Bu iktidar gitmeden kurtuluş yok

HABER MERKEZİ

Ülke ekonomisi, kör karanlık tünelde frenleri patlamış bir şekilde savruluyor. Türk Lirası’nın değer kaybı faiz kararının açıklanacağı haftanın ilk gününde hızlandı. Yeni haftaya 13,85 liradan başlayan dolar, sabah saatlerinde 14 lirayı aşarak tarihi zirvesini hızla 14,60 TL’ye çıkardı. Türk Lirası sabahtan öğlene kadar yüzde 5’e yakın değer kaybetti. Avro 16,48 lirayı gördü. Gram altın ise 830 lirayı aşarak rekor kırdı.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz indirimleriyle sıçrattığı döviz kurlarına dün bir kez daha müdahale edildi. Dünkü müdahalenin yaklaşık 2,5 milyar dolar seviyesinde olduğu tahmin ediliyor. Müdahalenin ardından dolar kuru 13,72’ye düştü.

Banka, 1 Aralık, 3 Aralık ve 10 Aralık tarihlerinde de piyasaya doğrudan satış yoluyla döviz kurlarına müdahale etmişti. Bu üç müdahalenin büyüklüğünün yaklaşık 1,5 milyar dolar seviyesinde olduğu hesaplanıyor.

Kurlardaki yükseliş üzerine AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı ve Kamu Bankaları Genel Müdürleri ile toplantı yaptı. Erdoğan’ın başkanlık yaptığı toplantıya Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da birçok kez “faizin sebep, enflasyonun netice” olduğunu söylemiş ve düşük faiz politikasından geri adım atılmayacağı mesajını vermişti.

Habertürk’ten Sevilay Yılman’a konuşan Bakan Nebati de faizlerle ilgili “Artırmama konusunda kesin kararlıyız. Ve bu işi biz oturtacağız Allah’ın izniyle” dedi. Nebati, uygulanan yeni ekonomik modelin tutmaması halinde “üzüleceğini” ifade etti. Bakan, “Bitersek hep beraber biteceğiz. Kazanırsak hep beraber. Karamsar tablo çizenler var. Hiçbir şekilde bize inanmayanlar” şeklinde konuştu. “Çok hızlı bir şekilde düzelecek ekonomi. Yeter ki bize güvenilsin” dedi.
Ekonomide seçim ayarı yapıyorlar

İktidarın her anlamda savruluşlar yaşadığına, toplumsal huzur ve güvenin tümüyle sarsıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Bilin Neyaptı, “İktidarın, ideoloji temelli olduğu açık ve iktisat bilen kimsenin kabul etmediği ‘faiz enflasyonun sebebidir’ söylemiyle sık sık yaptığı sözlü müdahaleleri ve TCMB, kanuna aykırı atamalar ile tümüyle siyasi kontrole girmiş oldu. 19 yılda dış borç yükünü, işsizliği artıran, ekonomiyi daha çok dışa bağlı ve şoklara açık hale getiren ve kaynak dağılım tercihleri ile servet dağılımını da iyice bozan bir yönetimin, içine girdiğimiz seçim öncesi dönemde 6 aylık bir canlanma hedefine para politikasını alet edişinin ülke refahına katkıda bulunmayacağı açık” ifadelerini kullandı.

“2018’den beri, hiçbir iç tutarlılığı olmayan ve birbiri ardına açıklanan sonuçsuz ekonomi programları silsilesine, son olarak bir de ‘düşük faiz-yüksek kur’ ile cari fazla verip üretim ve istihdamı artırma planı eklendi” diyen Neyaptı, “Elinde tasarrufu olan herkesin döviz ve altına kaçışını adeta teşvik etti. Dolarizasyon, kronik enflasyon tarihimizde dahi olmadığı kadar artarak mevduatların yüzde 60’ını aştı” dedi.

128 milyar doların mevzuat dışı yöntemle satışını hatırlatan Prof. Dr. Neyaptı, “Merkez Bankası’nın, pandemi şoku nedeniyle TL’nin değerini korumak için aracı kalmamış durumda. TL değerini korumak için Katar’dan bir şekilde sağlanan ya da swap yoluyla elde edilen dövizle yapılan müdahalelerin sürdürülebilirliği mümkün değil” dedi. Neyaptı, tutarlı ve mantıklı bir ekonomi planı ve programı olmadan, 19 yıldır olanlar ışığında kalkınmaya katkı sunmak açısından hiçbir inandırıcılığı da olmayan bu gidişin, ülke ekonomisini hızla daha kırılgan hale getirdiğini ifade etti.

TL’Yİ KURTARMANIN YOLU İKTİDAR DEĞİŞİMİ

Ekonomist Güldem Atabay, TL açısından kritik bir haftaya girildiğinin altını çizdi. Atabay, geçen çarşamba gecesi ABD Merkez Bankası’nın (FED) yüzde 6,8’le son 40 yılın zirvesine çıkan enflasyon ile mücadele için daha sıkı bir para politikasına geçişi hızlandıracağını anımsattı. Bu durumun Dolar Endeksi’nin tüm para birimleri karşısında değer kazanması anlamına geldiğini belirten Atabay, TL’yi kurtaracak tek çözümün iktidar değişimi olduğunu ifade etti:

“TCMB tüm bu gelişmelere rağmen Yeni Ekonomi Modeli adı altında ortaya çıkan uydurma ekonomi politikasının gereği faiz indirimlerine devam edecek. Bunu da TÜİK verisine göre yüzde 21,3 olan TÜFE enflasyonu yüzde 35’lere doğru yönelirken yapacak. Reel faizin eksi 20’ler seviyesine gideceği bu ortamda TL’nin değer kaybı hızlanacak. Bankalarda döviz mevduatlarına olan talep artacak ve şizofrenik para politikası yönetiminde ısrar sistemden kaçışa neden olacak. Yeni Bakan Nebati’nin açıklamaları ise güven istemesine rağmen güvensizlik halini daha da derinleştirecek bir fanatizm yansıtıyor. ‘Bitersek hep beraber biteriz’ sonucuna varacak deneysel politikalarla 84 milyonun hayatın ile oynanmakta. Bu açıdan TL’yi bu saatten sonra kurtaracak tek halin iktidar değişimi olduğu açık. Türk tipi başkanlık sisteminin değişmesi, çoğulcu akla alan açılması, hukuka dönülmesi, kurumların yeniden tesisi ve alınan kararlardan sorumlu tutulma halinin devreye girmesi TL’yi kurtarmanın geriye kalan tek yolu artık.”

***

FAİZ İNDİRİMLERİNİN DEVAM ETMESİ BEKLENİYOR

TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) önümüzdeki perşembe günü politika faizini belirlemek için toplanacak. Unicredit bu toplantıda TCMB’nin 100 baz puanlık bir faiz indirimi yapacağını ve gelecek yılın başlarında ise politika faizini yüzde 12’ye kadar indireceğini düşünüyor.

Barclays ise TCMB’nin bu haftaki toplantıda 200 baz puanlık bir faiz indirimi yapmasını ve Ocak ayında 100 baz puanlık bir indirim kararı daha almasını bekliyor. Barclays, TCMB’nin düşük faiz söyleminin tam olarak hangi rakama işaret ettiğinin de belirsiz olduğunu ama tüm planlanan faiz indirimlerini gelecek iki toplantıda gerçekleştireceğini öngörüyor.

Aralık ayındaki toplantıda TCMB’nin 100 baz puanlık bir indirim yapmasını bekleyen Deutsche Bank, sonraki üç para politikası toplantısında ise agresif bir faiz indirimi beklemediklerini belirtti.

Acil bir faiz artırımı kararı alınmasının şu anki durumda zor olacağını belirten kurum, TCMB’nin dolarizasyon, zayıf Türk Lirası ve artan enflasyondan dolayı 2022’nin ilk çeyreğinde politika faizini yüzde 25’e çıkarmak zorunda kalabileceğini ifade etti.

***

Ekonomik krize, hayat pahalılığına, artan yoksulluğa, adaletsizliğe ve tüm bunların sebebi olan tek adam rejimine karşı işçiler, emekçiler, emekliler, gençler, kadınlar sokaklara akıyor, Saray rejimine ve düzene karşı “Artık yeter” diyerek isyan ediyor. En temel asgari ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanan, açlığa mahkûm edilen halk, yüksek sesle iktidarı istifaya davet ediyor. İktidar ise tüm bu talepler karşısında baskıyı ve şiddeti artırarak, halkın sesini kısmaya çalışıyor. Ancak bu sesi kısmak artık mümkün görünmüyor.

Önceki gün Kartal’da Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun düzenlediği mitingde “Geçinemiyoruz” diyen emekçiler yağmura rağmen miting alanını hıncahınç doldurdu. Hükümeti istifaya çağıran işçilerin korteji neredeyse 2 kilometre uzunluğa erişti. DİSK’in bu mitingi hükümet karşıtı kitlesel işçi eylemlerin devam edeceğinin habercisi oldu. Antalya’da Muratpaşa Kaymakamlığı’nın risk oluşturduğu gerekçesiyle verdiği yasak kararına rağmen “Geçinemiyoruz! Halktan emekten yana bir bütçe istiyoruz” diyen yurttaşlar, Aydın Kanza Parkı’nda bir araya geldi. Parkta açıklamayı okuyan KESK Antalya Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Devrim Mol, “Bu ülkenin geleceğinin yıllardır emeğimiz üzerinden zenginleşenler tarafından elimizden alınmasına izin vermeyeceğiz, hayal ettiğimiz ülkeyi omuz omuza hep birlikte kuracağız inancımızla buradayız” dedi.

SAĞLIKÇILAR SOKAKLARDA

İktidarın sağlık sistemindeki çarpık politikalarına karşı sağlık emekçileri de sokaklara akın etti. 23 Kasım’da İstanbul’dan “Beyaz Yürüyüş” başlatan sağlıkçılar, “Karanlığa karşı önlüğümüzün beyazına, özlük haklarımıza, halkın sağlık hakkına sahip çıkıyoruz” sloganı ile Ankara’ya ulaştı. Ek ödemelere yönelik yasa değişikliğinin geri çekilmesi üzerine tepki gösteren Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş), Genel Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Genel Sağlık-İş) ile Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası yarın örgütlü olduğu tüm sağlık kuruluşlarında yapacak. TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, sağlık sisteminin yürütülmesinin imkansız olduğunu ifade ederek, “Sağlık emekçileri salgın döneminde canla başla çalışırken aynı zamanda işsizlikle, işten atılmalarla, yoksullukla karşı karşıya bırakılmıştır” dedi.

GREVE HAZIRLIK

Türk Metal Sendikası Başkanlar Kurulu da Türk Metal Sanayicileri Sendikası’yla (MESS) yürütülen Grup Toplu İş Sözleşmesi sürecinde yapılan teklifin hayatın ve ekonominin gerçekleriyle bağdaşmadığını ifade etti. Sendika, 14 Aralık’tan itibaren iş yerleri ve kent meydanlarında eylemlere başlayacak. Metal işkolunda en fazla üyeye sahip olan Türk Metal-Sendikası, 20 Aralık’tan itibaren ise grevlere başlayacaklarını belirtti.

‘ARTIK YETER’ YANKISI

Her geçen gün gelen zamlara tepki göstermek için ise yüz binlerce yurttaş, her gün sokaklara çıkıp protesto ediyor. Türkiye’nin dört bir yanında “Geçinemiyoruz” diyen insanlar, şatafat içinde yaşayan bir avuç iktidar mensubunun halka kuru soğanla sabretmeleri yönündeki çağrılarına isyan ediyor. İnsanca bir yaşam istediklerini ifade eden yurttaşlar, “ Öfkemiz artık korku dağlarını aşalı çok oldu. Bu sesi susturamayacaksınız” diye haykırmaya devam ediyor. Temel gıda maddelerinde üretim ve tüketimine yansıyan KDV’lerin sıfırlanmasını isteyen halk, “Ekmek, salça, sıvı yağ, soğan, patates, süt, yoğurt, un gibi temel gıda ürünlerinin fiyatları sabitlenmelidir” diyor.

YURT YOK NEZARET VAR

Eğitim alanında yaşananlar da toplumun tepkisini çekti. Yurttaşlar, 4-6 yaş arası çocuklar için dini eğitimin zorunlu hale getirilmek istenmesine tepki gösteriyor, yurt sorununun bir an önce çözülmesini, çocukların tarikat ve cemaatlerin ağına düşürülmesinin önüne geçilmesini talep ediyor. Yeni eğitim ve öğretim döneminde yurt bulamayan ve “Barınamayanlar” hareketini başlatan öğrenciler, Ankara’da seslerini duyurmak için toplanmak istedi. Ancak öğrencilerin araçları, şehir girişinde durduruldu. Polis müdahalesi sonrası yaklaşık 150 kişi gözaltına alındı. Tüm engellemelere rağmen başkentte sorunlarının çözümü için toplanmaya hazırlanan öğrenciler, müdahalenin ardından, “Ankara’ya alınmayan borçlu, barınamayan öğrenciler olarak gözaltına alınıyoruz. Bu mu Ankara Valiliği’nin öğrencilere reva gördüğü barınma koşulu, bizi nezarethanede mi barındıracak?” açıklamasını yaptı.

***

Bu ucube rejim bundan böyle yama tutmaz

Halkın tepkisi her geçen gün artarken, parlamentodaki muhalefet partileri de meydanlara inme kararı aldı. Halkın talepleri karşısında eskisi gibi “Sokağa inerek provokasyona gelmeyin” anlayışını terk etme eğiliminde olduğu görülen ana muhalefet partisi CHP, Mersin’de büyük bir miting düzenledi. “Acil seçim” çağrısı ile düzenlenen mitinge binlerce yurttaş katıldı.

Dün partisinin MYK toplantısının ardından konuşan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Sarayın elinde milli paramız pul oldu. Dolar tutulamıyor. Yaşanan krizin sebebi Erdoğan’dır. O gitmeden sonuç değişmez. Merkez Bankası’nın dayak yemesini, Türk lirasının pul olmasını ayarlamış. ‘Ben ne yaptığımı biliyorum, Çin Modeli uyguluyorum’ diyor. Oysa hem ekonomimize, Hem de milletimize korkunç bir Çin işkencesi uyguluyor. Ekonomide uygulanan olsa olsa 12 Eylül modelidir. Ucuzlayan sadece emek değil. Atadan kalan son varlıklarımız, Körfez şeyhlerine görücüye çıkarıldı. Artık bu ucube rejim yama tutmaz. Bu çirkin elbisenin ilk sandıkta topyekûn çöpe atılması gerekir. Yeni elbisenin terzisi de tabi ki bizzat milletimiz olacak. Emeklimiz, işçimiz, memurumuz yönetimimizde derin bir nefes alacak. Yaralarımızı hızla saracağız. Kayıpları yerine koyacağız. Bizim çağrımız açık. Sandıktan kaçma, milletten korkma Erdoğan” dedi.

UMUDU BÜYÜTMELİYİZ

HDP MYK Üyesi Sultan Özcan ise yaşanan krizden çıkmak için demokrasi mücadelesini, emeğin sosyal hakları mücadelesi ile buluşturacak bir politik hatta ihtiyaç olduğunu kaydederek, şöyle dedi: “Artık bütün emek ve demokrasi güçleri, sadece itiraz eden değil, inşa eden, dönüştüren bir söylem ve eylem dönemine geçmeli. Bu sadece sendikaların üzerine bırakılacak bir mesele değil. Son 6 yıllık dönemde toplum siyasetten ve örgütlü olmaktan uzaklaştırılmak istendi. Çözümü oluşturmak için bütün emek ve demokrasi güçlerinin belki bir ekonomi zirvesi ya da emeğin hakları zirvesi gibi bir tasarımla işin politik ve örgütsel boyutunu birlikte tartışacakları bir zemine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. HDP aynı zamanda derin yoksulların, mülksüzlerin ve en alttakilerin partisi. Biz sokaktaki öfkeyi çok net bir şekilde görüyoruz. Öfkeyi politik hatta birleştirerek, dönüştürücü bir umudu yaratmamız lazım. Toplumun inandığı bir programa, bir umut merkezine, demokrasi ittifakına ya da ismine ne denirse densin bir dayanışmaya ihtiyaç var. Bütün mağdurların umudu olabilecek merkezi inşa etmek için mazeretsiz yan yana gelmeliyiz. Emeğin haklarıyla, demokrasiyi ve adaleti buluşturan bir hatta ihtiyacı var.”

Bu düzen makyaj tutmaz, derhal yıkılmalı

TKP Genel Seketeri Kemal Okuyan:

Türkiye’de bugün yaşanan ekonomik kriz tek başına AKP rejimine bağlanamaz. Bu kriz tek başına neoliberal politikaların da sonucu değildir. Bugün emekçi halk açısından ekonomi, geçim sıkıntısıdır, açlığa dönüşen yoksulluktur, işsizliktir. Bunun nedeni, hiç tereddütsüz Türkiye’de eşitsizlik üreten toplumsal sistemdir. Bu sistem sorgulanmadan yürütülen tartışmalar halkı aldatmaktan ve bir kez daha tuzağa düşürmekten başka işe yaramaz. Türkiye ekonomisinin “iyi” ve “sağlıklı” olduğu iddia edilen yıllarda uygulanan ve toplumsal çıkarları hiçe sayarak sermayeye sürekli kaynak aktarmak üzerine kurulu politikalar ülkemizi bu hale getirmiştir.

Bu politikalar, şu ya da bu iktidarın tercihi değil kapitalist düzeninin gerekleridir. Artık bu düzenin bizzat kendisi sorgulanmalıdır. Yeni atanan bir bakanın ucuz ekmek kuyruklarındaki yurttaşlarla dalga geçercesine arsız bir biçimde “ekonomiyi düzelteceğim çünkü benim fabrikalarım var” diyebilmesi, bu düzenin sahiplerinin yalnızca şımarıklığı değil aynı zamanda kendilerine aşırı güvenmesinin sonucudur. Ne kadar yanıldıklarını görecekler.
Bu ülkede, halkın acılarının baş mimarlarından Babacan gibi siyasetçileri bağrına basan sözde muhalefetin dışında, devrimci, yurtsever, işçi sınıfını temsil eden güçler var. Enflasyonun, sadece asgari ücret pazarlıklarının sürdüğü haftalarda, olası bir artışın çok üstünde oranlara ulaştığı bir köhne ve acımasız düzen için “derhal yıkılmalıdır”dan başka bir şey denemez. Bu düzen makyaj tutmaz, bu düzen reform tutmaz, reel ücretlerin on yıllardır sürekli gerilediği bir ülkede emek-sermaye çelişkisini görmezden gelen her program halkı aldatmak üzerine kuruludur. Çözüm emekçi halkın mücadelesinde, dayanışmasında, örgütlenmesinde ve farklı bir toplumsal düzenin kurulabileceğine inanmasındadır. Gerisi gelir. Bu ülkeyi yağmalayanlara, küstah hırsızlara terk etme niyetimiz yok.

***

Çetin bir döneme giriyoruz, tek adam rejimi bitirilmeli

EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz:

Gelinen aşamada dünyada da enflasyonist politikalar güdüldüğü görülüyor. Bu çerçevede AKP-MHP blokunun dışarıdan kredi ve fon sağlayarak süreci toparlaması zor görünüyor, mümkün görünmüyor. Halka anlatacak bir hikayeleri kalmadı. Bu yüzden iktidarda kalmalarının iki yolu var. Birincisi baskıcı rejimi daha da koyulaştırmak ve özellikle uluslararası sermaye güven vermek. Çin modeli, Türk modeli diye sözünü ettikleri faiz indirimine dayanan, yüksek ihracat ve istihdam dedikleri şey de yerli ve milli köleler yaratmaktır, derin yoksulluğu tırmandırmaktır. Bu çok sürdürülebilir bir politika olarak görülmüyor. Bu ister istemez sosyal patlama dinamiklerini tetikleyecek. İşçilerin, emekçilerinin hoşnutsuzluğu üst düzeyde. Bu hoşnutsuzluk DİSK’in önceki günkü mitingine de yansıdı. Artık binlerce işçi mitinge geliyor. Bunun devamı de gelecektir. Çetin bir mücadele dönemine giriyoruz. Bu süreçten çıkış için tek adam rejiminin son bulması gerekiyor. Tek adam rejimini sona erdirmek için tüm emek ve demokrasi güçleriyle yan yana hareket edeceğiz. Sadece gitmekte olanı değil neyin geleceğini de şimdiden inşa etmemiz gerekir. Millet İttifakı’yla oluşan restorasyon projesini de uluslararası sermayeye güven veren bir proje olarak görüyoruz. Buna karşı da mücadele edeceğiz. Kapitalist tekellerin işçi sınıfına, yoksullara saldırılarına karşı da mücadele içerisine gireceğiz. Çıkış yolu ancak böyle mümkün olabilir. Kim ‘Seçimi bekleyin, sokağa inmeyin, provokasyona gelmeyin’ diyorsa sosyal reformizme hizmet ediyordur. Her şeyi sandığa endeksleyen yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Birinci görevimiz tek adama son verecek olan birleşimi sağlamak. İkinci olarak; zam yağmuruna, hayat pahalılığa karşı insanca yaşayacak bir ücret, ek zam talebi, halk için bütçe ve vergide adalet için yaygın bir çalışma yürütmek ve kitleleri meydanlara indirmek şart. Üçüncü görevimiz de Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında Halk İttifakı seçeneğini oluşturmaktır. Türkiye ancak bir halk ittifakını oluşturursa bir çıkış yolu bulabilir. Bu, hem ana muhalefet gücü, hem de iktidara yürüyen bir halk hareketi oluşur. Bu çerçevede kardeş partiler ve örgütlerle temaslarımız sürüyor.

***

Örgütlü toplum, örgütlü siyaset bu krizi aşabilir

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen:

Bu krizin artık ekonomik bir çıkış yolu, verili sistem içinde teknik bir çözümü yoktur. AKP rejimi yıkılmadan, bu ucube Başkanlık Sistemi tasfiye olmadan bu halkın nefes alması olanaksızdır.

Doların 14 lirayı geçmesiyle lira 3 ay içinde yüzde 70 değer kaybetti. Bu ekonomi politikası hiç kuşku yok ki halkı bugünden çok daha ağır bir yoksulluğa itecektir. Bir yandan böyle bir yoksulluk varken diğer yandan toplam servetin yüzde 67’sini elinde tutan yüzde 10’luk süper zengin azınlık servetine servet, parasına para katmaya devam edecek. Elinde yüksek döviz hesabı olanlar -biraz da önden aldıkları tüyolarla birlikte- dakikalar içinde servetlerini ikiye katlıyor.

Bir başka kazançlı çıkan kesim ise ülkenin varlıklarının ‘değersizleştirilmesini’ fırsat bilip gözlerini ülkemize dikmiş Körfez emirlikleridir. Ülke fakirleşiyor, birileri de batan geminin malları bunlar diye üzerine üşüşüyor. İktidardakiler de çıkardıkları yangından mal kaçırarak bu soygunun en önünde yer alıyor.

Bu soygun, yoksul halkın alım gücünün zayıflaması anlamına gelecektir. Boşalmaya başlayan market rafları önümüzdeki günlerde kendini daha yakıcı hissettirecek krizin işaretidir. İşten çıkarmalar, ücretlerde düşüş ve gecikmeler yaşanacaktır. İktidar şimdi sözde bir asgari ücret şovu yapmaya çalışıyor. Oysa herkes biliyor ki zamlar ve yüzde 50’yi bulan enflasyon karşısında ücretler akşamdan sabaha eriyecektir. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, geleceği çalınan gençlerin bu iktidardan kurtulmaktan başka bir çaresi yok. Bu eşiği hep birlikte aşmalıyız. Sandığı bekleyerek, onların yıkılışını umarak zaman geçiremeyiz. Krizle böyle mücadele edemeyiz. Bugün yurttaşların dertlerine sahip çıkarak örgütlü bir toplum ve örgütlü bir siyaset yaratmaktan başka bir çaremiz yok. SOL Parti böyle bir toplumsal mücadele ve dayanışma seferberliğini hayatın her alanında örgütleyecek.

EN SON EKLENENLER