Alevi Medyası: Cem TV, Yol TV, TV10 ve Can TV

Erdal Gezik

Bağcılar Cemevinin pir’i sıkıntılı. Ben de öyleyim. Sabırla bekliyoruz. Önceki gün kendisiyle görüştüğümde perşembe akşamı gelmemi söylemişti. Cem var, başka canlarla da konuşma şansın olur demişti. Bir gözümüz kapıda. Henüz canlardan gelen giden yok. Pir duruma izah getirebilmek için birine telefon açıyor. Bir diziden bahsediyorlar. ‘‘Unutmuşum’’ diyor telefonu kapattığında.

Televizyon kanallarından birisinde perşembe akşamı bir doktorlar dizisi varmış; baş rolde oynayanlardan biri Dersimliymiş. Dizi başladığından bu yana ceme katılım hep düşük oluyormuş. ‘‘Kusuruma bakma’’ diyor pir, ‘‘bizimkiler işte! Unutmuşum”.

Kumru Berfin Emre’nin 2023 yılının başlarında çıkan ‘‘Medya, Din, Vatandaşlık: Ulusötesi Alevi Medyası ve İzleyicisi’’ (Media, Religion, Citizenship: Transnational Alevi Media and Its Audience) kitabını okurken ister istemez Bağcılar Cemevindeki bekleyişimiz aklıma geliyor. Aslında kitabın içeriğinin bu anı ile doğrudan bir alakası yok. Belki dolaylı var; haliyle, canlar ve diziler meselesine herhalde sonradan dönmek gerekecek.

Medya, Din, Vatandaşlık: Ulusötesi Alevi Medyası ve İzleyicisi başlıklı çalışma Alevi televizyon kanallarının Alevilerin hak mücadelesi ve Alevi kimliğinin şekillenmesine ne tür katkı yaptığını sorguluyor. Yazar, çalışmasını 2016-2019 yılları arasında ağırlıklı olarak Almanya ve İngiltere’de yürütmüş. Türkiye’de o yıllarda yaşanan politik gelişmelerden dolayı bu çalışma Yol TV ve TV10 ile sınırlandırılmak zorunda kalınmış ve bu kanalların program yapımcıları ve izleyicileriyle de görüşmeler gerçekleştirilmiş. Alevi kimliğinin 1950’lerden itibaren yaşadığı dönüşüm, Alevilerin içinde bulundukları durumdan ve bu kimliğin üyeleri tarafından sürdürülen hak mücadelesinden ayrı düşünülemez. Dolayısıyla kitap bu süreçleri ve sorunları irdelerken, dönüşümü belirleyen arka plandaki faktörleri ve tartışmaları da değerlendirmeye alıyor. Bu çok yönlü sorunun kendisini ifade ettiği mekân olarak televizyon kanallarının seçilmiş olması, elbette tesadüf değildir.

Çünkü televizyon epey bir zamandır günlük hayatımızın vazgeçilmezidir; yalnızca pasif bir yansıtıcı olarak değil, aynı zamanda aktif bir yönlendirici olarak da.

Yazara göre, Aleviler gibi kendilerini diğer medya kanallarında ifade etme hakkından yoksun olan bir azınlık grup için televizyon daha fazla anlam barındırır. Her şeyden önce bu araç, inancını gizli tutmaya mecbur kalmış ve kamusal alanda kendisini ifade etmekte zorlanan bir topluluğun üyelerine kendilerini anlatma olanağı sunmaktadır. İkincisi, bu televizyon kanalları Alevilerin şehirleşme ve Avrupa ülkelerine göç ile birlikte inançlarına dair yaşadıkları sorunları aşmasında eğitim aracı işlevi görürler ve özellikle topluluğun genç üyelerine inançlarını yeniden tanıma olanağı sunarlar. Son olarak da Alevi televizyon kanalları eşit hak mücadelesinin sesi durumundadırlar ve bu özellikleriyle Alevilerin görünür olmalarını mümkün kılan, politik süreçlere katılımlarını hızlandıran ve hatta onların bir eylemciye dönüşmesini sağlayan bir rol üstlenirler.

Peki, Alevilerin farklı geleneklere bağlı olmaları ve 1950’lerden itibaren yaşadıkları birçok sorun ve ayrışma televizyon kanallarının bu etkisini sınırlamıyor mu? Yazar, medyanın gücünün tam da burada yattığını iddia ediyor. Televizyon bir araya gelme şansı olmamış kesimleri aynı karede buluşturabiliyor ve izleyicilerini ortak bir kimliğin etrafında toplayabiliyor. Maraşlı Alevi ile Çorumlu Alevi aynı kanala bakabiliyor; ya da Türkiye’nin bir köyünde yaşayan bu inancın mensubu, Almanya’da Alevilerin elde ettikleri haklardan haberdar olabiliyor. Hayatında hiç Kürtçe deyiş duymamış bir başka Alevi ise bunu ilk kez bu televizyon kanalları sayesinde öğreniyor. Daha da ötesi, birbirinden uzak coğrafyalara dağılmış Aleviler, televizyon kanallarının haberdar etmesi sayesinde, örneğin, Malatya Sürgü’de olduğu gibi saldırıya uğrayan bir Alevi aileyi korumak için girişimlerde bulunabiliyorlar. Alevi televizyon kanallarının rolü bu farklı çizgiler üzerinde yaşatılan kimlikleri birleştirme gücünde yatıyor: Onlar homojen olmayan ve devlet olanaklarından yoksun azınlık bir grubun kategorik farklı alt kimliklere ve yerellere mensup üyelerine, bağlı oldukları kimlikleri de dahil eden fakat onları aşan bir kimliğin üyeleri oldukları bilincini aktarıyor. Kitapta bu çapraz (transversal) vatandaşlık ve kimlik olarak nitelendiriliyor. Bu yanıyla Alevi medyası zaten yerel kimlikler ve ulusal sınırlar ötesinde faaliyet yürüten Alevi örgütlenmesini bir üst boyuta taşıyor.

Aslında Alevilerin kendi televizyon kanallarına sahip olmaları oldukça yakın bir döneme ait bir gelişmedir. Unutmamak gerekir ki bu kanallar herhangi bir medya geleneğinin birikimi -gazete gibi- üzerinden şekillenmiyor ve hemen hemen hepsi amatör çabaların bir ürünü olarak ortaya çıkıyor.

Bunlardan ilki olan Cem TV 2005, Yol TV 2006 ve TV10 2011 yılında faaliyete geçmiş. 2016 yılında darbe sonrası yaşanan gelişmeler Yol TV ve TV10’un yayınlarını Türksat üzerinden sürdürmelerine yasak getirmiş. Her iki kanal da faaliyetlerini Almanya merkezli yürütmeye çalışıp, ağırlıklı olarak dijital yayıncılığa yönelmişler. TV10 2018 yılından itibaren Can TV olarak yayınlarını devam ettirmektedir. Türksat’tan çıkartılmaları seyirci sayısında düşüşlere neden olmakla birlikte, dijital alandaki kimi yasaklar ve sorunlar da etkilerinin biraz daha kırılmasına neden olmuş. Haliyle her iki kanal açısından toplam 10 yılı geçmeyen bir deneyim söz konusudur. Bu kısa süre içerisinde onları hak mücadelesi açısından değerlendirmek mümkün olabilir ve bunun için fazlasıyla örnek verilebilir. Bahsi geçen televizyon kanallarının yeni bir üst kimliğin yaratılması konusunda önemli işlev gördükleri hakkında biraz daha temkinli olmak gerekir.

Bu bağlamda araştırmada Cem TV’ye, dolaylı olarak hakkında bilgi verilse de daha fazla yer ayırılabilirdi. Belki olanaklar 2016 yılı sonrası Cem TV’nin program yapımcılarıyla görüşmeye elverişli değildi fakat Cem TV seyircilerini Almanya ve İngiltere’de bulmak ve onların medya ilişkisini böylesi bir çalışma bağlamında kayda geçirmek önemli olabilirdi. Cem TV yayınları Aleviliğe dair tartışmalarda, TV10 ve Yol TV’den oldukça farklı bir yerde konumlanmaktadır. Kitapta sık sık onun devlete yakın bir bakış açısına sahip olduğu ve politik gelişmeler karşısında muhalefet yapmadığı vurgulanmaktadır. Böyle bile olsa, yeni bir üst kimlik yaratma sürecinde Cem TV izleyicisinin konumunu saptamak gereklidir çünkü bu izleyici, sayısı ne olursa olsun, Aleviliğin oldukça geleneksel bir yorumunu yaşatır ve çoğu zaman Yol TV veya TV10’na bakan kişilerle aynı evin yaşlı üyeleridirler.

Bu yüzden, farklılıkları tanıyan ve bir üst kimlik veya çapraz kimlik yaratma süreci Cem TV seyircisini dahil etmeden de yapılması mümkün değildir. Çünkü, hangi açıdan bakarsanız bakın, kimlik tartışmaları veya arayışları bizi her zaman geçmiş üzerinden muhasebe yapmaya mecbur bırakır. Hele ki Alevilik gibi tarihle ve ona dair tartışmalarla bu kadar sarmallı bir ilişkisi olan bir dini grup açısından bu daha da önem kazanır. Aksini, yani medyanın geçmişin hafızasını dahil etmeden kısa zaman içerisinde bir üst kimlik yaratabileceğini savunmak, oldukça liberal bir bakış açısı olur ki bunun bu grup açısından ne kadar gerçekçi olduğu oldukça tartışmalıdır. Doğal olarak soru şurada düğümlenmektedir: Sahi, Cem TV, TV10, Yol TV veya Can TV bize gelecek açısından ne tür bir Alevi kimliği önermektedir?

Medya, Din, Vatandaşlık: Ulusötesi Alevi Medyası ve İzleyicisi başlıklı çalışmada bu soruya verilmiş toplu bir cevap yerine değişik bölümler altında bu kanalların her birinin farklı bir Alevilik tanımlarının olduğunu da öğreniyoruz. Örneğin Cem TV İslam dahilinde, devletle barışık ve yalnızca Balkanlara kadar uzanan bir Alevi kimliği öneriyor; Yol TV’de İslam dışı vurgusu ve sol muhalif kimlik ön planda tutuluyor; TV10’da ve Can TV’de ise etnik ve bölgesel farklılıkları sahiplenen çoğulcu bir Alevilik işleniyor. Benim bu televizyon kanallarıyla ilişkim ise daha çok internet üzerinden yürümektedir. Onların bende bıraktıkları izlenim kitapta sıralanan tespitlere yalnız ekleme olabilir. Bana göre, Cem TV 1920’li ve 1930’lu yılların Türkiye’sinde beyan edilen fikirler ile Şii ve Tasavvuf akımlarının düşüncelerini bir arada sunan ilginç bir bakış açısını temsil ediyor. Haliyle gelecek açısından bu birleşim ötesinde önerebileceği bir üst kimlik hayali yok. Yol TV’de ise sol düşünce ve laiklik vurgusu arasında git-gel yapan bir dünya görüşünü sıklıkla duymak mümkün. Kanalın programlarında Aleviliği inanç boyutuyla yaşatmak konusunda bir iddianın olup olmadığını tespit etmek her zaman kolay olmayabiliyor. TV10 ve Can TV ise yereli öne çıkartan ve özellikle ocak merkezli Aleviliği yeniden örgütlemeyi vurgulayan program yoğunluğuna sahip.

Ocak merkezli Alevilik, geleneksel inanç yapılanmasının ana direği olsa bile, bunun sınırlar ötesi ve çapraz kimliğin yaratılmasına ne tür bir katkı sağlayabileceği, ciddi tartışma gerektiren bir başlık olarak görülmelidir. Ayrıca, farklı Alevilik tanımlamaları olan bu kanalların yeni ayrışmalar yaratabileceği veya var olan ayrışmaları daha da keskinleştireceği de ihtimal dışı tutulmamalıdır.

Medyanın böyle bir etkisinin olduğu göz ardı edilemez. Dolayısıyla, yukarıdaki soru hâlâ geçerlidir: Cem TV, TV10, Yol TV veya Can TV bize ne tür bir Alevi kimliği önermektedir ve bu kanallar bu sahiplendikleri kimliği izleyicilerine ne düzeyde benimsetmeyi başarmışlardır? Sanırım, bu soruya daha yerinde cevap verebilmek için, örneğin bu kanallarda yapılan tarih programlarını yakından incelemek ve bu programlarda ne tür bir Alevi tarihi yazılmaya çalışıldığını belirlemek gerekecekti.

Bu bağlamda, önemli bir başka başlık ise 2016 sonrası yaşanan gelişmelerdir. Darbe girişimi sonrası Alevi kanalların karşı karşıya kaldıkları baskılar onları ağırlıklı olarak dijital medya üzerinden yayın yapmaya zorlamış. Bu onların etki alanlarını oldukça sınırlamış, programlarının içeriği ve izleyici kitlesinin de kısmen değişmesine neden olmuş. Örneğin televizyon yayınlarını daha çok yaşı ileri kesimler seyrederken, dijital yayıncılıkta gençler ve kadınlar öne çıktığını bu çalışmadan öğreniyoruz. Dijital yayıncılık alanında yaşanan kimi politik ve teknik sorunlar, televizyon kanallarının bu olanağı kullanmasını da sınırlamış. Yasaklanan kanalların da bu geçişi başarıyla gerçekleştirdiklerini söylemek zor görünüyor. Örneğin Cem TV’nin aksine, Yol TV ve TV10’un güncel ve iyi organize edilmiş bir web siteleri yok veya programlarını Youtube gibi ortak mecralarda bulmak her zaman kolay olmuyor. Fakat ne kadar hazırlıklı olunursa olunsun, dijital medyanın iletişim ve etkileşim alanında yarattığı kimi sorunlar burada da geçerli. Dünyanın her yerinde dijital medya geleneksel güç odaklarının etki alanını zorlamakta ve daha fazla parçalanmalara neden olmaktadır. En güçlü Batı demokrasilerinde bile geleneksel politik partilerin etki alanlarını kaybetmelerinde dijital medyanın oynadığı rol sıkça ifade edilmektedir. Dolayısıyla Alevi kanalları da dijital alanda yeterli olsalar bile, kimlik mücadelesi konusunda etkileri sınırlandırılmış sayılmalıdır. Bu sorun hem bugün hem de gelecek açısından önemli bir meseledir.

Dijital medyaya geçişin yarattığı sorunlar, kitapta Alevi medyasının etkisi konusunda öne sürülen iddiaları yeniden düşünmemiz için de bir neden olarak görülmelidir.

Tam da böyle bir süreçte Alevilerin kendi kanalları yerine daha fazla merkez medyaya yönelmeleri anlaşılır olabilir. Haliyle bir televizyon dizisinin cem merasimine katılımı belirleyecek kadar etkili olması da anlaşılabilir. Yine de burada sorulması gereken başka bir soru daha vardır: Alevi kanallarının düzenli izleyicileri kimlerdir? Bu izleyicileri yaş, cinsiyet, bölge ve gelir durumlarını dikkate alarak gruplandırmak mümkün müdür? Aynı soru Cemevlerini düzenli ziyaret eden ve cemlere katılım gösteren kesimler için de geçerlidir. Benim kişisel gözlemim, Türkiye’de Cemevlerini ziyaret edenlerin daha çok Alevilerin en yoksul kesimleri olduğuna dairdir. Aleviliği yaşatan bu kesimler aynı zamanda en fazla televizyon seyreden ve televizyon kanallarının her türlüsüne oldukça açık bir konumda olanlardır. Doğal olarak Alevi kanallarının bir üst kimlik yaratma çabalarında, inancı ayakta tutan fakat bir o kadar da edilgen olan bu yoksul kesimlerle kurdukları ilişki kapsamlı bir analize muhtaçtır.

Kumru Berfin Emre’nin kitabı bütün bu sorular ve sorunlar hakkında yeniden düşünmek için önemli bir çalışma olarak görülmelidir. Bu, belki erken yapılmış ve sınırlı bir araştırma olarak ele alınabilir. Buna rağmen Medya, Din, Vatandaşlık: Ulusötesi Alevi Medyası ve İzleyicisi, hayatımıza her gün dahil olan bir konu hakkında yaptığı tespitlerle ve bir o kadar okurda bıraktığı sorularla Alevilik çalışmalarına yapılmış ciddi bir katkıdır. Yazar, bu tür çalışmaların azınlık gruplar tarafından bir hak arayışı aracı olarak sürdürülebilmesi için güç odaklarının ve merkezin dilinden uzaklaşılması gerektiğini önermektedir. Bu önemli fakat bir o kadar da tartışılması zorunlu bir saptamadır. Aksi takdirde, inancı ayakta tutan kesimlerin bir televizyon dizisinden dolayı cem merasimine neden katılmadıklarını izah etmek kolay olmayabilir.

Kumru Berfin Emre (2023), Media, Religion, Citizenship: Transnational Alevi Media and Its Audience, Oxford: Oxford University Press.

Yazarın konuyla ilgili diğer çalışmaları şu adreste bulunabilir:
https://arts-london.academia.edu/KumruBerfinEmre 

KAYNAK: https://www.academia.edu/109443238/Alevi_Medyas%C4%B1_Cem_TV_Yol_TV_TV10_ve_Can_TV

EN SON EKLENENLER