‘Bizi biz olarak niteleyen şeyler artık çöktü, birlikte yaşamayı bilmiyoruz’

PİRHA – Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça şubesi öncülüğünde, 13’üncü Hızırşah etkinliği kapsamında “Birlikte nasıl yaşarız” paneli yapıldı. Panelin konuşmacılarından Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, “Bizi biz olarak niteleyen şeyler artık çöktü. Dolayısıyla da birlikte nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz. Bütün modeller çöktü, yeni bir model arayacağız. Yani yeni bir yol bulacağız ya da o yolu yaratacağız” dedi. 

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) Datça Şubesi Cemevi’nin gerçekleştirdiği Hızırşah Etkinlikleri kapasamında “Birlikte nasıl yaşarız” paneli yapıldı.

Zübeyir Çelik moderatörlüğünde Prof. Doktor Ayhan Yalçınkaya, Seyit Sevdin Ocağı mensubu Mehmet Ali Doğan ve Ermeni sanatçı Udi Yarvant Bostancı’nın katılımı ile yapılan panelde, birlikte yaşamanın önemine dikkat çekildi.

“SEVMEYİ, KUCAKLAŞMAYI BİLMEZSEK ASLA BİR YERE VARAMAYIZ”

Ermeni sanatçı Udi Yarvant Bostancı, Aleviliğe sevdasının 9-10 yaşlarındayken başladığını belirterek, “Kuyumcuda çalışıyordum 5 lira haftalık alırdım. Tam yolumun üstünde bir plak dükkânı vardı ve o dönemde 45’lik plaklar satardı. 5 lirayı anneme vereceğim. Annem bana 1 lira veya 1 lira 25 kuruş sinema parası verecek ve o haftada Yılmaz Güney’in filmi varsa yaşamışız zaten. Birini seversin, birine âşık olursun. Birlikte yaşamanın güzelliği sevgiden geçer. Bir de bu işin ucunda Ermenilik de var” dedi.

Bostancı, Amerika’ya gitme kararının nedenini ise şöyle anlattı:

“Bir gazinoda çalışıyorum. Ast solist Şükran adında bir ablamız var Rumca okuyor benim de yeni parladığım dönemler beni de Ermenice okuyayım diye aldılar. O zamanlar rahmetli Hrant’ın Agos Gazetesi daha yoktu. Jamana Marmara vardı ve onda da sürekli reklamım çıkıyordu. Rumca okuyan var, Türkçe okuyan var, ben de Ermenice parçalar okuyordum. Hem Türkçe okuyorum hem Ermenice. Kürtçe nerede hak getire. Ermenice okuyorum, Türkçe okuyoruz. Bir gece biri geldi, dedi ki “nece okudun? Ben de gayet heyecanlı “Ermenice okudum” dedim. “Vay ki sen Ermenice okudun. Ne ana, ne avrat, ne bayrak, ne bacı, aklına ne gelirse küfür yetmezmiş gibi, ‘yarın ben buraya geleceğim,  istiyorsan bir Ermenice oku kafana sıkarım’ dedi. ‘Yarın yine geleceğim, ben de yine okuyacağım sen de gel sık kafama’ dedim. Hani birlikte yaşamak güzel ya, kardeşçe yaşamak güzel ya, nasıl yaşayacaksın? Nasıl becereceğiz. Yani sen Kürtçe’nin K’sine Ermenice’nin E’sine tahammül etmezsen, biz birbirimizi sevemezsek, Aşık Mahsuni’nin dediği gibi ‘hümanist, komünist, sosyalist, insandan gayrısı yalandır yalan, doğarken var mıydı gavur müslüman?’ Biz birbirimizi nasıl seveceğiz? Biz sevmeyi bilmezsek, kucaklaşmayı bilmezsek asla bir yere varamayız. Ben böyle düşünüyorum.”

“HER ŞEY HAK İLE BAŞLAR HAK İLE BİTER”

Seyit Sevdin Ocağı mensubu Mehmet Ali Doğan, Bostancı’yı dinledikten sonra konuşmasında acılarının, kaderlerinin, çektikleri acıların ortak olduğunu belirterek, “Aynı topraklarda yaşamışız, onun kadar ben de duygulandım. Belki benim anlattığımdan anladığım kadar da o da duygulanacak. Sırf bu başlık için birlikte yaşamak bizim en büyük idealimizden öte, inanç itikat kültürdeki yerini aşmaya çalışacağım” dedi.

Doğan, aynı zamanda kaderlerinin de ortak olduğunu söyleyerek, “Bugün kanın döküldüğü, insanların boğazlandığı, etnik kimliklerin geldiği noktada bunu sadece biz mi yaşamışız hayır, bunu bizden önce başka bir halk yaşamıştır. Onun için kaderimiz ortak, o açıdan bu sorunları aşmanın yolu bunun üzerinde durmaktan geçiyor” ifadelerini kullandı.

Mehmet Ali Doğan, küçükken büyüklerinin kendilerine iki şekilde hitap ettiklerini söyleyerek, “Birincisi zihniyeti bozuk, ikincisi ise ahlakı bozuk. Yani bu iki değer üzerinden bizim babalarımız bize bakınca zihniyeti bozuk, ahlakı bozuk diyor. Bir toplumun toplum olarak ortak değerlerini oluşturan bu iki kavram ilminde insanlığın da ortak sorunudur. Birlik ve dayanışmanın olmadığı, insanca yaşamanın kurallarıyla yaşanmadığı yerlerde bunlar aşılabilir” dedi.

“TOPLUMUMUZ DEĞERLERİ HAFIZASINDA TOPLUYOR”

Doğan, anlattıklarının sadece Alevilerin değil bütün insanlığın sorunu olduğunu da söyleyerek, Hakk kavramından da şöyle söz etti:

“Hacı Bektaşi Veli bir kucağına aslanı diğer kucağına ceylan yavrusunu almış. Günün şairi diyor ki “yılan serçeye su taşıdı.” Normalde yılanın yavru serçeyi yemesi lazım. Demek ki biz de yılansak serçeye su taşımamız lazım. Bunun felsefesi ve bunun içeriği o halkların kültüründe yatıyor. Bunu Ermenilerde araştırın öyledir, Kızılderilileri araştır öyledir, Afrika’da bir kabileyi araştır öyledir. Yaşamımızda bütün her şey hakla başlar hakla biter. Haktan geldik Hakk’a gidiyoruz onun için bu geniş bir tartışma konusu olduğundan bizim örf, adet, gelenek dediğimiz her şey Hakk’a tarif edilir. Ama ne yazık ki bu gerici hurafe modası geçmiş, bu kavramlar tasfiye edilmiş. Buna rağmen toplumumuz bu değerleri hafızasında topluyor, buna ve bunlara bağlı olarak yaşadılar yaşıyorlar.”

“BİRLİKTE NASIL YAŞAYACAĞIMIZI BİLMİYORUZ”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya da, cem meydanı kurulduğunda erkan sürülürken ana yoksa posta kimsenin oturamayacağını söyledi. Yalçınkaya, kadınların büyük insanlık söyleminin yalan olduğunu tek bir sloganla bir anda gösterdiklerini söyledi.

Büyük insanlığın ortak değerinin olmadığını da dile getiren Yalçınkaya, “Bunlar tümüyle bize dayatılmış şeyler ve çok açık” dedi.

Yalçınkaya, “‘Nasıl birlikte yaşayabiliriz?’ sorusunu yanıtlamak istiyorsak bir noktada uzlaşmak zorundayız” diyerek şöyle devam etti:

“Biz kimiz birlikte yaşamaktan neyi anlıyoruz? Gerçekten ortak bir şey mi anlıyoruz? Ermeni’nin Ermenice konuşması halinde “kafana sıkarım lan burası Türk yurdu” denilen bir yerde hangi birlikte yaşamaktan söz ediyoruz? O adama sorun, birlikte yaşamayı över, ‘ bizim cetlerimiz olan Osmanlı’dan öğrendik bunu, biz hoşgörülüyüz, Ermenilerin kılına zarar gelmez’ der. Kılına zarar gelmez de milyonlarca Ermeni’yi ben mi kovaladım bu topraklardan. Senin övündüğün cetlerin kovalamadı mı? İttihat ve Terakkili paşaların kovalamadı mı? Ama herkes Ermeni’yi duyana kadar, Kürdü duyana kadar maşallah birlikte yaşama hayranı. Aleviler de öyle. Demek ki birlikte yaşayamıyoruz. Birlikte yaşamanın anlamı üzerine de uzlaşabilirsek, birlikte yaşayabiliriz ama uzlaşamadığımıza göre bunu önleyen güçler üzerinde uzlaşabilirsek yine birlikte yaşayabiliriz. Biz Türk’üz, biz erkeğiz, biz müslümanız biz Aleviyiz, biz heteroseksüeliz dediğiniz anda düşmanlığa hazır hale geliyorsunuz. Çünkü siz Türk’seniz bunun açık anlamı şu: Başkaları Türk değil, her topluluk kendi üstünlük iddiasını sürdürme hakkına da sahiptir. Yani biz dediğimiz anda birlikte yaşamanın yolunu döşemiyoruz, düşmanlığın yolunu döşüyoruz. Öncelikle bunu fark etmeliyiz. Bu bizim tam da ortaklıkları sorgulamaya başlamamıza neden olur. Bizi biz olarak niteleyen şeyler artık çöktü. Dolayısıyla da birlikte nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz. Bütün modeller çöktü, yeni bir model arayacağız. Yani yeni bir yol bulacağız ya da o yolu yaratacağız. O yol yok, hepimiz bunun peşindeyiz.”

Cebrail ARSLAN/MUĞLA

EN SON EKLENENLER