Îwko Yaşamını Yitirdi

Firaz Baran/Leverkusen

Sanatçı Îwko (Kakî Îw-Îwkî Kor) akciğer yetmezliğinden Maraş’ta yaşamını yitirdi. 1932’de Pazarcık’ın Gonîg köyünde doğan Îwko 83 yaşındaydı.

Îwko, 1952’den bu yana sazı ile yasaklı bir dili (Kürdçe) ve inancı (Alevilik) taşıdı.

Yöre kültürümüzü ve inancımızın tınılarını hafızası, sesi ve sazıyla yaşattı.

Îwko, kendi eserleri dışında Xazal, Mamî Alan ve Delal gibi Kürd destanlarını ve Fuzûlî, Nâbî ve Pir Sultan gibi büyük Pir-Zakirlerin deyişlerini Pazarcık ve Elbistan’da yaşatan 20. yüzyılın en önemli yöre ozanlarından biri oldu. Yazı ve kayıt yasak olduğu için kuşaktan kuşağa sözlü aktarım vardı ve bunu Îwko başardı.

Gözlerini ve Babasını İki Yaşında Kaybetti

Îwko, 1932’de Pazarcık’ın Dî Sare (Gonîg-Gûndî Oxon-Bozlar) köyünde doğdu. Babası Sînamîllî aşiretinin son lideri Xalîl (Halil) Ağa, annesi de Fotkê Baktêş’tir. Ailenin iki çocuğu olmuştur. Biri Îwko, diğeri de Aşkê Xalle’dir.

Îwko, gözleri görmeyen bir sanatçı… Gözlerini nasıl kaybettiğini şöyle anlatmıştı: „1 yaşındayken çiçek hastalığına yakalandım. Yanlış tedaviler de yapıldı ve gözlerimi kaybettim.“

„Okusaydım İlim Sahibi Olurdum“

Îwko, bugün elindeki saz ve yüreğinden akıp gelen şarkılarıyla tanınıyor. Ama O, Şahturna gibi henüz çocuk yaşta sazı öğrenmiyor. Sazı ilk olarak 20 yaşında eline alıyor: „Cura çalan bir dayım vardı. (Îsmoylî Baktêş) Birgün, ‘Dayı bana göster’ dedim. Parmaklarımı perdenin üstüne verdi. Sesleri biraz tanıttı. 1 senede kendi kendime öğrendim. O zaman bugünkü gibi kurslar yoktu.“

Îwko ile sanat geçmişi hakkında konuşuyoruz. „Şah Hatayi, Genç Abdal, Harabi, Fuzûlî ve Pir Sultan’ın şarkılarını söylediğini“ ve kuşaktan kuşağa aktarılan bu şarkıları söyleyerek bir görevi de yerine getirdiğini belirtmişti.

Anılar

Îwko’nun hayatı üzerine çocuklarıyla, arkadaşı Mehmet Kısıkyol ve akrabası Miçî Molê Kile (Ercoşman) ile görüştük. Anlatılan anılar, ozanımızı daha yakından tanımamıza vesile olacaktır.

Halil Çatalgöz (Oğlu): „Îwko’nun sesini kaydedeyim Allah canımı alsın“

Babam Xazal, Mamî Alan ve Delal gibi çok uzun destanları ezbere bilir. Bu destanlar saatlerce sürer. Öyle güçlü bir hafızası var. Babamın gözleri hiçbir zaman ev içinde sorun olmadı. Gece gündüz yalnız başına gezerdi. Köyde 10 traktör vardı. Hangisi kimin bilirdi. Ben tarlaya giderdim. Bazen geç dönerdim. Geldiğimde bakardım ki babam kalkmış beni bekliyor. „Kako niye uyumadın“ dediğimde, „Motorun sesini duydum, seni karşılamak için kalktım“ derdi.

Babam sevilen sayılan bir ozandı. Birgün Yılanovası’na gittik. 12 yaşındaydım. Kart Mehmet adında zengin bir adam vardı. Çocuklarını sünnet ediyordu. Bir gom vardı. Babam sazı eline aldı. Elektronik bir sazdı. Duyan geldi. 1500 kişi toplandı. Gom neredeyse çökecekti. Öyle bir saz çaldı ki… Zaten babamın perde tutuşuna herkes hayrandı. Özellikle de Mahsuni… „İbo baba, senin gibi saz çalayım, başka bir şey istemiyorum“ derdi.

Eskiden otobüslerin üstüne megafon koyarlardı. Teyp çaldığı zaman etrafta duyuluyordu. Bizim köyde Bozlar-Pazarcık otobüsü vardı. Korço gilin otobüsü… Babamın kasetini çalıyorlardı. Otobüsün geldiğini o müzikten anlardık.

Bizim köyde Hûsoyî Fîne ve Salmonî Cido Almanya’dan izine gelmişlerdi. Teyp getirmişlerdi. Hûsoyî Fîne, „Îwko’nun sesini ben de kaydetsem de Allah canımı alsa“ demiş.

Babam doğru bir adamdır. Yalanı yoktur. Açık sözlüdür. Cemaat adamıdır. Herkes kendisini sever. Babam, Deniz Gezmiş asıldığı zaman çok üzüldü. O zaman radyoyu kulağından ayırmadı. İsyan etti. „O çocuklar ne yaptı? Karanlıktan ne zaman kurtulacaksınız? Deniz gibi bir adam bir daha gelir mi“ dedi. Sonra bir kardeşim oldu. Adını Deniz koydu.

Ayşe (Kızı): „Bizi sazla uyuturdu“

6 kardeşiz. Halil, Arzu, Asef, Ayşe, Fatma ve Deniz. Babamın 15 tane de torunu var. Annemin adı da Donê Kûlle’dir.

Babamın hisleri çok güçlüdür. Sen telefonla konuştun. 5 sene sonra yanına git, seni tanır.

Babam, sazına çok titizdi. O her şeyiydi… Eviydi, piriydi. Kılıfına koyar, kilitler ve dolaba koyardı. Üstüne dolabı da kilitlerdi. (Gülüyoruz) Sazı bir evladı gibiydi. Yalnız olduğu zaman beste yapar, teybe kaydeder, tekrar dinler ve hatalarını çıkarırdı.

Babama kitapları ben okurdum. „Kızım kitabı getir, bana deyiş oku“ derdi. Çocuklarına çok bağlıydı ama göstermezdi. Bizi korurdu. Geceleri bizi sazla uyuturdu. Onun için şimdi sazın teline vurulduğu zaman etkilenirim.

Annem de heykeli dikilecek bir kadındır. Babama bir çocuğu gibi bakar. Babam da titizdir. Annemi yormaz. Örneğin kendi kendine traş olur. Hatasız yapar. Kulaklarının içini bile alır. „Akıl baştadır, marifet de eldedir“ derdi.

Çocukluğumda hatırladığım bir konu da Kürdçe radyodur. Irak radyosunda Meryemxan’ı dinlerdi.

Deniz (Oğlu): Hayattan Kopuk Yaşamadı

Biz geçimimizi tarım ve hayvancılık yaparak sağlardık. Yazları çok sıcak olduğu için yaylaya giderdik. Bizim yayla yolunu babam bana öğretti. Tek tek mevkileri tanıyordu. Onların hikayelerini de anlatıyordu. „Oğlum burası Dilovî Qalmêx’tir“, “Burası Sarasot’tur“ diyor ve o yeri tanıtıyordu.

Buğday, pirinç, pancar, domates, fasulye, patlıcan, kabak, biber, nohut ekeriz. Babam hangi tarlaya ne ekileceğini söyler. Yine bağımız ve kavaklarımız da var. Onlara nasıl bakacağımızı anlatır. Yani babam gözleri öyle olduğu veya ozan olduğu için hayattan kopuk yaşamadı.

Babamı düğünlere veya özel olarak misafirliğe çağırırlardı. Bazen babam bir hafta gelmezdi. Babam saatleri, güzel tespihleri, sohbeti ve şakayı sever. Hatalarını direk sana söyler. Biz babama „Kako“ diye hitap ederiz, anneme de „Donê“ deriz. Annem de babam da çocuklarına karşı arkadaş gibidir. Annemi de sevmeyen yoktur. Bizim köy 560 hanedir, herkes sever. Herkesin dileğini yapar.

Babamın en ilginç özelliklerinden biri saatin kaç olduğunu bilmesi, seslerden ne olduğunu çıkarmasıdır. Babama saati sor, kesinlikle en fazla 3 dakika şaşırır.

Babamla yaylaya gidiyorduk. Bir ağaç önündeydi. Ben söylemeye geciktim. Tam „ağacın dalı başına değecek“ diye düşünürken babam başını eğdi. Gölgesi gözüne vurmuş.

Babama ait komik hikayeler de çoktur. Örneğin bizim köyde Hisko ve Qorçon adında gözleri görmeyen iki amca vardı. Bizde oturuyorlardı. Gece saat epey ilerledi. „Bizi kim götürecek“ dediler. Babam da ikisinin kolunu tuttu ve götürdü.

Babam, bol et yerse, güzel ortam oldumu içer ve söyler. En sevdiği yemek içli köftedir. Tafoşî’yi de çok sever.

Mamkî Olkî Canke -Mehmet Kısıkyol, Maraşlı- (Arkadaşı): „Îwko Görüyor“

Îwko ile çok anılarım var. Hangi birini anlatayım… Size hem normal yaşamdan, hem de sanat yaşamından anılar anlatacağım.

Televizyon daha dün açıldı. Eskiden Pazarcık’ın televizyonu Îwko’ydu. O çalar, o söylerdi. Ben ona İbik diyorum. Tam neşesini buldumu sabaha kadar söyler. Herkesi coşturur. Deyişlerin hepsini bilir. „Goçar“ adlı bir şarkısı var. Kızı evinden kaldırır, yaylaya kadar götürür. Çok uzun bir şarkıdır. İbik’in olmadığı düğün olmazdı. Masası, köşesi her zaman hazır tutulurdu.

Gözleri görmüyor ama yolda birlikte yürüdüğü insana hiç sıkıntı vermez. Köyde gülle oynanır. İbik, gülle taşı yapardı ve müthiş oynardı. Gülleleri birbirine vururduk, sesten nerede olduğunu çıkarırdı.

Birgün Papazlara gidecektik. Orada bir pınar vardı ama kurumuştu. Sopasını oraya vurdu, „Kurumuş“ dedi. Dilova Hacî Çopkî var. Orayı da geçince taşların arasında bir çeşme daha vardı. Hemen, „Hala bisakina. Konyê Base e la vira“ dedi. („Hele dur, Base Kuyusu burada“) Bir yerde de önde ağaç vardı. „Önde ağaç var. Beni yukarıdan götür“ dedi.

Eskiden keyfine düşkündü. 12’ye kadar uyuyordu. Elleriyle saçını yukarı doğru tarak gibi tarar. Kahvaltı etmez. Direk üç kişinin yemeğini yer.

Mızrap kullanmaz. Şelpe çalar. Mahsuni, büyük bir ozandır. İbik’e büyük değer verirdi. Ona, „İbo baba“ diye seslenirdi. Mahsuni’yle de çok anıları vardır. Birgün Mahsuni bizi davet etti. O zaman evi Antep’teydi. Gittik. Mahsuni üç tane saz getirdi, İbik beğenmedi. Dördüncü sazı beğendi. Sonra saatlerce karşılıklı söylediler. Mahsuni, çocuk gibi hizmet ediyordu. Misafirperverdi. Büyük ozan ama mütevazıydı. Sabaha kadar İbik ile mazilerini anlattılar. Sonra Elif Ana’nın yanına gittik. Ovada duyan herkes gelmişti. İbik fitil gibi çaldı.

Mista Kor ile de anıları çoktur. Komik anıları da vardır. İbik, 1978’de birgün onların köyüne gidiyor. Sazı istiyor, Misto vermiyor. „Senin beynin kapalı“ diyor. Kavga ediyorlar. İbik, „Boynunu ver sana göstereyim“ diyor. İkisi de babayiğittir. Hoşsohbetin yanında böyle acı tatlı olaylar da yaşandı.

İbik’in önemli bir özelliği de hayvanlarına bakmasıdır. Onları yemler, tımar eder. Bir de kötü hayvanı sevmezdi. Katırı, köpeği, ineği herkesinkinden iyi olacak. Öyle yaklaşırdı. Ayrıca İbik, insanı sesinden, elinden tanır. Kısa mı, uzun mu, zayıf mı çıkarır.

İyi rakı içerdi. 6 su bardağı rakıyı üstüste içtiğini bilirim. Ama yanında kebap olacak. Kebap olmasa öldür yine içmez. İbik’in midesini maalesef ben bozdum. 25 sene önce sabah aç karına şarapla rakıyı karıştırdım. Cimfiş diyorlar ona… Verdim, midesi bozuldu. Ondan beri içmiyor.

Bir özelliği de hemen bir beste yapabilecek kapasitede olmasıdır. Bazı kadınlar çocukları genç yaşta öldüğü zaman gidip derdi ki „Îwko, oğlumun üzerine bir şarkı yaz.“

İbik, geçen yıl Avrupa’ya geldi. Burada insanlarımızın durumunu beğenmedi. Üzüldü. Ona karşı bir saygısızlık mı oldu? Hayır. Ama gurbetin bizi köklerden giderek uzaklaştırdığını söyledi. Bir sözü hiç aklımdan çıkmıyor. „Böyle giderse Avrupa çocukları öldürür. Eriyip gidecekler.“

Sözlerimi noktalarken 50 yıldan fazla bir zamandan bu yana kültürümüze hizmet eden İbik’e tekrardan teşekürlerimi sunuyorum. Îwko, bizim büyük bir değerimizdir. Başka milletler gözü görmeyen şairlerine, ozanlarına büyük önem verirler. Bizim de Îwko’muz, Misto’muz var. Biz de onların layık olduğu büyük değeri vermeliyiz.

Elif Kısıkyol (Akrabası): Hisleri Güçlüdür

İbrahim dayının hisleri çok güçlüdür. Birgün katırla yayladan geliyoruz. Konî Hûrkon‘u bildi. Kavirî Rinde‘yi bildi. Çok şaşırmıştım. O zaman oğlum Tahir bebekti. Kucağıma almıştım. Kavirî Rinde’ye gelmeden bana, „Elif burada dikkat et. Kaygandır, Tahir’i düşürme“ dedi. „Dayı, nasıl bildin“ dedim. „Elif, benim hislerim güçlü“ dedi.

Miçî Molê Kile (Ercoşman)

İbrahim amcanın gözleri üzerine çok hikaye vardır. Bunlardan bazılarını anlatayım. Bozlar’da iki köpek kavga etti. „Sayî molê Olkê kudik gerkir“ dedi. (Olko gilin köpeği diğeri köpeği yıktı) Biz, „İbrahim amca sen görüyorsun“ dedik.

Eşi Döne yardımseverdir. Bütün köy onu sever. Birgün buğday verirken „20 ölçek oldu“ demiş. İbrahim amca, „Döne, 22 ölçek oldu“ dedi. Sesten anlamış. Millet de güldü.

Sazını yatırarak çalar. İki tırnağı her zaman uzundur. Onları mızrap olarak kullanır. TRT, 1969’da mektup gönderdi. Gitmedi.

1975’te Mahsuni Bozlar’a geldi. Millet toplandı. Mahsuni, „Ustam varken saz çalamam“ dedi. İbrahim amcanın perde tutuşunu çok beğeniyordu. „Bu perde tutuşuna aklım ermedi“ demişti.

EN SON EKLENENLER