Kefen giymek ve Erdoğan’ın kıyameti

Zorluklarla, acılar ve kahırlarla yaşanıyor, günler. Özgürlük için zafere giden yolun en engebeli, en zorlu etabında geçilmektedir. Kimsenin ne geriye dönüp bakacak, ne de acılarını yaşayabilecek vakti var. Acısı olanı da, yaralı olanı da, kahır çekeni de, gelecek güzel günlerin heyecanıyla yürümektedir özgürlüğe. Göğü fehtetmenin azmi ve kararlığı yüklenmiş ufka kilitlenmiş keskin bakışlara. Durmak
düşmektir, kaybetmektir, diye cesaret veriyor herkes yanındakine.

Zafer yaratmaya mahkum günler yaşanıyor. Umut ve inançla büyütülüyor, direniş. Derin yaraları var, herkesin. Büyük kahırlarla demlendi halkların hayatı. İnsanların bir yanı çekilen acı ve zorluklarla bitap düşerken, diğer yanı, umudun diriliğini, coşkusunu taşımaktadır, sessiz, acılı yüreklere. Her engel aşılırken gencecik bedenler düşüyor toprağa. Her toprağa düşen gencin acısı, kazanmaya yemin olarak
kazınmaktadır, yüreklerin en müstesna köşesine.

Kürdistan’ın dağlarında bugüne kadar olduğundan çok daha büyük ölçekte
çatışmalar yaşanmakta ve bu çatışmalarda özellikle Türk ordusunun büyük kayıplar verdiği görülmektedir.

Sur ve Hasankeyf yıkılıyor, Semih ve Nuriye ölüme giden bir açlıkla
cezaevinde direnmektedirler. Kadınlar ötekileştirilerek iradeleri ve
demokratik hakları gasp edilmektedir, özel pembe otobüslere bindirilerek. İmamların nikah kıymasıyla, dini gericilik, günlük hayatı daha çok tahakküm altına alacak, biçimlendirecektir. Böylece farklı inançlar, daha hızlı ve daha erken ortadan kaldırılmak istenmektedir. Alevilerin zorunlu din dersleri kaldırılsın talebine karşın, okullarda okutulan din derslerinin müfredatı daha gerici bir içerikle değiştirilmiştir. Bu yola cihadçı nesil yetiştirme projesi
son aşamaya gelmiş durumdadır.

Erdoğan, kendisini en çok güvende hissedeceği OHAL koşullarında bile
hastalıklı bir korkuyla yaşamaktadır. Çünkü gerçekten güvende değildir, geleceğinin çok büyük bir tehlike ve risk altında olduğunun çok farkındadır. Halklara karşı izlediği savaşçı ve katliamcı politika, Erdoğan’ı herkesle, ülke içindeki bütün kesimlerle, her
toplumsal güçle, dostlarıyla, uluslararası devletlerle düşman olmaya
itmiştir. Erdoğan, geri dönme imkanı ve şansı olmayan bir çıkmazda debelenmektedir. Yolun önü kapalı, geri dönüş mümkün değil. Bunu bilen
Erdoğan, ölüm korkusunun çıldırtan kahredicililiğiyle kıvranmaktadır.
Korktukça daha çok düşmanlık, daha çok şiddet ve baskı uygulamaya yönelmektedir.

Malazgirt’te yapılan tören bu korkunun politikaya dönüştürülmüş ve dışa/kitlelere yansıyan halidir. Bu törende yaptığı konuşmadan ‘kefen
giymekten’ söz etmesi, korkunun yarattığı mantıklı düşünememe halinin
sonucudur. Erdoğan’ın, ‘kefen girmekten’ başlamak üzere dağarcığında ne kadar ölümü çağrıştıran, ne kadar düşmanlaştırıcı ve ne kadar ırkçı söylem varsa, hepsini pervasızca kullanması, başka türlü nasıl izah edilebilinir? Ayrıca Erdoğan,’kefen giyilmesini’ isteyerek, bir yandan korkusunu bastırmaya çalışırken, diğer yandan da halkların gözünü korkutmaya, insanları savaş ortamlarına alıştırmaya, kendisine bağlı paramiliter katilleri katliamlara ve savaşlara hazır hale getirmeye
çalışmaktadır.

SADAT katilleri aracılığıyla Erdoğan’ın kendi özel ordusunu kurmuş olmasının, bu söylemlerle bir ilişkisi olabilir mi? Yani Erdoğan’ın ‘kefen giyecek miyiz’ diye ölüme çağırdığı katiller, SADAT’ın
elemanları mıdır? Ya da Erdoğan, kime karşı, kimlere ‘kefen giyme’
talimatı veriyor?

Bütün bu söylemler, basit bir kişilik bozukluğundan doğan kontrolsüz bir öfkenin sonucu olarak görülmemelidir. Bu söylemlerle Erdoğan, planladığı savaşçı- katliamcı sürece, toplumu psiko-kültürel olarak hazırlamaya çalışmaktadır. Bütün bu ırkçı/gerici ve ölümü kutsayan
söylemler, bu amaçla gündemleştirilmektedir. Erdoğan,
savaşçı-katliamcı politikalarını topluma benimsetmek, toplumun kendisini desteklemesini sağlamak amacıyla ve direnenlere korku salmak için, bir toplum mühendisliği çalışması olarak, bu söylemleri kullanmaktadır. Erdoğan, o kadar zor ve hassas bir durumdadır ki
kimseye güvenmediği için bu çalışmayı bizat kendisi yapmaktadır.

İçinden geçtiğimiz bu tarihsel momentin, daha büyük zorluklarla devam edeceği görünmektedir ufukta. İŞİD’in yenilmesiyle birlikte, savaş
bitmeyecek, farklı biçimlerde devam edecektir. Özellikle Türkiye, Kürdistan ve bölgenin tamamını zorlu savaşların yaşanacağı bir dönem beklemektedir.

Kürtler başta olmak üzere bölge halklarına İŞİD’in yapamadığını,
yapmak için çırpınan Türk devleti ve Erdoğan, bu amaçla, sözü edilen
daha büyük, kapsamlı ve yaygın bir savaşa hazırlanıyor. Yani Türk
devleti ile Erdoğan, ‘küresel ve bölgesel güç’ olmak için, İran, Irak
ve Suriye ile birleşerek Kürtlerle savaşmak için plan üstüne plan yapmaktadır. Erdoğan ve Türk devleti, gücü yeter veya fırsat bulursa, Afrin’e, Kandil’e ve Sincar’a saldrımaya hazırlanmaktadır. Erdoğan ve Türk devleti, bütün ittifak ve ilişkilerini, bütün gizli-açık hesaplarını, Kürtlerle sürdüreceği bu savaşa göre
planlamaktadır.

Erdoğan, İç politikayı da buna göre dizayn etmeye çalışıyor.İçerde
yapılan bütün baskı ve zorbalıklar, yapılması düşünülen savaş için yol
temizliği olarak yapılmaktadır. Direnenlere yapılan saldırılar,
toplumun dokusunun tahrip edilemeye çalışılması, kadın haklarının gasp
edilmesi, Alevilere ve diğer sünnilik dışı inançların varlığına yapılan saldırılar, bu planın birer parçasıdırlar. Erdoğan başlatmak
istediği savaş koşullarında hiç bir muhalif ses, hiç bir itiraz eden güç olsun istemiyor.

Bu koşullarda 2019 yılında yapılacağı söylenen seçimler için hesap ve hazırlık yapmaya çalışanlar, avuçlarını yalayacaklar. Çünkü Erdoğan
kaybedeceği hiç bir seçimi yapmayacak, yapacağı bütün seçimleri hileyle, hırsızlıkla kazanacaktır. Seçim için yapılan tartışmalar, Erdoğan’ın savaş hazırlıklarını perdelemek, kamuoyunu meşgul etmek, bilinç bulandırmak, demokrasi varmış havası vermek için yapılmaktadır. Erdoğan’ı yıkmanın tek yolu,bu koşullarda yapılacak seçimler değil, toplumsal mücadelenin yükseltilmesidir.

Erdoğan’ın ve Türk devletinin bu hesapları yaptığı önümüzdeki süreçte,
Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu zorluklara hazırlıklıdırlar ve daha
güçlü hazırlanacaklardır.Kürtler, Aleviler ve demokrasi güçleri,
yaşanacak zorlukların yarattığı sonuçları, umutsuzluğun gerekçesi
yapmayacak, karamsarlık, kararsızlık ve güvensizlik üretmeyecek kadar
tecrübelidirler. Yokluklar ve çaresizlikler içinde acı çekmek, hiç bir
toplumun arzu ettiği sonuç değildir. Dayatılan sömürgeci-faşist düzen,
uzun olmayan bir süreçte aşılacak kadar güçsüz ve dayanaksızdır. Direnen toplumlar, Kürtler, Aleviler ve tüm demokrasi güçleri bu dayatmalara mahkum olmadıklarını biliyor ve buna karşı koyacak kadar örgütlüdürler.Halkların örgütlü direnişinin, en büyük zulüm ve
zorbalıkları yapabilen devletleri bile yıktığı biliniyor. Bütün bu bilgilerden hareketle, yapılması gereken ve asıl olan halkların örgütlü direnişini büyütmek ve geliştirmektir.

Erdoğan diktatörlüğü yıkılamadan kimsenin, hiç bir toplumsal grubun
yaşam olanakları olmayacaktır. Ufukta görünen zor günlere ve bize dayatılan savaşa karşı bütün demokrasi güçlerinin ittifakı ve mücadelesi, Erdoğan diktatörlüğünün sonunu getirecek olan tek yöntemdir. Bu mücadeleye, sadece Türkiye halklarının değil Avrupa ve
bölge halklarının da katkısı büyük olacaktır/olmalıdır. Erdoğan
dikatatörlüğüne karşı sürdürülen bu mücadeleye sahip çıkmak, yeni
mücadele alan ve dinamikleri yaratmak ve büyütmek en acil bir görevdir.

Uzun süredir görünen gerçek o ki Erdoğan, halklara kıyamet yaşatmaya
hazırlanmaktadır. Erdoğan bir kıyamet yaşanmasına karar verebilir.
Ancak o kıyametin kimlerin kıyameti olacağını, Erdoğan değil, örgütlü
mücadele, güç ilişkileri, halkın desteği, haklılık ve meşruiyet
imkanları belirleyecektir. O nedenle eğer bir kıyamet yaşanacaksa, hiç
kuşku olmasın ki o kıyamet Erdoğan’ın kıyameti olacaktır.

Bu anlamda, Erdoğan’ın ‘kefen giyen’ katillerine karşı kefensiz de ölüme gidebilen milyonlarca halkın evlatları bulunmaktadır. Erdoğan çok meraklıysa, o kefenleri kendi çocuklarına giydirip
göndersin savaş alanlarına. Halkların çocuklarını zorla savaşa göndermek, sonrada ‘kefen giyme’ seramonileyle yiğitlik taslamak ne kadar ahlaki ve ne kadar vicdanidir?

Herşeye rağmen bir kıyamet geliyorsa, o kıyamet, mazlumların, hakları için direnenlerin değil, zalimlerin kıyameti olacaktır. Cehennem yaratanlar, o cehennmin kıyametini de yaşamayı kabul edeceklerdir.

EN SON EKLENENLER