Dêrsim ve Güneybatı’daki seçimlerin anlamı

mustafa_karasuMUSTAFA KARASU

Kürdistan’da seçimlerin anlamı çok fazladır. Seçim her şeyden önce siyasi sömürgeciliğe karşı Kürt’ün kendi siyasi iradesine sahip çıkması ve kendi kendini yönetme iradesini ortaya koyması anlamına gelmektedir. Kürdistan geneli için böyleyken; Dêrsim, Maraş, Malatya, Adıyaman gibi alanlarda ise daha da farklıdır. Buralarda seçim aynı zamanda kendi olma ve kültürel soykırıma tavır almayı ifade etmektedir. Bu açıdan daha tarihsel ve yaşamsaldır. Varlık ve yokluk mücadelesi gibidir.

Türk devleti Kürdistan’da kültürel soykırımı kapsamlı bir planla adım adım yürütmüştür. Şark Islahat Planı tüm Kürdistan için bir soykırım planıdır. Bu soykırım planı içinde de Dêrsim ve Kuzey Kürdistan’ın Güneybatısı olarak ifade edilen Fırat’ın batısındaki Kürt illeri özel olarak hedeflenmiştir. Türklerle sınırı olan bu iller, kültürel soykırımın ilk hedefi olmuştur. Diğer alanlardaki Kürtlerden inanç farkı olması da kullanılarak Türkleştirmenin birinci hedefi yapılmıştır. Şu anda burada belirli düzeyde etkili olan asimilasyon ve kültürel soykırım gönüllü benimsenmemiştir. Aksine Kürdistan’daki en büyük katliam ve soykırım olan 1937-1938 soykırımı üzerinden bu Kürt illeri, özellikle Alevi Kürtler hedeflenmiştir. Bir yönüyle Kürdistan üzerindeki en kapsamlı baskı ve soykırım sistemi Alevi Kürtler üzerinde uygulanmıştır. Türk yerleşim yerlerine yakın olmaları ve Kürtlük yanında Alevi inancı üzerindeki baskı iradelerinin daha çabuk kırılması, Türklüğe daha çabuk koşmalarını beraberinde getirmiştir. İnancıyla ağır baskı altındayken bir de Kürtlüğü üzerinden baskı görüp yaşamının çekilemez hale getirilmek istenmesi karşısında, Türkleşmeye yönelik kültürel soykırıma daha az dirençli olmuştur. Alevi inancı üzerindeki baskının getirdiği katmerli baskı bunda çok etkili olmuştur. Aleviliğinde direnen bu topluma bir de Kürtlüğünde direnirse başına her şey getirileceği hissettirilmiştir. Dolayısıyla Alevi Kürtler üzerinde neden kültürel soykırım daha kapsamlı uygulandı derken Alevi Kürtler üzerinde böyle katmerli bir baskı yürütülmesini hiç unutmamak gerekir. Bu yönüyle mahalle baskısı denilen olgu Alevi Kürtler üzerinde daha fazla uygulanmıştır. Bugün Alevi Kürtlerin kültürel soykırıma daha fazla uğraması, Türk illerine yakın olması yanında bu durumunun da özellikle görülmesi gerekir. Bu durumun ayrıca incelemeye ve irdelenmeye değer olduğunu vurgulamak istiyoruz. Yoksa ucuz değerlendirmelerle Dêrsim ve Güneybatı Kürtleri üzerindeki politika ve bugünkü durum iyi anlaşılmaz.

Dêrsim ve Güneybatı’nın en büyük trajedilerinden biri de binlerce yıldır yurt yaptıkları ata ve ana topraklarından göçertilmeleridir. 12 Eylül özellikle bu boşaltmayı özel planlamış ve uygulamıştır. Alevi Kürtler başta Maraş olmak üzere tüm Güneybatı’dan Avrupa’ya kaçırtılmıştır. Alevi olmayan Türk ve Kürt köyleri yerlerinde kalırken, Alevi Kürt köyleri tümüyle boşaltılmıştır. Böylelikle Kürdistan’ı Türkleştirme ve Kürtlerden arındırma politikasına köklü bir çözüm bulmuştur. Kuşkusuz bu sonuç Şark Islahat Planı’nın adım adım uygulanmasının sonucudur. Ancak 12 Eylül’de özel uygulandığı açıktır. 12 Eylül zaten tüm Kürdistan’ı Türkleştirme hamlesiydi. Bunu ilk kapsamlı uyguladıkları yer Dêrsim, Maraş, Malatya, Sivas ve Adıyaman olmuştur. Eğer Diyarbakır zindan direnişi ve 1984 gerilla savaşı olmasaydı aynı uygulama son süratle tüm Kürdistan için uygulanacaktı. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi direnişiyle buna dur demiştir. Bu tür değerlendirmeleri ne kadar tekrarlarsak yeridir. Çünkü “Hafıza-i beşer nisyanla maluldür” (İnsan hafızası unutma sakatıdır) derler.

Dêrsim, Maraş ve Adıyaman’daki seçimlere, özellikle yerel seçimlere bu nedenle çok önem vermek gerekiyor. Dêrsim ve Güneybatı Kürtlerini soykırıma teslim edecek miyiz, etmeyecek miyiz? Bu seçim döneminde cevap verilmesi gereken soruların başında bu gelmektedir. Örneğin Dêrsim ve Pazarcık’ı esas alalım. Bunun üzerinden değerlendirme yapalım. Dêrsim ve Maraş kültürel soykırımcılara bırakılarak teslim olunacak mı, yoksa Dêrsim ve Maraş’ı size bırakmayacağız denilecek mi? Çünkü buraları CHP ya da başka partiye bırakmak kültürel soykırım sistemine bırakmak ve teslim olmak anlamına gelir. Seyit Rıza’yı 1938’de idam edenlerin, 1978 katliamıyla Pazarcık ve Elbistan başta olmak üzere Maraş’ı boşaltanların amacına ulaşması demektir. Dêrsim’de 1938’de, Maraş’ta ise 1978’de irade kırma harekatı geliştirilmiştir. Desim’de zorla sürgünler yapılmış, Maraşlılar ise zorla kaçırtılmıştır. Hiç kimse Dêrsim’in boşaltılmasının 1938 soykırımı ile, Maraş’ın boşaltılmasının 1978 katliamıyla bağı olmadığını söyleyemez.
CHP neyin partisidir? Kürtleri Türkleştirme partisidir. Kültürel soykırımın kök partisi CHP’dir. Diğer patiler çok partili yaşamdan sonra CHP’nin kültürel soykırım politikasını devralmıştır. Çünkü bu devlet politikasıdır. Ancak bu politikaya uyanlara yaşam hakkı vardır. Buna uymayan partilere yaşam hakkı yoktur. Türkiye’nin ilk legal sol partisinin (Türkiye İşçi Partisi-TİP) Kürtlerden söz ettiği için kapatıldığı bilinmektedir.

CHP şimdi Dêrsim’de iddialıdır. Yine Pazarcık’ta yerel yönetim almak istemektedir. Eğer buraları CHP’ye teslim edersek, buraları CHP alırsa buralarda sadece bir partinin belediye başkanı seçilmeyecektir; aynı zamanda buralar kültürel soykırımcı partiye teslim edilecektir. Açıkça Kürtlüğü yok etmek isteyen soykırımcı sisteme teslim olunmuş olacaktır. Buralarda kültürel soykırımın başarılı olduğu bir daha tescillenmiş olacaktır. Bu açıdan özellikle Dêrsim ve Pazarcık bir semboldür. Buralarda BDP ya da HDP kazanırsa bu, kendi olmada ısrar olacaktır. Eğer CHP kazanırsa buralar Türkleşmeye teslim edilmiş olacaktır. Ne denirse densin, anlamı bu olacaktır. Bu açıdan buralarda CHP’ye seçim kazandırmamak çok önemlidir; varlık-yokluk mücadelesidir. Böyle ele alınırsa ciddi yaklaşılmış olur.

Dêrsim’de kim CHP’nin kazanmasına hizmet ederse o kültürel soykırımcı sisteme destek vermiş olur. Çünkü oradaki seçim sadece bir belediye başkanı seçimi değildir. Bunu oradaki tüm sol güçlerin de bilmesi gerekir. Bu açıdan tüm sol güçlerin ve BDP’nin orada ittifak yaparak CHP’ye seçim kazandırmaması gerekir. Yoksa BDP dahil tüm sol gruplar ideolojik yaklaşımlarına ve varlık gerekçelerine ters düşmüş olurlar. Belki ittifak çalışmalarında BDP’nin de, diğer grupların da hatası olabilir. Ancak Dêrsim gibi bir yerde tepkiyle yaklaşmak yanlış olur, basit yaklaşım olur. İlkeli olmak, tutarlı olmak çok önemlidir. Burada CHP’nin seçim kazanması bir İzmir, Antalya ya da başka bir yerdeki seçim kazanması gibi değildir. Dêrsim’de CHP’nin seçim kazanması, Seyit Rıza’yı idam edenlerin, Şark Islahat Planı’nın seçim kazanmasıdır. Bunu böyle anlamamak saflıktır, kendini kandırmaktır, ya da Dêrsim’in Kirmançkî ve Alevi kimliğinden vazgeçiyorum demektir.

Dêrsim’de 1938’den sonra Kürtlük bitirilirken, şimdi de Alevilik bitirilmek isteniyor. Alevilik adım adım Sünnileştiriliyor ya da Şialaştırılmak isteniyor. Cemler ve cenaze törenleri izlenildiğinde bu konuda önemli adımlar atıldığı görülmektedir.

Pazarcık somutunda Maraş’taki seçim de kültürel soykırımcı sistemle kendi kimliğini koruma arasında sürecektir. Pazarcık’ı CHP’ye teslim etmek, kediye ciğer teslim etmektir; Kürtlüğü kültürel soykırıma teslim etmektir. Bu açıdan Dêrsim seçimi gibi Pazarcık seçimi de bir onur, varlık-yokluk sorunudur. Bunu anlamamak, Alevi Kürtlerin kendi üzerlerindeki oynan oyunları ve kültürel soykırımcı politikayı anlamaması olur.

BDP Pazarcık’ta mutlaka iddialı olduğunu ortaya koymalıdır. Burada iddialı olmaktan vazgeçmişlik bitmişliktir, tükenmişliktir. Pazarcık’ta bitmişliği ve tükenmişliği oynamak iddiasız olmak, en kötü durumdur. Hem 1978 katliamı lanetlenecek, hem de onun amacı olan kültürel soykırımcı sisteme teslim olunacak!

1978’li yıllarda CHP’ye oy vermekle 2010’lu yıllarda CHP’ye oy vermek aynı şey değildir. Şu anda CHP’ye oy vermek tamamıyla soykırımcı devlete oy vermektir. Pazarcık’ta MHP ve AKP’ye oy vermekle CHP’ye oy vermek arasında fark yoktur. Hatta CHP’ye oy vermek daha tehlikelidir. Pazarcık’ta AKP ve MHP’ye karşı direnme varken CHP’ye teslim olma vardır. Direnmek mi iyidir, yoksa teslim olmak mı? Tabii ki direnmek!

CHP’ye oy vermezseniz AKP ya da MHP kazanır demek kadar kötü bir şey yoktur. Zaten hep böyle denilerek bu düzen partilerine bir alternatif yaratılmamıştır. Bu tam bir tuzaktır. Bu tuzaktan kurtulmadıkça ne Aleviler, ne Kürtler, ne emekçiler özgür ve demokratik yaşama kavuşabilirler. Yıllardır AKP bize oy vermezseniz CHP, CHP bize oy vermezseniz AKP kazanır demiştir. Daha önceki yıllarda da benzer söylemle halkın oyları iki partiye yönlendirilmiştir. Bu nedenle düzen partilerinin biri iktidar, biri muhalefet olmaktadır. CHP AKP’yi iktidar yapmakta, AKP de CHP’yi muhalefet yapmaktadır. İkisinin varlığı da birbirine bağlıdır. Böylece her ikisinin de “Çanına ot tıkayacak” demokratik alternatif ortaya çıkmamaktadır.

CHP döneminde belediyeler yolsuzluk ve hırsızlıkta ileri gittiği için Erbakan’ın Refah Partisi tüm belediyeleri kazanmıştır. Hatta Tayyip Erdoğan CHP zihniyetindeki belediyelerin yolsuzlukları üzerinden İstanbul belediye başkanı olmuştur. CHP belediyeleri kazandığı her yerde 15-20 yandaşını zengin etmekten, birkaç yüz yandaşını işe almaktan başka bir şey yapmayacaktır. “Biz yemesek onlar yiyecek” ya da “Onlar şimdiye kadar yedi, biraz da biz yiyelim” diyecektir. CHP belediyeciliği bundan farklı olmayacaktır.
CHP’nin rantçı karakteri Dêrsim ve Pazarcık’ta hafif kalır. Çünkü Dêrsim’de ve Pazarcık’ta rant ve yolsuzluktan öte kötü bir rol oynayacaklardır. Kültürel soykırımcı sistemin başarı sembolleri olarak buralarda belediye başkanlığı yapacaklardır. Onların belediye başkanlığı ortamında kültürel soykırım daha da geliştirilecektir. Bu açıdan CHP’ye oy vermek amiyane deyimle celladına oy vermektir.

Şu da bilinmeli ki, Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına, Kürtleri ve Alevileri aldatıp kültürel soykırım potasında eritmek için getirilmiştir. Alevi Kürtler “Bizden biri başkan oluyor” diyerek CHP’ye oy verecek, böylece başta Dêrsim olmak üzere Aleviler kültürel soykırım potasına sokulup burada eritilecektir. Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına getirilmesinin esas nedeni budur. Yoksa Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirmezlerdi.

EN SON EKLENENLER