ABD-Çin zirvesi ne mesaj verdi?

John Malvar

ABD Başkanı Joe Biden ile Çinli Başkan Şi Cinping arasında ilk kez ‘resmi zirve’ yapıldı. Pazartesi akşamı yapılan toplantı, üç saatlik sanal toplantı şeklinde cereyan etti. Washington sayesine iki ülke arasında savaş çıkma ihtimali hiç olmadığı kadar yükselmişken, yapılan zirve hiçbir sorunun çözümüne katkı sunmadı.

Tartışma, resmi formalitelerin ve hazır çevirmiş metinlerin ötesine geçti. İki taraf arasındaki gerilim bariz şekilde hissediliyordu ve bilhassa Washington’ın yaklaşımı uzlaşmacı olmaktan uzaktı. Zirve sonrasında herhangi bir resmi bildiri ya da ortak basın açıklaması yayınlanmaması, zirvenin tarihi başarısızlığının kanıtı niteliğindeydi.

PEKİN’E 10 YILDIR BASKI YAPILIYOR

Etkisiz, sembolik bir hamle olmanın ötesinde geçemeyen zirvede diplomatik manevralar yapıldıysa da bodoslama savaşa giden kontrolsüz sürüklenişin önü kesilemedi. ABD ve Çin’in iktidar sınıfları, kapitalizmin tabiatından kaynaklanan çelişkiler dolayısıyla çatışmaya sürükleniyorlar. Kapitalist ekonomi, küresel ekonomiyi tek bir bütün haline getirdi fakat kapitalist sınıfın iktidar tezahürü ulus devletler ekseninde şekillenmeye devam ediyor. Gözlenen savaşa sürüklenme hali, rakip kapitalist ulusların dünyayı askeri yöntemlerle yeniden paylaşma arzularının bir sonucu.

Washington, Pekin üzerinde kurduğu baskıyı 10 seneyi aşkın süredir daima artırıyor. Askeri tehditlerden ekonomik yaptırımlara çeşitli yöntemlere başvurarak Çin’in yükselişine engel olmaya ve ABD kapitalizmine teslim olmasını sağlayarak çıkarlarından feragat ettirmeye çalıştı. Obama’nın ‘Asya Ajandası’ ve Trump yönetiminin ticaret savaşı uygulamaları da aynı çabaların neticeleriydi.

SAVAŞIN EŞİĞİNE GELEN REKABET

Biden yönetimi ise süregelen gerilimi ‘savaşın eşiğine’ getirecek kadar tırmandırdı. Washington uluslararası ilişkileri kasıtlı olarak Çin’in en hassas olduğu konuya, Tayvan’a getirdi. Biden bir açıklama yaparak ABD’nin Tayvan’ı Çin’e karşı savunacağını ilan etti. Tayvan başkanı Tsai Ing-wen Washinton’ın adaya asker konuşlandırdığını ve Tayvanlı askerler ile eğitim tatbikatları yaptığını doğruladı. Bu hamleler son yarım yüzyılda jeopolitik istikrarın sürmesinde önemli rolü olan ‘Tek Çin Politikası’ açısından doğrudan bir tehdit.

Tayvan Çin burjuvazisi için büyük ekonomik ve jeostratejik öneme sahip ve bu çıkarları savunan Çin Komünist Partisi (ÇKP) Tayvan’ın ‘kırmızı çizgi’ olduğunu net bir biçimde ifade etti. Şi, ABD’nin ve Tayvanlı yetkililerin hamlelerinin “son derece tehlikeli ve ateşle oynamakla eşdeğer” olduğunu söyledi. “Ateşle oynayan yanar” diye uyarıda bulundu.

EMPERYALİST ÇIKARLAR VE SÜREGELEN ÇATIŞMA

Çin’in kapitalist sınıfının da kendine has küresel ekonomik çıkarları var. Bu çıkarların bazıları başka ABD olmak üzere ‘olagelen’ emperyalist güçlerin çıkarlarıyla çelişiyor ve çatışıyor. ÇKP’nin amacı bölgede askeri varlığını arttırmanın yanı sıra diplomasi ve yatırımlar vasıtasıyla Çin burjuvazi sınıfını güçlendirmek ve genişletmek.

Covid-19 salgınının yol açtığı ölümler, kontrolden çıkan enflasyon ve giderek belirgin hale gelen sınıf çatışması gibi etmenler ABD’nin jeopolitik pervasızlığını giderek tırmandırdı. Sınıf çatışmasını bastıracak ve saptıracak yöntemler arayışına giren Amerikan kapitalizmi, Çin’i hedef tahtasına koydu.

Foreign Affairs dergisinin Kasım-Aralık sayısında bir yazı kaleme alan uluslararası ilişkiler uzmanı John Mearsheimer, küresel savaş riskinin tam olarak hangi düzeyde olduğunu değerlendirmeye aldı. Değerlendirmesinde “Soğuk Savaş II çoktan başladı ve bu savaşı bir öncekiyle kıyasladığımızda ABD-Çin rekabetinin, ABD-Sovyet rekabetine kıyasla daha fazla sıcak savaş riski barındırdığını görüyoruz” diyor ve ekliyor; “Yeni soğuk savaşta hem süper güçlerin çatışma riski, hem nükleer silahların kullanılma riski daha fazla.”

BIDEN’IN İKİYÜZLÜ TUTUMUNA TEPKİ

Washington ve Pekin yönetimleri ölümcül risklerin farkında fakat geri adım atma olanakları yok. Yüzleşme kaçınılmaz hale geliyor. Pazartesi günkü zirvenin formalitelerle dolu görüntüsü, kapitalist sınıfın dünyayı paylaşamadığına işaret ediyor. Washington ve Pekin’in değişen ekonomik gücü, tarafları savaşa itiyor.
Giderek tırmanan gerilimde başlıca saldırgan ABD emperyalizmi. Biden Şi’ye akıl veriyor, iklim krizinde suçu Çin’e atıyor ve Hong Kong, Tibet ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananlar üzerinden Çin’in insan hakları karnesini eleştiriyordu.

Biden’ın ikiyüzlülüğü akıl almaz boyutta. New York Times gazetesi ABD’nin Suriye’de savaş suçlarına karıştığını gözler önüne serdi; 80 kadın ve çocuğun alevler içinde can verdiğini ve ABD’nin bu suçu gizlemek için cesetleri enkaz altına gömdüğünü kanıtladı. Washington’ın iki eli kanda. Biden insan haklarından dem vurduğunda, asıl amacının daha büyük suçlar için bahane bulmak olduğu gözden kaçırılmamalı.

COVID-19 İDDİALARI DÜŞMANLIĞI ARTIRDI

Salgın konusu konuşulurken Şi, “hastalıklara karşı müdahalelerimiz bilim temelinde olmalı” dedi. “Hastalıkları politize etmenin kimseye faydası yok ve yalnızca zarara yol açacaktır” diye ekledi. ABD’de Covid-19’dan ölen kişi sayısı 780 bini aştı. Ülkenin nüfusu 330 milyon. 1.4 milyarlık nüfusa sahip olan Çin’de ise ölü sayısı 5 binin altında kaldı. Pekin salgına müdahaleyi bilim ışığında planlarken, Trump ve Biden yönetimleri insanlık suçu işlercesine hesaplar yaptılar ve kazanç hırsını insan hayatının önüne koydular. Netice ise kitlesel katliam oldu.

Şi’nin “hastalıkları politize etmeyelim” sözüyle aslında başta Washington Post olmak üzere ABD medyasının yaydığı mesnetsiz iddialara atıf yapıyordu. Biden yönetimindeki Beyaz Saray’ın bu iddiaları ciddiye alması ve Covid-19’un gerçekten Wuhan’da bir laboratuvarda üretilmiş olabileceğini düşünmesi de bardağı taşıran son damla olmuştu.

Biden-Şi zirvesinin başarısızlığı neticesinde bir özet belgesi bile yayınlanamadı. Bunu Washington’ın kavgacılığının bir neticesi olarak okumalıyız. CNN, Biden yönetiminden ismi verilmeyen bir yetkiliyi alıntılayarak zirveyi şu şekilde özetledi: “Amacın ya da neticenin gerilimi azaltmak olduğunu düşünmüyorum. Rekabetin etkin bir biçimde yönetildiğine emin olmak istiyoruz, bunu başarmamızı sağlayacak araçlarımız var. Başkan çetin rekabeti sürdüreceğini net bir biçimde ortaya koydu.”

WASHINGTON İŞBİRLİĞİ TEKLİFLERİNE KAPALI

Şi ne zaman ‘işbirliğinden’ söz etse, Biden’ın yanıtı ‘rekabet’ oldu ve iki ülke arasındaki rekabetin kasıtlı ya da kasıtsız çatışmaya dönüşmemesi için ‘emniyet mekanizmalarına’ ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şi Cinping yönetimindeki ÇKP bürokrasisinin savaş tehlikesine verecek cevabı yok. Çin devrimi sonrasında yönetime gelen ÇKP’nin milliyetçi yaklaşımı çıkmaza girince, ülke kapitalist sistemin restorasyonuna bel bağladı. İşçi sınıfını baskı altına aldı ve işçilerin emeğini uluslararası finans piyasalarında satışa çıkararak kazanç sağladı. ÇKP, dünya sahnesinde kendine rol arayan Çin burjuvazisinin çıkarlarını temsil ediyor.

Rejimin askeri kanadına yakın bazı cenahlar Global Times gazetesinde yazılar kaleme alıyor, Tayvan ile askeri çatışma tehditleri seslendiriyorlar. Milliyetçilik kasıtlı olarak körükleniyor ve savaş ihtimali için ideolojik zemin yaratılıyor. Savaş olasılığını korkuyla karşılayan diğer kesimler ise Washington ile uzlaşma sağlanmasını umuyorlar.

EMPERYALİSTLER SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞI PEŞİNDE

ABD emperyalizminin Çin ile giriştiği güç yarışında planı yok, stratejisi yok. Salgın ya da enflasyon karşısında sunabileceği bir çözüm de yok. Artan sınıf çatışması karşısında toplumsal baskının dozunu arttırmak ve savaş çığırtkanlığı yapmak dışında bir cevabı yok.

Biden’ın ‘çatışma tehlikesini’ engelleyecek ‘emniyet mekanizmalarına’ atıf yaptı fakat savaş mevcut konjonktürden ‘sapmanın’ bir neticesi olmayacak. Kapitalizmin temel mantığının çizdiği bu yol, kaçınılmaz olarak savaşa çıkıyor.

İşçi sınıfı bizi küresel savaşa sürükleyen pervasız gidişatı durdurabilir ve durdurmalı da. Çinli ve Amerikalı işçilerin çıkarları aynı. Bu çıkarları birlikte savunmak için kapitalizmi ve emperyalist savaş tehdidini engelleyecek uluslararası sosyalist stratejilere ihtiyaç var.

World Socialist Web Site’dan çeviren Fatih Kıyman

EN SON EKLENENLER