İşçilerin örgütlenme hakkı 3 ay ertelendi

Covid-19 virüsü (Koronavirüs) ile mücadele döneminde geçen torba yasa İş Kanunu’nda belli değişiklikler getirdi. Hükümet bunu ‘3 ay işte çıkarmalar yasaklandı’ diye duyursa da işçilerin başta sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi (TİS) hakları ellerinden alınırken; ücretsiz iznin patronun ‘gerekçe göstermeksizin’ kullanacağı bir silaha dönüşüyor. İşsizlik fonu ile ilgili düzenlemeler, İŞKUR’dan daha az ay ve para ödeneği alma gibi uygulamalar getirecek.

DİSK Gıda- İş Avukatı Ahmet Ergin’le düzenlemenin işçiler açısından sonuçlarını konuştuk.

Yeni ekonomik paket ücretsiz izin yasallaştırıldı. Ücretsiz izin ne anlama geliyor ve bu ileride çalışanlar için ne neler getirecek?

Ücretsiz izin, işçinin çalışmadığı, işverenin de ücret ve prim ödeme borcunun bulunmadığı, iş sözleşmenin askıda olduğu dönemdir. Covid-19 pandemisiyle birlikte ekonomik önlemler paketine ilişkin torba kanundan önce dahi çalışma yaşamında ücretsiz izin kavramı sıkça kullanılır olmuştu. Ancak torba kanun yasalaşmadan önce İş Kanunu’nda ücretsiz izinle ilgili doğrudan bir düzenleme yoktu.

Yasada sadece işçinin ücretsiz izin isteme hakkının bulunduğu ve işverenin de kabul etmek zorunda olduğu istisnai durumlar vardı. Bunlar “Yıllık izinde kullanılan ücretsiz yol izni”, “ücretsiz analık izni” ve “mazeret izinleri” şeklinde.

Peki, şimdi nasıl bir değişikliğe gidildi?

7244 sayılı yasayla İş Kanunu’nda değişiklik yapılmadan önce işveren de tek yanlı olarak işçiyi ücretsiz izne çıkaramazdı. Mutlaka işçinin yazılı onayını almak zorundaydı. Ancak 7244 sayılı kanunla İş Kanunu’na geçici 10. Madde eklendi ve işverenlere işçileri tek yanlı olarak ücretsiz izne çıkarma hakkı getirildi. Bu düzenleme ile 3 aylık süre ile sınırlanmış olsa da (Cumhurbaşkanı bu süreyi 6 aya kadar uzatabilir) işverenin tek yanlı ücretsiz izne çıkarma hakkı İş Kanunu’na adeta bir “Truva Atı” olarak girdi.

Üstelik bu hak tek taraflı bir hak. Yani mesela kronik rahatsızlığı bulunanlarla veya yaşlı kişilerle aynı evi paylaşan bir işçi, “salgın nedeniyle risk almak istemiyorum, ücretsiz izne ayrılacağım” diyemeyecek, bunun için işverenin onayı gerekecek. İşveren ise gerekçe bile göstermeden işçiyi ücretsiz izne çıkarabilecek. Düzenleme bir kez daha gösterdi ki kapitalist sistemde işçinin bir bakıma herhangi bir makineden, üretim aracından farkı yok. İşe yaramadığında kaldırılıp atılabiliyor.

Pandemi ile dünya ölçeğinde büyük bir ekonomik krize girildiği açık. Bu krizden, yükü emekçilerin sırtına yıkarak çıkmak isteyecek olan kapitalistler, ücretsiz izin düzenlemesini kalıcılaştırmak isteyecektir. İşçi sınıfının ve sendikaların birincil görevinden birisi ücretsiz iznin kalıcı olmasını engellemek olmalıdır.

Bu düzenlemenin en çok da işsizlik fonundaki ödemeyi azaltmak için yapıldığına dair eleştiriler var. Bu koşullarda işsizlik fonu düzenlemeye göre nasıl ödenecek, normalde nasıldı?

Bu eleştiriler haklı eleştiriler. Çünkü 3 aya kadar ücretsiz izne ayrılan işçilere İŞKUR’dan günlük 39,24 TL, aylık damga vergisi kesintisinden sonra 1.168,00 TL destek ödemesi yapılacak. İşçinin bu para ile nasıl 1 ay geçineceğini değil, sadece karnını nasıl doyuracağını sorarak şu konuya da dikkat çekmek istiyorum. Aynı iş yeri kısa çalışma ödeneğine başvurmuş olsa, son 3 yıl içinde 450 gün primi ödenen ve son 60 gün sigortalı olan asgari ücretli işçi aylık 1.752,40 TL alacaktı.

Kısa çalışma ödeneği tutarı işçinin aldığı ücrete göre 4.380,99 TL’ye kadar olabilmektedir. Yine işçi ücretsiz izne ayrılmak yerine işten çıkartılsaydı son 12 aylık prim ortalamasının yüzde 40’ı kadar işsizlik ödeneği alacaktı. Bu tutarın alt sınırı yine net 1.168,00 TL’dir. Yani asgari ücretle çalışıp hiç fazla mesai yapmayan bir işçi yine 1.168,00 TL alacaktır. Ancak ücreti yüksek olan işçilerin alacağı ödenek 2.336,00 TL’ye kadar çıkabilecektir. Dolayısıyla her koşulda fondan daha az para çıkacağı kesin.

Bu üç ay sonunda işsiz kalındığında işsizlik fonu ödemelerini etkileyecek mi?

Her ne kadar ücretsiz izin desteğinin işsizlik ödeneğinden mahsubuna dair bir düzenleme olmasa da sonrasında işsiz kalan işçi mevzuat gereği daha az süreyle işsizlik ödeneği alabilecek. Çünkü son üç yıl içinde:

* 600 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olanlara 180 gün,

* 900 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olanlara 240 gün,

* 1080 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olanlara 300 gün süre ile işsizlik ödeneği verilir. 3 ay primi yatmayan işçinin, 3 yıl içerisinde işten çıkarılması halinde 300 gün yani 10 ay işsizlik ödeneği alması da imkansız hale gelecek, en fazla 8 ay bu ödeneği alabilecektir.

Ayrıca eklemeliyim ki ücretsiz izin desteği ödemesinin kaynağı İşsizlik Fonudur. İşin özü, işçilerin birikimleri ile oluşturulan İşsizlik Fonu, işverenlerin hizmetine sunulmuştur ve fon işçilerin ileride alacağı ödenek mahsup edilmek suretiyle şimdi kullanılmaktadır.

İşten atılmalar 3 ay yasaklandı diye açıklandı yasada ama aynı tasarıda sendikal haklara dair de ciddi sıkıntılar bulunuyor? Bunlar neler?

Öncelikle şunu söyleyeyim. İşten çıkarmalar yasaklanmadı. Üç ay süre için İş Kanunu’nun 25/II maddesinde yer alan “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller” dışında işten çıkarma ertelenmiştir. “Ücretsiz izin süresi” tamamlandıktan sonra işçi çıkarmayı yasaklayan hiçbir düzenleme yok. Bu nedenle işverenlerin, 3 aylık süre biter bitmez, hemen ertesi gün diledikleri kadar işçi çıkartmalarına olanak tanınmıştır.

Ayrıca işverenlerin 25/II’e girmeyen durumlarda dahi, tek yanlı olarak düzenledikleri işten ayrılış bildirgelerinde 29 no’lu kodu seçmelerinin ve işçi çıkarmalarının önünde de bir engel bulunmamakta. Bu nedenlerle, işçi çıkarmanın yasaklanması söz konusu değildir.

Sendikal haklara gelince, Çalışma Bakanlığı 24 Mart 2020 tarihinde bir genelge yayınlayarak “yetki tespiti, yetki belgesi verilmesi, arabulucu ataması, arabulucu uyuşmazlık tutanağının tebliği, grev oylaması gibi kendisinin başlattığı ya da yürüttüğü işlemlerin” 3 ay süreyle yapılmayacağını ilan ederek resmi sendikal faaliyetleri durdurmuştu.

Bu düzenleme ekonomik önlemler paketine ilişkin yasa teklifinde de yer almış ve “toplu iş sözleşmelerinin yapılması, toplu iş uyuşmazlıklarının çözümü ile grev ve lokavta ilişkin sürelerin 3 ay süreyle durdurulacağı” öngörülmüştür. Yasa teklifinde yer alan “durdurma” ibaresi, muhalefetin ve sendikaların çabasıyla Plan ve Bütçe Komisyonu’nda “uzatılma” şeklinde değiştirildi. Ancak teklifte yer almayan “yetki tespitlerinin verilmesi” ibaresi komisyonda iktidar tarafından yasaya eklendi. Böylece işçilerin toplu iş sözleşmesi ve grev hakkına ilişkin hak kaybı kısmen engellendi ancak örgütlenme hakkı en az 3 ay süreyle durdurulmuş oldu.

Bu tam olarak ne anlama geliyor?

Herhangi bir işyerinde işçiler sendikaya üye olsalar ve gerekli çoğunluğu da sağlasalar dahi bakanlık işçilerin üye olduğu sendikaya, bu işçileri işyerinde temsil edebilmesi ve TİS yapabilmesi için 3 ay süreyle yetki vermeyecek.

Halihazırda yürürlükteki TİS’in uygulandığı ve yetkili sendikanın olduğu bir işyerinde de sendika hakkı ihlal edilmekte. Çünkü yasaya göre, TİS süresinin sona ermesine 120 gün veya daha az süre kaldığında yetki tespiti istenir ve yeni toplu sözleşme için süreç başlar. Şimdi TİS süresi dolmak üzere olan işyerlerinde yetki tespiti başvuruları 3 ay süreyle bekletilecektir. Yasa sayesinde KHK ile kadroya geçen ve 30 Haziran’da TİS süresi sona erecek işçiler başta olmak üzere, yüz binlerce işçi, mevcut ücretleriyle aylarca çalışmaya devam etmek zorunda kalmaktadır.

Hatta iş yerinde yetkili sendika olmamasını fırsat bilen işveren, sendikal örgütlenmeyi zayıflatacak hamleler yapabilecek, öncü işçiler başta olmak üzere sendikalı işçileri İş Kanunu 25/II’ye göre işten çıkartabilecektir. Bu yasa ile uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan Anayasal bir hak, “sendika hakkı” çiğnenmiştir.

 

 

EN SON EKLENENLER