Devletin İmralı itirafı: İngiliz istihbaratı da geldi

Hücresinin değiştirildiği gün olan 17 Kasım’ı “darbe” olarak tanımlayan Öcalan’dan 14 aydır haber alınamıyor. Bu girişimi CPT ve AİHM’e bağlayan Öcalan’la yıllar sonra görüşen devlet yetkilileri İmralı’nın sadece Türkiye tarafından yönetilmediğini itiraf etti.

PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan, kardeşi Mehmet Öcalan’la 11 Eylül 2016 tarihinde yaptığı görüşmeden sonra haber alınmazken, 18 yıllık tecrit de gittikçe mutlak ve katı bir hal alıyor. Öcalan’ın daha önce İmralı’da yaşadığı birçok olay bugün yaşadıklarına da ışık tutuyor. 18 yıldır İmralı Adası’nda saç kazıtmaktan zehirlenmeye, saldırıya uğramaktan tehdit edilmeye kadar birçok saldırı yaşayan Öcalan’ın yaşadığı en önemli saldırılardan biri de 17 Kasım 2009 tarihinde kaldığı odasının değiştirilerek hücreye alınması olayı oldu. Öcalan, 12 metrekarelik odaya alınmasını daha sonra yaptığı pek çok değerlendirmede kendisine yönelik “öldürme” girişimi olarak nitelendirmişti.
‘17 KASIM BİR DARBEDİR’
Öcalan 29 Kasım 2009 tarihinde avukatlarıyla yaptığı görüşmede, bu girişimi şöyle nitelendiriyordu: “Buraya 17 Kasım’da getirildim. Bu bir darbedir. Ben buraya getirilmemi darbe olarak değerlendiriyorum, 17 Kasım darbesi olarak tanımlıyorum. Benim buraya getirilmem ve bu koşullar altında tutulmamın esas sorumlusu Türkiye değildir. Herkesin bu durumu böyle anlaması gerekiyor. Bu işin arkasında İngiltere, Amerika, İsrail ve AB vardır. Bir de Yunanistan devletinin haince dostluğumuzu kullanarak bizi satması var. Zaten beni buraya getiren ABD’dir. ABD’nin bir görevlisi, beni buraya kadar getirip Türkiye’ye teslim etti. Burada Türkiye’ye verilen görev ise benim gardiyanlığımı yapmak, bana bekçilik etmek olarak belirlenmiştir.”
KCK OPERASYONLARI SONRASI…
Öcalan’ın hücresinin değiştirilmesi de birbiriyle bağlantılı bazı gelişmelerden sonra gelişti. Öcalan’a yönelik bu adım, 14 Nisan 2009 yılında Cemaat ve AKP’nin ortaklaşmasıyla birlikte gerçekleştirilen ve sonraki yıllarda 10 bin Kürt siyasetçinin tutuklanmasına neden olan KCK operasyonlarından sonra gerçekleşti. Öcalan’ın yaşananlardan CPT, AİHM ve Avrupalı güçleri sorumlu tutmasını doğrulayacak pek çok gelişme ortaya çıktı. Yine bu gelişmeden iki yıl önce de CPT İmralı’yı ziyaret etmiş ve bir rapor açıklamıştı. Öcalan’ın odasının değiştirilmesini isteyen CPT, Öcalan’ın hücreye alınmasından kısa süre sonra 26-27 Ocak 2010 yılında yaptığı İmralı ziyaretiyle ilgili yeni bir rapor yayınladı. CPT, Öcalan’ın hücreye alınmasına onay vererek açıkladığı raporunda, Öcalan’ın koşullarının “uluslararası standartlara uygun olduğu ve tecrit iddialarının doğru olmadığı” iddialarında bulundu. Öcalan’ın “kendisine yönelik öldürme girişimi” olarak nitelendirdiği bu durumu CPT, “bazı aksaklıkların net olarak giderildiğine” delil olarak sayıyordu.
Öcalan, bu gelişmeyi 29 Kasım 2009 tarihinde avukatlarına yaptığı açıklamada bu girişimin CPT ve AİHM sorumluluğunda gerçekleştirdiğini belirterek, şunları söylemişti: “Yeni cezaevini CPT, AİHM önerdi. Bu, aynı zamanda onların projesidir. Benim burada bu koşullarda, bu şekilde tutulmamda onların da sorumluluğu var. Burası onların bir projesidir. Zaten ben CPT’ye, AİHM’e buradaki koşullarım hakkında hazırladığım raporu gönderdim. Bu raporda buradaki koşullarımın düzeltilmesi gerektiğini belirttim. Buna karşı onlara bu sorumlulukları hatırlatılmalıdır, CPT ve AİHM’e, ‘bu durumdan siz sorumlusunuz, sorumluluğunuzu yerine getirin’, güvence altına aldığınız hakları koruyun dedim. CPT kendisi daha önce geldi, incelemelerde bulundu. F Tipine nakledilmem gerektiğini ve F-Tipi cezaevi inşaatının yapılması ve F-Tipi koşulların yaratılmasını CPT söyledi, raporlarında var. Bütün bunları CPT istedi. Bana da buradaki koşullarımın eskisine göre daha iyi olacağını belirttiler ama hiç biri olmadı. Koşullarım daha da kötüye gitti. Buraya gelip kendi yarattıkları eserlerini görmeliler. Bizi kandıramazlar, kandırmaya çalışmasınlar.”
CPT’NİN OLURUYLA TECRİT DERİNLEŞTİRİLDİ
CPT’nin bu “her şey daha iyi” açıklamasından bir yıl sonra İmralı’daki tecrit katılaştırıldı. 2011 tarihinden itibaren Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesine de izin verilmedi. Üstelik Öcalan’ın avukatlarının bir kısmı da KCK operasyonları kapsamında tutuklanmıştı. Fakat o dönem CPT’nin oluruyla katılaştırılan tecrit, tutukluların yaptığı açlık greviyle kırıldı ve çözüm sürecinin de yolu açılmış oldu.
KOŞULLARDA KISMİ DEĞİŞİKLİK
Bu süreçle birlikte Öcalan’ın koşullarında küçük kimi değişiklikler yaşandı. Oraya PKK davasından yargılanan başka tutukluların da gönderilmesi yapılan en önemli değişikliklerden biri oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2014 yılında yaptığı bir değerlendirmede, İmralı’daki kimi küçük değişiklerin yaşanmasını, “Bu insani şartların iyileştirilmesine yönelik yapılması gereken her şeyi bu devlet yapmıştır. Bundan daha ilerisi zaten olamaz” ifadelerini kullanmıştı.
İMRALI’DA YAŞANANLAR TÜRKİYE’NİN İNİSİYATİFİNDE DEĞİL
Ayrıca İmralı’da yaşanan bu gelişmelerin sadece Türkiye’nin inisiyatifinde gelişmediğine ilişkin kimi itiraflar, çözüm süreci görüşmelerinde bizzat devlet adına görüşmeler katılan yetkililer tarafından dile getirilmişti. 27 Şubat 2015 tarihinde İmralı’da devlet heyetiyle yapılan görüşmelerde İmralı’da başka istihbarat örgütlerinin olduğuna ilişkin itiraf şu sözlerle dile getirilmişti:
“Öcalan: Benim için kaçacak diyorlar. Ben burada kalırım, Türkiye’den çıkmam, kovsalar da kalırım, onları çıkarırım.
KGM: Burası sizin toprağınız, ülkeniz, kimsenin haddi değil kovmak.
A. Öcalan: Bazı şeyleri aşmamız lazım. İşte burada benim için bin kişiyi tutuyorlar. Burada geçmişte de özel harp uzmanları vardı. E… Bey (muhtemelen Emre Taner’den bahsediyor) en son gelmeden önce bir ekip geldi. Benim mektuplarım vardı. İple bağlamıştım. Böyle bir yüzüme bakıyorlar, bir zarflara bakıyorlardı. Sonra mektupların iplerini koparıp mektupları dağıttılar. Mektuplarımı darmadağın ettiler. Ben de onları öylece izledim. Bir tepki gösterdim. Tam giderken birisi dönüp bana ‘Unutma, yüz elli metre ötendeyiz’ dedi. Hiç unutmam, şimdi bile burada olabilirler. Beni öldürebilirler ya da ben ölebilirim. Bunun korkunç sonuçları ortaya çıkar.
LEYLA ZANA ADINA MEKTUP GÖNDERDİLER
İkinci önemli olay Leyla’ya ait olduğu söylenen bir mektuptu. Silahların devrinin kapandığını söylüyordu. O dönem Leyla’ya çok öfkelenmiştim. Sonra geldiğinde ona sordum. Benim öyle bir mektuptan haberim yok dedi. Belli ki birileri yazmıştı. Üçüncü önemli bir olay vardı. Yine buradaki görevlilerden biri gelmişti. Özellikle iki eliyle kemerini tutarak bana mesaj vermek istiyordu. Kemerine baktım. Yahudi yıldızı, Davut yıldızı parlıyordu. O da dakikalarca öyle bekliyordu. Benim ısrarla mesajı almamı istemişti. Bana ‘Ben Mossad’ım, buradayım’, bunu hissettirmek istemişti. Yani buraya Mossad bile girmiştir.
İNGİLİZ İSTİHBARATI GELDİ İTİRAFI
Devlet Yetkilisi: Hatta buraya İngiliz istihbaratı da gelmişti.
A. Öcalan: Evet. O Avrupa’dan gelen heyet içinde varlardı.
Devlet Yetkilisi: Gelen iki avukat İngiliz istihbaratı adına gelmişti.”
MA

EN SON EKLENENLER