Küçük Armutlu boğaz yağmasının ilk adımı!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın boğazın yağmasına dönük söylemlerinin ilk adımının K. Armutlu’da atılmaya çalışıldığı görülüyor. Armutlu halkı, ‘Dirlik oluruz birlik oluruz yine de evimizi yıktırmayız. Biz, burayı emekle yaptık. Kim gelecek bizi buradan çıkaracak? Bizim burada anılarımız var ölülerimiz var. Biz 30 yıldır burada oturuyoruz. Bizden alıp zenginlere verecekler buraları. Biz buna izin vermeyeceğiz’ diyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan dikey binalara karşı olduğunu ve yatay binalardan yana olduğunu belirtmiş ve ardından yeni Boğaz Yasası hazırlanması gerektiğine vurgu yapmıştı. Boğazda binaların dışarıdan bakınca 3 kat gibi göründüğünü ancak yanına gidince 5 kat olduğunun ortaya çıktığını belirterek boğazda yeni bir yapılaşmaya gidilmesi gerektiği üzerine birçok kez açıklamalarda bulunmuştu. Bu söylemlerin asıl hedefinin boğaziçinin yağmaya açma girişimi olduğu değerlendirilirken, bu yağmanın en zayıf halkası olarak da Armutlu’nun seçildiği anlaşılıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, Sarıyer’e bağlı Küçük Armutlu’daki 140 hektarlık alan içindeki 3 bin 948 yapının yıkılması hedefleniyor. Yıkım kararına karşı mahalle halkı ise, “Dirlik oluruz, birlik oluruz ama yıktırmayız. Bizim burada anılarımız var ölülerimiz var. Bizi buradan gönderemeyecekler” diyor. Küçük Armutlu mahallesinde devletin baskılarına ve yozlaştırma politikalarına rağmen hala kolektif bir yaşamın hakim sürdüğü semtte yaşayan halk ‘kolay lokma’ olmayacağını açıkça gösteriyor. Çoğunluğu Sêwaz, Tokat, Dersim gibi kentlerden 1980 darbesi sonrası göç etmek zorunda kalan Alevi yurttaşların yaşadığı mahalle yıllardır yıkım tehdidiyle karşı karşıya olan halk geçmişte büyük bir direniş göstermiş ve yıkımları durdurmuştu.

Küçük Armutlu politik hedef mi?

Küçük Armutlu, İstanbul’un politik iki mahallesi olan Gazi ve Okmeydanı’ndaki örnekleri gibi yıkım kararının altında; rantın yanı sıra politik nedenlerin de olduğu biliniyor. Küçük Armutlu’da yaşayan ve bölgeyi en iyi bilen isimlerden biri olan “Metropol sürgünleri” isimli kitabın yazarı gazeteci Gülşen İşeri de, yıkım sebebinin hem rant hem de politik olduğunu düşünüyor. Mahalleye girer girmez duvarlarda gördüğünüz, “Nuriye ve Semih” yazılamaları bu görüşü destekler nitelikte. “Bu bölgede insanlar çok zor şartlarda hayata tutundu, kimsenin burayı terk edip gideceğini düşünmüyorum” diyen İşeri, daha önce de kentsel dönüşüm kararı alındığını ancak özellikle seçim dönemlerinde bir şekilde bu kararların uygulanmadığını hatırlatıyor.

‘Bizden alıp zenginlere verecekler’

Menekşe Taşdemir ve Hülya Aslan 30 yıldır bu bölgede yaşayan, yan yana iki evde komşuluk eden iki kadın. Onların komşulukları kendi içinde kadın dayanışması da barındırıyor. Birlikte çalışmışlar ve yine yıkılmak istenen bu evleri de birlikte yapmışlar. “Biz bu evleri dişimizle tırnağımızla yaptık, nerede ev verirlerse versinler, biz buradan başka bir yere gitmek istemiyoruz” diyen bu kadınlar kendilerine yetkililer tarafından bir antlaşma teklif edilirse asla kabul etmeyeceklerini belirtiyor. Lüks sitelere temizliğe giderek yaptığı evini asla yıktırmayacağını ifade eden Yeter Güneş, “Dirlik oluruz birlik oluruz yine de evimizi yıktırmayız. Biz, burayı emekle yaptık. Kim gelecek bizi buradan çıkaracak? Bizim burada anılarımız var ölülerimiz var. Bizi buradan gönderemeyecekler. Yıllarca, vergisini ödedik, faturalarını ödedik. Yasaya göre 20 yıl bir yerde oturursan orası senin olur. Biz 30 yıldır burada oturuyoruz. Bizden alıp zenginlere verecekler buraları. Biz buna izin vermeyeceğiz” diyor.

Evrim Kepenek/ Jinnews

EN SON EKLENENLER