İstikrarsız, Bilimsellikten Bir Haber

HÜSEYİN SÖYLEMEZ

Sırtımızda üst üste birikmiş ve omuzlarımıza yüklenmiş taşınması zor sorunlarımız var.
Her geçen gün kendisini daha fazla hissettiren ve ağırlığını gittikçe arttıran bir şekilde devam ediyor dertlerimiz.

Öylesine çökmüş, öyle yaman, öyle kamburlaştıran olmuşlar ki, sırtımızdan atacak gücümüz kalmamış desem abartmış olmam.

Kıpırdayamaz olmuşuz adeta.

Haksızlıklar yapıldığında ve üstelik gasp edilen kazanılmış değerlerimizde olsa bile sanki kaderimizmiş gibi razı olduğumuz, suskun kaldığımız hallerimiz, çoğumuzun, genel anlamda yani bizlerin gerçekliğidir.

Doğduğumuz coğrafyada parlak bir Güneş, ışıldayan Ay, Samanyolu ve yıldızlarla bütünleşen gecelere sahip muhteşem bir görsellik, doğasıyla oluşumlara renklilik katan, huzur veren ruhsal bir motivasyon değerindedir.

Fakat Rasyonel olmayan, toplumsal-Sosyolojik anlamda bütün bu coğrafik değerleri kendi yaratmış olduğu yaşam anlayışıyla kötülüğe sürükleyen, olumsuzlaştıran sistemin karanlıkları temsil eden ceberrut yönetimi hakimdir ne yazık ki.

Kötülüğü kutsayan, doğruya düşman, geçmişindeki yaptıklarıyla yüzleşmeyi reddeden bir zihniyet anlayışı söz konusudur.

Kendisine uyarlı hale getirmek isteyen ve bizleri istediği şekile sokmaya çalışan ve bizi sislerin arkasından bakmaya zorlayan hallerimiz asla bizlerin kaderi olmamalı.

İki ağırlaştırılmış yük, yani, dinsel ve eğitsel argumanların kaldırılamaz etkisi ile ruhunda negatif eksiklikler yaşayanların en zor tercihleri umuttur bana göre.

Aklını özgür bırakmayan ve benliğini başkasına teslim etmiş insanlar umutsuzdur.

İnançları ve ideolojileri uğruna her türlü olumsuzluğa şükür eden ve her türlü eksik, zararlı yöntemler ile düşünmeksizin hareket eden insanlara zekalıdır diyebilir miyiz…?

İnanç: Zihinsel dürtülerin içsel şekillenmesiyle alakalı, hürafeler ve ütopyaların etkili olduğu duyumsamalardır.

Zeka: Zihinsel dürtülerin gelişime açık, düşünmesini bilen, soran, sorgulayan yeteneğe ulaşmış becerikli beyinlerin duyumsamalarıdır.

Zihinsel dürtülerin farklı versiyonları ve kişilere göre değişken özelliklere sahip olduğunu görebiliyoruz.

İnançsal dürtülerin dinsel eğitsel sorgulanamaz gelenekselleşmiş öğretisi, zihinsel düşünmenin önünde örülmüş, yüksek bir duvar gibi duruyor.

İnsanların kişiliğini inşa etmek çabası her şeyden daha önemlidir elbette ama, göründüğü gibi çok zor bir meseledir yaşanılan bu şartlara göre.

Voltaire’den bir alıntı yapmak istiyorum.

Anlatmak istediğim konuya daha bir anlam kazandıracaktır diye düşünüyorum.

“Bağnazlar yaratmanın en iyi bilindik yöntemi öğretmeden inandırmaktır.” diyor.. ne de güzel söylüyor Voltaire.

Çoğunluğun gerçekliğine nokta atışı yapılmış gibi bir sözdür bu söz aslında.

Bilinç dışılığın normal yaşam alanına girdiği ve içsel duyguların revize edilmeye muhtaç paramparça edilmiş toplumsal bir bellek oradan oraya savruluyor.

Dışımızda görünmeyen şeyler, sisli, buğulu gözleri kaplayan perdeler, kalın örtülerle kapalı kamburumuz, kollektif bilinç altıdan yoksun ve toplumsallaşma algısındaki uzaklığımıza benziyor diyebilirim.

Felsefenin hakikatı, hukuk ve Adaletin vereceği adil kararlar gibi yaşama biçimsellik kazandıran değerler, dumandan çıkan kapkara rengin suratlarına sürülmesini hak eden yüzü kara şahsiyetlerin hükümranlığı altında ezilmeye devam ediyor.

Olumsuz ögeler ile negatif sinyaller yüklü şiddet içerikli serzenişler, kültürel kazanımlar olarak kabul edilir bu coğrafyada.

İstikrarsız, bilimsellikten bir haber, negatif bir zihniyetle pozitif bir hayat yaşamanın imkansızlığının olduğu bir ülkede doğdum ben.

EN SON EKLENENLER