Kendi yarattığımız bu yeni dünyada yaşamanın yeni koşulları da değişiyor

“Uyum sağla ya da öl”. Kendi yarattığımız bu yeni dünyada yaşamanın yeni koşulu artık bu olacağa benziyor. Ya uzun süren aşırı sıcak dalgaları ya kentleri sular altında bırakan seller… Giderek daha yıkıcı felaketleri bünyesinde bırakan bir iklim krizi ile karşı karşıyayız.

İklim uzmanları sera gazı seviyelerinin öngörülenin çok üzerinde artış gösterdiğini ve bu durumun insanlık için “yönetilebilir bir geleceği” engellediğini vurguluyor. Bir canlı türü olarak tanıdığımız ve halen sahip olduğumuz her şey; tarihimiz, tarımımız, kültürlerimiz, siyasetimiz, jeopolitiğimiz zaten geride bıraktığımız iklim koşullarının sonucunda ortaya çıktı. Ya süregeldi ya yok oldu. Şimdi ise sanki farklı bir iklime sahip başka bir gezegene inmiş gibiyiz. Medeniyetimizde neler hayatta kalabilecek, neler yeniden şekillendirilmeli? Bunlar zor sorular. İklim dilindeki karşılıkları ile “adaptasyon”. Yani uyum sağlama. Karbonsuzlaştırmaya alternatif olarak gündeme getiriliyor olması da hayli ürkütücü. Teknoloji, mühendislik tamam ama bir yere kadar. Örneğin sel yönetim sistemleri çok gelişti. Ama gördük ki New Orleans’ta inşa edilen 14 milyar dolar maliyetli setler 5. kategorideki kasırgalara karşı koruma sağlayamıyor. Dolayısıyla asıl odaklanılması gereken unsur, korbonsuzlaştırma ve sera gazı etkisi yapan gazları hızla azaltacak politikaları yaşama geçirmek.

PEKİ, SADECE DERECELİK SICAKLIK ARTIŞI GEZEGENİ NASIL DEĞİŞTİRİYOR? 

Gıda: İklim değişikliği gıda sağlayan ekosistemleri derinden etkiliyor. Ve gıda güvenliğimiz bu ekosistemlerin güvenliği ile yakından bağlantılı. Örneğin denizler. İnsanların protein ihtiyacının yüzde 20’si deniz ve okyanuslardaki canlılardan. İklim değişikliğinin neden olduğu okyanus asitlenmesi, istiridye, yengeç ve mercanlar da dahil olmak üzere binlerce türün koruyucu kalkanı olan kabuklarını oluşturmalarını zorlaştırıyor. Bu bu da besin ağını bozuyor. Türkiye’de de biliyorsunuz bir süredir toplu balık ölümleri yaşanıyor. 

NASA’ya göre karada 2 derelik bir sıcaklık artışı, kuraklığı 2 katına çıkaracak ve bu da buğday ve mısır hasadını azaltacak. 

Barınma: Sıcaklık arttıkça ve buzullar eridikçe deniz suyu seviyesi de yükseliyor. Bu da kıyı şeridindeki kentleri ve yerleşimleri büyük tehdit altında bırakıyor. 1901 – 1990 yılları arasında deniz seviyesi yılda yaklaşık 1.2 mm. yükseliyordu. Ancak 1993’ten 2010’a kadar yılda yaklaşık 3 mm. artış gösterdi. Yani artış hızı ikiye katlandı.

Enerji: Azalan karlar ve değişen yağış düzenleri uzun vadede ülkelerin hidroelektrik güçlerini de olumsuz etkileyecek. Ayrıca soğutma için klimalara yükleniliyor ve klimaların sera gazı artışına etkisi çok fazla. İklim değişikliğinin en büyük ironilerinden biri, gezegen ısınırken insanların serinleyebilmek için ihtiyaç duyduğu teknolojinin, iklimi yalnızca daha sıcak hale getirmesi. 2050 yılına kadar dünyadaki oda tipi klimalarının sayısının 4 kat artarak 4.5 milyara ulaşması ve en az cep telefonları kadar yaygın hale gelmesi bekleniyor.

Sağlık: Koronavirüsün etkilerini tüm dünya yaşıyor. Virüsler; Lyme hastalığı ve sıtma gibi vektör kaynaklı hastalıkların (başka bir organizmanın insanlar arasında veya hayvanlardan insanlara bulaştığı) yayılması iklim değişikliği ile de yakından ilişkili. 

Üretkenlik: Aşırı sıcaklıklar, işçiler arasında üretkenliği de düşürebilir. İklim değişikliğinin ekonomik risklerine ilişkin Bloomberg raporuna göre aşırı sıcaklık, inşaat, altyapı bakımı, çevre düzenlemesi ve tarımda çalışanlar da dahil olmak üzere birçok sektörde çalışan verimliliğinde yüzde 3’lük bir düşüşe neden olabilecek. Raporda, bu düşüşün 1970’lerde, muhtemelen yüksek enflasyon ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle meydana gelen “verimlilik yavaşlamasının” iki katı olduğu belirtildi.

İNSAN BEDENİNİN DAYANACAĞI EN YÜKSEK SICAKLIK NE?

Isının giderek arttığı şu günlerde, bu soruyu siz de zaman zaman aklınızdan geçiriyorsunuzdur: “İnsan bedeninin dayanabileceği en yüksek sıcaklık nedir?”

Küresel ısınmaya bağlı olarak hava sıcaklıkları dünya genelinde artıyor. Aşırı sıcaklar giderek daha fazla sağlık tehdidi haline geliyor. İnsan bedeni dayanıklıdır, esnektir. Ama nereye kadar? Gerçekten de insanların dayanabileceği en yüksek sıcaklık nedir? 

Yanıt basit: 2020 yılında yapılan ve sonuçları Science Advance dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre 35 santigrat derece. Bu yalnız ıslak termometre sıcaklığı. Yani hava durumu raporlarındaki sıcaklık ile aynı değil. Islak termometre sıcaklığı; suya batırılmış bir bezle kaplanmış termometre ile ölçülür ve hem ısıyı hem de nemi hesaba kadar. Nem son derece önemli. Çünkü havada fazla su olduğunda terin vücuttan atılması ve kişiyi soğutması daha da zorlaşıyor. 

ISLAK TERMOMETRE

NASA’nın Jet Propulsion Laboratuvarı’nda aşırı ısı üzerinde çalışan Colin Raymond, “Nem düşük ancak sıcaklık yüksekse veya tam tersi ise sorun olmaz. Ancak hem nem hem de sıcaklık çok yüksek olduğunda, ıslak termometre sıcaklığı tehlikeli seviyelere doğru kayabilir” diyor ve örnek veriyor: Örneğin, hava sıcaklığı 46.1 C ve bağıl nem yüzde 30 olduğunda, ıslak termometre sıcaklığı yalnızca yaklaşık 30.5 C olur. Ancak hava sıcaklığı 38.9 C ve bağıl nem yüzde 77 olduğunda, ıslak termometre sıcaklığı 35 C’ye çıkar. 

İnsanların yüksek ısı ve nemde yaşayamamalarının nedeni artık iç sıcaklıklarını düzenleyememeleri. Bu noktada, vücut hipertermik hale gelir. (40 C üzerinde). Bu durum ise hızlı nabız, zihinsel durumda değişiklik, terleme eksikliği, baygınlık ve koma gibi semptomlara yol açabilir.

ISINMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Science Advances çalışmasına göre kayıtlı tarihte çok az yer ıslak termometre sıcaklığına yani 35 C’ye (95 F) ulaştı. 1980’lerin sonlarından ve 1990’lardan bu yana, sıcak noktalar, Orta ve Kuzey Pakistan’ın İndus Nehri Vadisi ve Basra Körfezi’nin güney kıyısı oldu. Ancak Raymond, küresel ısınma ile bunların daha sık olacağını söylüyor. “Önümüzdeki 30 ila 50 yıl içinde bu sıcaklıklar için risk altında olan yerler arasında kuzeybatı Meksika, kuzey Hindistan, Güneydoğu Asya ve Batı Afrika yer alıyor” diye ekliyor.

Durum iç açıcı değil. Zira Raymond, “Ne yazık ki zaten kilitlenmiş olan iklim değişikliği ile bugün sera gazı salmayı bırakmış olsak bile biraz ısınmaya devam edeceğiz” dedi. “Sanırım bahsettiğim yerlerin yakın gelecekte bu sorunla boğuşması kaçınılmaz ve umarım bu listeye daha fazla yer eklenmez.”

EN SON EKLENENLER