AKP’den Alevilere ‘Ya tutarsa’ beklentili rüşvet taktiği.

Türkiye, iktidar cenahının aksi yönde ifadelerine rağmen olağanüstü koşullar altında yeni bir seçim atmosferine girdi. 2016 sonrası “Allah’ın bir lütfu” olarak gördükleri “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” ile tek adama endeksli otokratik rejim inşasında önemli bir eşik atlayan, rejimin yapısal krizlerini kendi iktidar aygıtlarının devamı doğrultusunda manipüle ederek kullanan ve muhalefeti takatsiz bırakarak ülke siyasetini kendileri için ‘dikensiz gül bahçesine’ çeviren düzen içi İslamcılar, gelinen aşamada ‘barutu tüketti.’ Kelimenin gerçek anlamıyla yö-ne-te-me-me hali söz konusu. Saray’da cisimleşen erk, saplantılı politikalar ve rasyonel olmayan karar alma süreçleriyle miadını doldurmanın eşiğine geldi.

AKP ile gidilecek yer kaçınılmaz şekilde karanlık olur. Türkiye hiç kuşku yok ki yol ayrımında. Ya demokratikleşecek ya da ‘mutlu azınlık’ haricinde herkes kaybedecek. İktidar cenahı ‘Osmanlı entrikalarını’ aratmayan tarzda dönemsel ayak oyunlarıyla bu süreci bir kez daha lehine çevirmeye çalışıyor. Türk-İslam sentezli basmakalıp propagandaya ek olarak soyut ‘yerli ve milli’ balonunu şişirerek çekim alanında tuttuğu kitleleri bu süreçte de yemlemeye odaklanırken muhalefetin doğal tabanına yönelik algı operasyonlarına yoğunluk kazandırdığı görülüyor. Otokrat ve şürekası ne pahasına olursa olsun saray düzenini sürdürme kararlılığı sergiliyor ve karşısında günden güne büyüyen muhalefeti psikolojik gettolarına sıkıştırmak istiyor. Buradan da anlaşılacağı üzere kontrollü gerginlik siyaseti bağlamında mezhep, meşrep, kültür, aidiyetler provoke edilerek ayrımcılığın körükleneceği boğucu bir atmosferin yaratımına mesai harcanıyor. İşbirlikçi, ihale vurguncusu, kirli savaş zengini yandaş sermayeyi arkalayıp saflaşmayı yıkıcı temelde kimlikler üzerinden gerçekleştirme hedefi revaçta.

‘HAVUÇ-SOPA TAKTİKLERİ DEVREDE’

Tasarlanan, uygulamaya konan projeler ‘zayıf halkaları’ düşürme ve kripto paydaşlar aracılığıyla kafa karışıklığı yaratma gayesini de barındırıyor. ‘Havuç-Sopa’ taktikleri devrede. Saflaşma olgusu karşı cephede gedik açma varsayımına indirgenen algı siyasetiyle olacağı için çer-çöp demeden kimi kullanabilirlerse buna malzeme yapılacaktır. Özellikle de seçim sathında Alevi toplumsallığını hedef gösteren, medya ve payanda güçlerle kuşatan kampanyaların yaygınlaşacağı anlaşılıyor. Seçim gündemli miting meydanlarında deneyimlenen ‘Soy-sop’ çığırtkanlığı akıllardadır. Benzer argümanların bir kez daha dini dar kitlelere boca edileceği olağanüstü süreçten geçiliyor. Bu yolla geniş kitlelere ‘egemen’ dairenin parçası oldukları hatırlatılacak, “fitne odağına” karşı “aynı gemideyiz” yanılsaması yaşatılacaktır. İnşasına soyunduğu yapının çözüldüğünü gören otokrat, küflenmiş ne kadar nefret öğesi varsa ‘’ümmetin’’ kullanımına sunarak hem halk kitlelerini ayrıştırıp saflaştırmak hem de sebep olduğu iktisadi sorunların tartışılmasının önüne geçmek istiyor. Sözde fetvacıları ile çürüyen kalemşorları aracılığıyla heybelerinde taşıdıkları öğeleri ulu orta dökmeye başladılar. Alevi çocuklarını “çifte kavrulmuş yalancı” olarak niteleyen, “Alevi erkekle evlenilmez” diyen örnek unsurlar seçim sathında mahfillerinde sahnelenecek bayat kurgunun fragmanında rol alan figüranlardır. Yakında başrol oyuncuları sahneye çıkar…

Projenin ‘havuç’ kısmında da yukarıda vurguladığımız gibi Alevi toplumsallığı içinden devşirilen, güce tamah eden ve aklıyla değil midesiyle düşünen bir takım profilleri ‘yerli ve milli’ kılıfıyla paklama operasyonları beklenmelidir. ‘Maaş’ oltasına gelenler bu defa biraz daha çeşitlilik arz edebilir lakin çoğunluk oltanın ne anlama geldiğini bildiği için etkisi de sınırlı kalacaktır. Güncel tartışmanın detaylarına bakmadan önce bir dipnot olarak ‘AKP ve Aleviler neden yan yana gelemez’ bu noktaya değinmemiz gerekir. Özetlemek gerekirse; Resmî mezhep dairesinin parçası olarak düzenle barışık gelişimini sürdüren, onun sağladığı imkanları fırsata çevirerek güçlenen, çeperin desteğini alıp son kertede merkeze yerleşen AKP’nin iktidarlaşma serüveni onlarca yıllık birikimin ürünüydü.

AKP; Yavuz’un fetihçiliği, Abdülhamid’in hilafetçiliği ve Vahdettin’in icraatlarıyla şekillenen itilafcılıkla arka plan miras edinen, cumhuriyetin kurumlaşma süreçlerinde yeniden vücut bulan ve ardından DP ile görece bağımsız adres edinen muhafazakâr dinamiklerin bugüne uzanan vesikasıdır. AKP; ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ projesiyle paramiliter karakter kazanan, Özel Harp Dairesi’nin güdümünde ‘sola, Alevilere, azınlıklara karşı’ operasyonel açıdan kullanılan ve günümüzde tanık olduğumuz şekilde Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesine (G-BOP) dahiliyetle emperyalizm işbirlikçiliğinde rüştünü ispat eden örgütlü gericiliğin politik temsilcidir.

Gelinen aşamada daha baskın tonda Neo-Osmanlı balonunu şişirerek yayılmacı ve faşizan karaktere bürünmesi sürdürdüğü bağımlılık ilişkilerinden ayrı düşünülemez. Yani baskın ideolojik genetiğiyle uyumlu şekilde uyarlanan dönüşüme cevap vermeye çalışıyor ve devleti yeniden daha despotik politikalarla dizayn ediyor.

AKP’nin yargı-yasama-yürütme organlarını ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ modeliyle tek kişinin kontrolü altına sokması, gizli ajandalara dayalı bir ele geçirme pratiğinden ziyade, göstere göstere gelen, açgözlü muhafazakâr sermayenin çıkarlarıyla örtüşen gelişmelerin toplamıdır. ‘Yeni Türkiye’ olarak araçsallaştırılan dönüşüme rengini veren mimarları toplumsal alana ırkçı-mezhepçi zehir akıtarak ve kutuplaştırmayı esas alarak müdahale etti/ediyor. Daha fazla otoriterleşmeye doğru giden süreç artık değişen koşul ve şartlara göre cumhuriyete yeşile çalan kılıf giydirilmesinin adı oldu.

Parçası olduğu meşrebi toplumsallığın izlerini fazlasıyla taşıyan, farklı görülene tahammülsüz olan ve kişi kültü etrafında siyasallaşmayı koşullayan bir anlayışa sahip Otokratın yaratılan/dayatılan yanılsamalara rağmen sıvasının temel sorunlara yaklaşımda kaçılmaz şekilde dökülmesi beklenen şeydi.

AKP, Alevifobik egemen niceliğin görünür politik adresidir. Türkiye’de diğer düzen partilerine nazaran Alevilere dair hazımsızlığı hezeyan ölçülerde bünyesinde barındıran ve ister istemez esneme kabiliyeti olmayan bir partidir. Lafızda dile getirilen ‘ılımlılığı’ konu Alevi alanı olunca kırılgandır ve kaskatı önyargılara yaslanır.

Açıkçası Alevifobi bu cenahta paranoya hali olma özelliğini hep korudu. Kamusal alanın Alevi toplumsallığına kapatılması, paranoyanın örtülü-açık mevzuat ve kurumsal pratiklerle güncellenmesi, toplumsallığın bir ‘tehdit odağı’ gibi görülmesinden dolayıdır. Bir yandan iktidar nimetlerinden faydalanan diğer yandan lümpen temelde radikalleşen meşrebi kesimlerin Alevilere bakış açısı neredeyse İbn Teymiyye’ci zihniyetle örtüşür hale gelmiştir. Özcesi rejim-Aleviler ilişkisinin güncel yansımalarına ancak tarihsel bilinç açıklığıyla yaklaşabiliriz.

Anti-demokratik uygulamaların tavan yaptığı, narko-rejim etiketinin yakalarına yapıştığı, bölgede tekfiri örgütlere hamilik gerçeğinin her yönüyle açığa çıktığı ve ülkede sefalet ortamının üzerinden atlanamaz boyutta derinleştiği bugünlerde iktidar cenahı yaklaşan seçimlere hazırlanıyor. Hanelerine oy devşiremeyecekleri Alevi toplumsallığını manipüle edici gündem ve araçlarla gündemlerine konu ediyor, ‘rüşvet’ bağlamlı çalışmalar yürütüyorlar. Alevilerin temel hak ve taleplerine dokunmadan ve herhangi bir adım atmadan toplumsallığın muhalefet dirayetini kırmaya çalışacakları bir plan yürürlükte. Aleviler dışında diğer inanç aidiyetlerinden çok sayıda yandaş dinamik çıkartan iktidar cenahı bunu paydaş referanslara olduğu kadar aynı zamanda ‘rüşvet’ silahına borçluydu. Önceki yıllarda tabela dernekler kurarak sergiledikleri sahte Alevi desteği hikayesinde tekrara düşmeleri durumunda bir milim ilerlemeleri mümkün değil. Ayrıca Alevi alanıyla ilgili gözükmeleri paradoksal olarak yedek kuvvet kıvamına getirdikleri dini dar dinamiklerde alınganlık yaratır. Sahnelenecek orta oyununun konu başlıkları belli; Otokrat ‘yanlıştan dönen’, ‘yerli ve milli’ olmak isteyen ‘günahkarlara’ pişmanlık kapısını aralıyor. Rüşvete teslim olan ‘zaaflı kişileri’ bulup sahneye çıkarmak zor olamasa gerek! Halihazırda yapılan görüşmeler ‘yol haritası’ için kendilerine bir fikir vermiştir.

Havuz medyasının iktidar sözcülerine dayandırdığı haberlere göre iki bakanlık üzerinden örülen süreç yoğun temaslara konu edildi. AKP yöneticisi ve İçişleri Bakanı danışmanı bir zat tarafından rapor haline getirilen temaslar neticesinde ‘somut ne gibi adımlar atılabilir’ buna karar verilecek. Bakanlık kaynakları şu ana kadar 1500 civarında Cemevine gidildiği, buralarda sorunların dinlendiğini ifade ediyor. Alevi kurumları ise sayının 300’lü rakamlarda olduğu, önceliğin mevcut federasyonlara katılmayan ‘bağımsız’ dernek ve Cemevlerine verildiğini söylüyor. Elbette ki ortaya atılan sayılar değil temaslara yedirilen içerik önemli. Yukarıda değindiğimiz ‘biraz daha çeşitlilik’ arz edebilir öngörüsü Alevi hareketinin son yıllarda yaşadığı içe dönük daralma ve çizgilerde oluşan aşınma olgusuyla alakalı. Yani toplumsallığın ‘diri’ yönlerini güçlendirmek yerine sözüm ona geleneksel kaidelerine savaş açan, ‘ölüsünden’ dem vurmayı alışkanlık edinen ve buradan doğru varlık göstermeye soyunan kesimlerin oltaya gelme potansiyeli şaşırtıcı olmayan savruluşlara zemin sunabilir. Bunlara ek olarak temsiliyet açısından etki sahası sınırlı olan, bağnazlık düzeyinde milliyetçilik batağına saplanan ve uzlaşmacı eğilimleri her kesitte konuşturanlarda projeye dayanak oluşturabilir. Altını bir kez daha çizmemiz gerekirse bütün bu olasılıklar toplumsallığın genel tavrında olumsuz bir kırılmaya yol açmaz. Zaten iktidar cenahı da dönemsel algı yönetimine malzeme arıyor.

Aktarılan bilgilere göre; AKP’liler bu sürece ‘’açılım’’ demiyor çünkü daha önceleri bu ad altında işletilen safsata süreci ‘anımsatması’ istenmiyormuş. İhtiyaç duyarlarsa vitrin gayeli “çalıştay” örgütlenebilirmiş. Cemevlerine ‘statü’ sağlansın ama ‘ibadethane’ olamaz, bu katiyen tartışılamaz. Önceki yıllarda gayriciddi dile getirdikleri “irfan evi” gibi bir tanınma olabilir. Yine teknik açıdan ele aldıkları Cemevlerinin araç-gereç türünden eksikliklerini tamamlama yaklaşımı benimsenebilir. Resmi mezhep dairesine hizmet eden DİB’in varlığını ‘kırmızıçizgi’ olarak gördüklerinden onunla alakalı aykırı görüşlere müsaade edilemez. Alevilere belki Kültür Bakanlığı bünyesi altında “Cemaat Başkanlığı” bahşedilebilir ama bu da çok zor bir meseleymiş! Farklı tartışmaları doğurur, anayasadaki laiklik ilkesiyle de çelişebilir. Yeni Anayasa sakızını çiğnerken bu oltanın daha görünür önermelere vesile edileceği anlaşılıyor. Ayrıca “Cemaat Başkanlığı” hususunun somutlaşması Alevilerde ‘konsensüs oluşmadığı’ için sonraki dönemlerin tartışmasıymış. Anlaşıldığı üzere 2004’ten itibaren birkaç yıl arayla “açılım” yapıyoruz, “yeni bir çalışma başlatıyoruz” deyip hiçbir şey yapmadıkları oyunbaz rollerini güncelleyecekleri başlıklardan biri olacaktır. “Dedelere maaş” konusu bu süreçte takvime bağlanabilecek çalışma gibi görülüyor. Tepki çekmesin diye de maaş verilecekler listesini Alevi kurumları belirlesin yaklaşımı esas alınacakmış. Muhtemelen projeye malzeme olmayı kabul eden kişi ve kurumlara ‘çatı yapılanması’ telkini yapılacak, ilgili bakanlığın kadroları, bu yapılanmayı muhatap alarak maaş ve diğer ihtiyaçlar meselesine eğilecektir. Otokrat; stratejik düşmanlık içeren politikalarına ses çıkarmayacakları ölçüde makul ve az masraflı olmak kaydıyla birkaç yüz kişiye ‘maaş’ rüşvetine dünden razı.

Alevi toplumsallığının büyük çoğunluğunun üzerinde mutabık olduğu, iktidarın görmezden geldiği temel talepleri şunlardır:

1- Cemevleri ibadethane olarak tanınmalıdır.
2- Zorunlu din-mezhep dersleri kaldırılmalıdır.
3- Dergâhlarımız biz Alevilere geri verilmelidir.
4- Alevi köylerine zorla cami yapımına son verilmeli, yapılan camiler dönüştürülmelidir.
5- Devletin tarafsızlık ilkesine aykırı olan Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır.
6- Kamuda ayrımcılığa son verilmelidir.
7- Madımak Oteli ‘utanç müzesi’ olmalıdır.
8- Nefret söylemleri kullananlara karşı caydırıcı yasalar çıkartılmalıdır.
9- Milli Eğitim müfredatında Alevilere ve farklı aidiyetlere karşı nefret söylemleri kaldırılmalıdır.
10- Hakikatleri Aydınlatma Komisyonu kurulmalı ve katliamlarla yüzleşilmelidir.

Siyasal tartışmalar yapılırken kullanılan klişelerden biri de ‘laf var, icraat yok’ sözüdür. Bunu hemen her politik özneye uyarlayabilirsiniz. Amma ve lakin konu Aleviler olunca iş değişir. Burada kayda değer ne laf ne icraat görürsünüz. Aleviler ve Alevilik inancı egemen siyaset kurumunun tabusu olmaya devam ediyor.

FERHAR AKTAŞ

EN SON EKLENENLER