işte il bazında Ankara, Eskişehir, Manisa bile ‘Hayır’a dönmüş gibi görünüyor. Ama ilçe bazında Ankara, Eskişehir, Manisa, Adana ve Mersin bile sadece metropol dediğimiz bütünleşik merkezi alanın dışında kalan ilçelerde ‘Evet’ler önde. Sosyolojik ve ekonomik durum ile bağlantılı olduğunu gösteriyor. Türkiye siyaseti 2011’den beri hep kendisini tekrarlıyor. Referandum da yapsak, yerel seçim de yapsak, cumhurbaşkanlığı seçimi de yapsak, genel seçim de yapsak. Nedir o? Türkiye siyaseti kimliklere ve kimlik siyasetlerine sıkışmış durumda. Bu kimlik siyasetleri kadar, siyasi tercihler de kimlikler üzerinden kutuplaşmaya sıkıştırılmış durumda. Dolayısıyla bu sıkışma ve kutuplaşma böyle devam ederse de tablo çok değişmiyor” diye konuştu.

‘TÜRKİYE BİR KAVŞAKTA’

Kutuplaşma ve sadece kimliklere dayalı siyasetin Türkiye’nin meselesini çözmediğinin altını çizen Ağırdır, şunları söyledi: “Çünkü referandum ile ne olup bittiğine tarihsel perspektiften baktığınız zaman Türkiye bir kavşak noktasında. AB, Suriye, Irak ile ilişkiler, Kürt meselesini çözmeme, yaşanan toplumsal, siyasal kutuplaşma konularında, ya da kalkınmanın orta gelir tuzağına sıkışıldığı, gelirin artık 10 bin dolar üstünü aşamadığı bir yerde bu problemleri sadece muhafazakarların ya da AK Parti’nin talepleri ve kendi politikaları üzerinden de ‘çözdük’ demek mümkün değil. Yani herkes aralıklı olarak hep istikrar diye bunları tartışıyor. Ben diyorum ki tam tersine temsiliyeti güçlendirmemiz gereken bir durum var.”

‘EVET VE HAYIR ÇIKMASINDAN DAHA DERİN HİKAYE’

Ağırdır, “Siyaseten hepimiz kimliklerimiz, farklılıklarımız, çoğulculuğumuz kendimize yakıştırdığımız dinimiz, inancımız, hayat tarzımızla bir arada yaşayacaksak, bu ancak hepimizi temsil eden süreçlerin içerisinden yapılabilir. Yoksa sadece yüzde 51 oy aldı diye yapılamaz. Yapabilirsiniz de; sürdürülebilir olmaz. Türkiye’deki problemlere o kavşak noktasından baktığımız zaman, hikaye sadece referandumda sayısal olarak ‘Evet’ mi ‘Hayır’ mı çıkmasından daha da derin. Benzer meselelere baktığımızda bütün dünyada şovenlik, otoriterlik, popülistlik gibi bir başka dalga esiyor. Dolayısıyla bu dalganın içinden bakarsanız bütün toplumlarda ikiye bölünmüşlük var. Amerika, Kanada, Fransa’da neredeyse yarı yarıya bir bölünmüşlük var. Ama bu durum dünya için de, Türkiye için de sürdürülebilir değil. Dolayısıyla 5 seçimdir; bütün seçim, referandum turlarında karşımıza çıkan bu tablonun sağlıksız olduğunu görüp bunu nasıl değiştiririz diye kafa yormak gerekiyor” dedi.

VERİLERLE BÖLGE OYLARI

Ağırdır, bölgedeki seçim sonuçlarını ise şu şekilde yorumladı: “Şimdi önce birkaç veriyi sıralayalım. Bir; HDP’nin 1 Kasım’da en yüksek oy aldığı ya da var olan siyaseti domine edebildiği alan, 12 üzerinden baktığınızda bir önceki seçime göre bir iki puan ya da 3 puan, 7 Haziran’a göre 5-6 puan düşmüş. Sandığa gidemeyen bir grup var.

İki; geçersiz oy sayısına baktığınızda bütün Türkiye’de bu referandumda geçersiz oy yüzde 1,8 dolayında iken, (bölgede) 12 üzerinden yüzde 3’ün üzerinde olmuş, 4’e yakın olan yer var. Dolayısıyla aşağı yukarı 7-8 puan civarında insanın ya bilinçli olarak sandığa gitmediği ya da bilinçli olarak geçersiz oy verdiği, meseleyi protesto ettiğini söylemek de mümkün. Veya gidemediğini, oyunun manipüle edildiğini veya geçersiz sayıldığını söylemek de mümkün. Araştırmacı olarak bu süreçte manipülasyon ya da baskı var yorumunu yapabilmek durumunda değilim. Ama sayılara baktığında hem katılım düşmüş hem de geçersiz oy artmış.

Üç; 1 Kasım oyunu HDP’nin şimdiki ‘Hayır’ oyu ile kıyasladığınızda HDP açısından aşağı yukarı 300 veya 330 bin civarında bir eksilme var. AK Parti açısından da 400 bin mertebesinde bir artma var.”

‘KÜRTLERİN TERCİHLERİ DEĞİŞTİ’

Ağırdır, bölgede oyların dağılımını 2011 seçimlerini baz alarak, “Kürtlerin yüzde 50’si AK Partiye oy verirken, yüzde 35-40’ı HDP’ye ya da BDP’ye oy veriyordu. Hem sosyolojik, hem kültürel, hem de siyasal tablo birbirini bütünleyen bir şeydir. O yüzde 50 mertebesinde AK Partili olan Kürtler, genellikle daha dindar ve muhafazakar değerlere sahipler. Hayata önce ‘Müslümanız’ diye bakıyor. Tarihsel olarak da hep düzene yakınlar. Öbürleri de hep malum. Ama 2011’den sonra bu tablonun değiştiği bir süreç yaşandı. Yani Suriye’de, Irak’ta olanlar veya Kobanê diye kodladığımız süreç boyunca, önce açılım süreciyle yükselen umut ve yeniden çatışmalı süreç vs. Bu süreç boyunca Kürtlerde sosyolojik, kültürel ve tarihsel nitelikler değişti. İlk defa ‘bir Kürt partisi var ve ben onunla beraberim’ demek için, politikalarını onaylamasa bile, hele PKK’yi hiç mi hiç onaylamasa bile HDP’ye oy veren ve artık Kürt kimliğiyle hayata bakan, Suriye’deki soydaşlarının bir devleti olsun umuduyla Suriye’ye bakan bir hareket yaşandı. Dolayısıyla bu denge yüzde 70’e 30 HDP lehine döndü. Ve nitekim 7 Haziran ve 1 Kasım’daki tablo oydu” değerlendirmesinde bulundu.

‘SİZİN BİR KÜRT MESELENİZ VAR VE ÇÖZMEK ZORUNDASINIZ’

Ağırdır, “Kürtler AK Parti’nin politikalarından memnun” şeklinde yürütülen tartışmalara dair de şunları söyledi: “Hala Kürtler kahir ekseriyetle bu ülkede gelecek arıyor. Ve o oy tercihindeki kayışın sosyolojik, kültürel ve siyasal anlamları var. Dolayısıyla öyle bir siyasi tercihle, bir slogan, bir eyleme bakarak, bir aktörün sadece bir söylemine bakarak değişmeyecek. Dolayısıyla o 70’e 30 dengesi diyelim ki bu referandumda 65’e 35 ya da 60’a 40 olmuş. – Ki nitekim 300 binin üzerinde kayıp var dedim. Aşağı-yukarı kabaca aynı bölgede 150 bin geçersiz oy var.-

KÜRTLER ‘EVET DEDİ DEMEK KİMLİK TALEPLERİNİ ISKALAMAKTIR

Kürtler ‘Evet’ dediler demek kolaycı yoldan Kürt meselesini ıskalamaktır. Kürtlerin kimlik taleplerini ıskalamaktır. Dolayısıyla yersiz bir tartışma. Kürt meselesinin varlığını unutturmaya yarayacaksa yanılıyorlar. Yani bu mümkün değil. Oysa sözünü ettiğim bu 3 parçada Türkiye fotoğrafı önümüzdedir ve gerçekliktir. Sayılarının bir puan eksik, bir puan fazla olmasının da hiçbir önemi yoktur. Dolayısıyla bu gerçekliğin sağlıklı olup olmadığı, sürdürülebilir olup olmadığı önemlidir. Ben baktığım zaman bu gerçeklik sağlıklı bir fotoğraf göstermiyor. Sürdürülebilir bir fotoğrafı göstermiyor. Dolayısıyla oy sayısı kaça düşerse düşsün, sizin bir Kürt meseleniz var ve bunu da çözmek zorundasınız.”

CHP GERÇEKTEN SEÇİM HİLESİNİN PEŞİNDE OLSAYDI…

Ağırdır, 16 Nisan referandumunda “usulsüzlük ve hile” yapıldığına dair iddialara ilişkin de, 2007’den beri Türkiye’de seçimlerde “hile” yapıldığına dair tartışmaların yapıldığını hatırlatarak, bu tartışmanın her seçim giderek arttığını ve referandum ile zirve yaptığını söyledi. Ağırdır, bu tartışmanın gerçekliğin bütününü açıklamadığını dile getirerek, şöyle devam etti: “Yani yüzde 51.5’in tümünü hile üzerinden açıklamak doğru değil. Hile vardır ya da yoktur demiyorum. Ama ‘oldu’ veya ‘olmadı’ denen bu tartışma tablonun ana rengini değiştirecek bir büyüklükte değil diyorum. Henüz hiç kimse çok sağlam ve yeterli sayıda kanıt da koymuş değil. Örneğin CHP ilk günden beri kamuoyunun önüne 20 tane belge koymuş değil. Danıştay’ın meseleyle hiçbir ilgisi yok.

CHP siyaset yapıyor. Yani gerçekten seçim hilesinin tespiti ve düzeltilmesi peşinde olsaydı Pazar akşamından itibaren bizim seçim hukukumuzun ona imkan verdiği bir sürü başka şey vardı. 167 bin sandıkta da itiraz ederdi. Bu sandıkların başındaki kendi müşahitleri, tüm sandık kurulu başkanları AK Partili değil ya. 10 bininde itirazı kabul olabilirdi. Onunla ilçe seçim kuruluna başvururdu. 10 tane 20 tane daha demokrat, daha hukuka göre davranan hakim yok mu? 81 il seçim kuruluna başvururdu. Ve bu kararlar ile döner YSK’ye başvururdu. Halbuki CHP bunları yapmadı. Pazar akşamından beri hile var deniliyor. Ama yeterli bir kanıt da yok ortada. Hile hiç yoktur anlamında söylemiyorum. 167 bin sandıkta mutlaka vardır. Çok daha kritik bir aşamaya gelseydi yüzde 50-50 olmuş olsaydı muhtemelen AK Parti de 167 bin sandığa itiraz edecekti. Orada bir tereddüttüm yok.”

CHP’nin Danıştay’a yaptığı başvuruya ilişkin de Ağırdır, “Danıştay’a başvuran CHP, AKPM’de AK Parti ile aynı oyu verdi” değerlendirmesinde bulundu.

‘YENİ BİR SİYASETE İHTİYAÇ VAR’

Ağırdır, “Hayır” tablosunun sürdürülebilir olmadığını kaydederek, “Referandum süreci de dahil, özellikle 7 Haziran’dan bu yana yaşadıklarımızın hepsini alt alta koyduğumuz zaman; hayatımızı, siyasi tercihlerimizi, tutumlarımızı, davranışlarımızı belirleyen şey umutlarımız değil korkularımız. Dolayısıyla bizim yeni bir ütopyaya ihtiyacımız var. Bu da kimlikler üzerinden inşa edilemez. Dolayısıyla bu yeni ütopyanın unsurları, yani zihni unsurları ne olmalı diye bakmamız gerekir. Mesele yeni bir zihni dönüşüm, yeni bir siyaset” dedi.

‘ULUS DEVLET KODLAMALARININ SÜRDÜRÜLECEĞİNİ SANMIYORUM’

Bir süre daha kaosun sürebileceğini belirten Ağırdır, şunları kaydetti: “Hem dünya hem de Türkiye’deki dalga yeni bir kalkınmaya, küreselleşmeye ve demokrasiye cevap veren yeni bir siyasi hareketin oluşumunun önündeki sorunları dikkate aldığımızda bir süre daha -belki bir, iki, üç yılda- bu gerilimin, karmaşanın, kaosun süreceğini sanıyorum. Ama insanlık sonunda buradan çıkacak. Bu sürdürülebilir bir şey değil. Ben ara-bozul dönem diyorum buna. Yani hiç kimse bu sokaklardaki insanları artık öyle sınırları eskiden olduğu gibi kontrol edilen, interneti her gün sansürlenebilen bambaşka bir hayata ikna edemez. Ne Türkiye’de, ne Fransa’da, ne Rusya’da, ne Amerika, Kanada, Suriye ve Irak’ta… Dolayısıyla bu var olan gördüğümüz ulus-devlet kodlamalarının sürdürülebileceğini sanmıyorum. Ama bu kaostan nasıl çıkarız ne zaman çıkarız ayrı bir mesele. Bir süre daha bu karmaşa sürecek.”

Yasin Kobulan / Mehmet Şah Oruç – dihaber

EN SON EKLENENLER