‘Pandemi ve Hapishaneler’ konferansı: Karantina cezalandırma yöntemine dönüştü

CİSST’in ‘Pandemi ve Hapishaneler’ başlıklı uluslararası konferansının ilk gününde, pandemi sürecinde cezaevlerindeki tutukluların daha fazla tecride maruz kaldığı vurgulanırken, tecrid olmamak için birçok kişinin test yaptırmadığı belirtildi

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), iki gün sürecek olan “Pandemi ve Hapishaneler” başlıklı uluslararası konferans Beyoğlu’nda bulunan bir otelde başladı. Üç oturumlu olan konferansın bugün ki programına birçok ülkeden insan hakları savunucuları, hukukçular, araştırmacılar ve cezaevi uzmanları katıldı. Konferans, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın açılış konuşması ile başladı.

Sağlık ve Adalet bakanlığı gerçeği gizledi

Pandemi sürecine ilişkin, “Haklar alanında mücadele yürüten bizler için çok zorlu bir süreçti” diyen Fincancı, bu süreçte korunaksız olduklarını belirtti. Pandeminin cezaevlerini de ciddi anlamda etkilediğini ifade eden Fincancı şöyle devam etti: “Haftada 10 ölüm görüyoruz ama yokmuş gibi davranıyoruz. Ayrıca aşıyla ilişkimiz sürekli hakikati önemsizleşen bir yerde duruyor. Ölüm sayılarının 300 bini aştığını gördük. Ama Sağlık Bakanlığı böyle görmedi. Adalet Bakanlığı vaka ve ölüm sayılarını önemsemedi. Hapishanelerdeki hak ihlalleri için çok etkili bir mücadele yürütmeliyiz. Adalet Bakanı 2022’nin 8 Nisan’ında hapishanede ilk ölüm olduğunu bildirdi. Hapishanede çalışanlar da izolasyona alındı. Yakalama sürecinden başlayarak ihlaller dizgisiyle karşı karşıya kaldık.”

Tecrid derinleştirildi

İktidarın pandemi sürecinde cezaevlerinde bulunan tutuklular için ayrımcı bir politika yürüttüğünü aktaran Fincancı, “Tek koruyucu mekanizma özgürlüğünden alıkoyulanların daha da tecrit edilmesi oldu” dedi. İnsan hakları savunucuları olarak ihlaller karşısında mücadeleyi sürdüreceklerini vurgulayan Fincancı, “Hakikat iradesini ortaya koyan tüm dostlara teşekkür ediyorum” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

Fransa cezaevleri

Ardından Bilgi Üniversitesi’nden Doçent Galma Akdeniz’in moderatörlüğünü yaptığı “Dünyada ne oldu?” başlıklı ilk oturuma geçildi. İnsan haklarını raporlamak üzerine araştırmacı Charline Becker, Fransa cezaevlerinde pandemideki duruma dair bir sunum yaptı. Pandemi sürecinde 70 binden fazla tutuklunun olduğu bilgisini paylaşan Becker, “Müdahaleler için çok geç kalındı. Adalet Bakanlığı o süreçte kimseyi serbest bırakmayacağını söyledi. Bir kısım insan serbest bırakıldı ama bölgesel olarak uygulamalarda eşitsizlikler vardı. ‘Kriterlere’ uysa da çok az insan serbest bırakıldı. Maalesef Adalet Bakanlığı başka bir çalışma yapmadı. Mart ayından itibaren hükümet ziyaretleri askıya aldı. Bu konuda tepki gösterenlerin de serbest bırakılmasının önüne geçildi. Yalnızca telefon edilmesine izin verildi. Telefon edilmesi için de kişi başına 40 Euro verildi. Ama bazı hücrelerde telefon vardı. Koridorda ortak telefon kullanıldı ve koridorlarda beklenildi, bu hijyenik değildi. Çok sayıda kişi hasta oldu. Sivil toplum örgütlerinin bu türden bir krize hazır olmadığını görmüş olduk” diye konuştu.

İtalya’da durum

İtalya’nın başkenti Roma’dan gelen Alessio Scandurra da, Antigone’deki cezaevine dair konuşma yaptı. Scandurra, “İtalya’da da koşullu serbest bırakılma arttı. Cezaevinde önemli protestolar oldu. 48 önemli ayaklanma oldu, bir cezaevinde 13 kişi aşırı ilaç kullanımından öldü. Birçok kişi cezaevinden kaçtı. Sistem herhangi bir acil duruma hazır değildi. Hapishanelerde olup bitenleri önemsemiyorlardı ama ciddi olaylar yaşanıyordu. 10 bin kişi hapishanelerde Kovid oldu” dedi.

‘Veriler gizlendi’

İşkenceye Karşı Dünya Örgütü (OMCT) üyesi ve insan hakları savunucusu Maryia Kvitsinskaya da cezaevlerindeki engelli tutuklular için pandemi sürecinin ciddi bir sorun olduğunu kaydetti. Kvitsinskaya, “Birçok veriyi, ihlalleri sakladılar. Bu nedenle güncel veriler de alınamadı. Duruşmalar online gerçekleştirildi ancak mahpuslar kendini iyi ifade edemedi, mahremiyet ilkesi çiğnendi. Tıbbi yardım alanların yaşamını yitirmesi de araştırılmadı” ifadelerini kullandı.

Kafkas ülkelerinde kadın tutukluların durumu

Özbekistan’da da hamile kadınlar için medikal hizmetlerin sunulmadığını aktaran Kvitsinskaya, gerekli tetkik ve izleme çalışmalarının yapılmadığını ifade etti. Ermenistan’da ise cep telefonlarına izin verildiğini ama arama kartlarının maliyetini devletin karşılamadığını sözlerine ekleyen Kvitsinskaya, Tacikistan’daki kadın tutuklulara psikolojik destek sağlandığını ve Ermenistan’da da kadınların online eğitim kurslarına katılabildiği gibi olumlu uygulamaların da olduğunu paylaştı.

‘Türkiye’de ne oldu?’

“Türkiye’de ne oldu?” başlıklı ikinci oturumu Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe’nin moderatörlüğünde yapıldı. Oturumda sunum yapan Öğretim Görevlisi ve Psikolog Galma Akdeniz, Türkiye’deki cezaevleri kapasitesinde 2005’ten sonra çok hızlı bir artış görüldüğünü söyledi. Akdeniz, “2002’den beri 200’e yakın cezaevi inşa edildi. Cezaevlerindeki tutukluların sayısını azaltmak için hiçbir şey yapılmadı. Kovid izni ise hala devam ediyor. Şu anda da daha uzun ve kalıcı bir hale getirilmesi konuşuluyor. Şu anda 256 binden fazla kişinin cezaevinde olduğu söyleniyor ama onların içinde Kovid izinli olanlar da var, onlarla bu sayı veriliyor. Pandemide bütün aile ve avukat ziyaretleri durduruldu. Haziran ayından sonra kapalı görüşler yapılmaya başladı. Kasım ayında da birazcık normale geçildi. Cezaevlerine girişlerde 2020’de PCR testleri başladı” ifadelerini kullandı.

Tutuklular arasında ayrım: Adli ve siyasi

Ardından Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Sekreteri Rengin Ergül sunum yaptı. Ergül, “Bir ‘terör’ isnadıyla karşı karşıya kalıyorlar. Biz o yüzden terör kavramını kullanmamaya özen gösteriyoruz. Bu nedenle biz adli ve siyasi mahpus diye ayırıyoruz” dedi. ÖHD’nin 12 kentte gönüllü avukatlardan oluşan bir hukuk örgütü olduğunu aktaran Ergül, “Biz mahpusları ayırmıyoruz, iktidar ya da hükümetler ayırıyor. Eski İçişleri Bakanı cezaevlerine giden avukatların ‘terör örgütlerine çalıştığını’ söyledi. Yakın zamanda da ÖHD eski Eş Genel Başkanı ve birçok alanın içinde olduğu yerle birlikte genel merkezimiz de arandı. Ve hapishaneden bize gelen mektuplara da potansiyel bir delil olarak el konuldu. Bununla birlikte yapısal bir sorun olduğu için pandemi izolasyonun arttığı bir hal aldı” şeklinde konuştu.

İmralı Cezaevi

Bir diğer yapısal sorunun da cezaevlerindeki kapasitenin yüzde 14 oranında aşılmış olması olduğuna dikkat çeken Ergül, “Yoğun bir izolasyon olsa da kapasitenin kaldırmadığını görüyoruz. Bir cezaevinde yerde sırayla yatan mahpuslar biliyoruz. Kapasitenin aşıldığı koşullarda izolasyon uygulandı. Tek bir örnek olarak İmralı Hapishanesi’nde mahpuslara telefon hakkı tanındı. Sayın Abdullah Öcalan, Veysi Aktaş, Ömer Hayri ve Hamili Yıldırım ile 4 kişilik özel bir hapishane olan İmralı’da hiçbir görüş yapılmadı. Sadece Sayın Abdullah Öcalan bir kere telefon görüşü yapabildi. Türkiye’de bu noktada Terörle Mücadele Kanunu’nun bütün kriz süreçlerinde çözüme dair büyük bir engel olduğunu, her krizde yeniden karşımıza çıktığını, şartlı tahliyelerinin engellendiğini söyleyebiliriz” ifadelerine yer verdi.

‘Karantina cezalandırma yöntemine dönüştü’

Daha sonra söz alan CİSST Savunuculuk Koordinatörü Berivan Korkut ise, “Korona sürecinde fark ettiğimiz Türkiye hapishanelerinin ve verilen şeffaf olmamasıydı” ifadeleriyle sunumuna başladı. Pandemi sürecinde özel önlemlerin alınmadığını ve yabancı tutukluların da en çok etkilenenler arasında olduğunu aktaran Korkut, “Görüş yapamadılar, bilmedikleri bir hastalıkla baş başa bırakıldılar. Pandemiden sonra çok sık mahpus yoksullaşmasını tartışmaya başladık. 14 gün karantinada tutulma bir tür cezalandırma gibi. İnsanlar ağır bir tecrit altında hastaneye gidememe durumunda kaldılar. Korona başladığında hapishaneler dış dünyaya tamamen kapatıldı. Bir nevi kendi kaderleriyle baş başa bırakıldığı bir süreç başladı” yorumunu yaptı.

‘Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Hapishaneler’

Son oturum ise ÜniKuir üyesi Mahmut Şeren’in moderatörlüğünü yaptığı “Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Hapishaneler ve Pandemi” başlığıyla gerçekleşti. Oturumda ilk olarak konuşma yapan CİSST gönüllüsü Meriç Doğan, pandeminin LGBTI+’ları daha kırılgan hale getirdiğini vurguladı. Cezaevlerinin ikili cinsiyetlenmiş halde kurgulandığını ve bu durumun da LGBTI+ bireylerin yaşamını oldukça zorladığını paylaşan Doğan, “LGBTI+ mahpuslar çok daha yapısal sorunlarla karşılaşıyor ve bunlar ek cezalar yaratıyor. Olağanüstü koşullarda daha da zorlaşıyor” diye belirtti.

‘Tecrid edilmemek için test yapmadılar’

Cezaevi Reform Güveni üyesi Paula Harriot ise “Birleşik Krallık’ta muhafazakar hükümet geldikten sonra ceza ile ilgili bir tartışma sağ anlayışı hemen ayağa kaldırıyordu. Ben geçmişte mahpustum. Hapis cezasıyla ilgili çalışma yapan çok az insan var. Pandemi döneminde de daha çok mahpusları dinleyip onların deneyimlerini aktarmaya çalıştım” ifadelerini kullandı. Pandemi sürecinde Birleşik Krallık’ta cezaevinde yalnızca 23 kadının tahliye edildiğini ve 7’sinin hamile olduğunu söyleyen Harriot, “Haftanın 7 günü, günün 24 saati sürekli hücrede kalıyorsunuz. 30 dakika hücreden çıkma izni veriliyor, ya tuvalete ya da duşa gireceksiniz. Stres düzeyini tahmin edebiliyor musunuz? Pandemi sonrasında hala ders çıkarabilmiş değiliz. Telefon hakkı hala yok. Temmuz 2021’de telefon konferansına izin verdiler” sözleriyle yaşananları anlattı. Harriot son olarak, “Mahpuslar kovid testi yaptırmak istemedi. Çünkü testleri pozitif çıkarsa tecrit edilirler diye test yaptırmak istemediler. Aileleriyle yüz yüze görüşemediler, aileleri de aynı tereddütlere sahipti” bilgisini verdi.

Kadın tutukluların yaşadıkları

Son olarak sunum yapan ÖHD üyesi avukat Çiğdem Kozan da “Adalet Bakanlığı’na göre 10 kadın hapishanesi mevcut. Pandemiyle birlikte tecrit koşulları nedeniyle sorunlar daha çok gün yüzüne çıktı. Görüşme yaptığımız kadın mahpuslardan da bunları dinledik. Hapishaneler erkeklere göre yapıldığı için kadınların özgün durumu görülmemiş. Her mahpusun güneşe erişimi çok önemli ama kadınlar güneşle temas etmediğinde kemik erimesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Hapishanelerdeki kadınlar da buna çok fazla maruz kalıyor. Yine kadınların sağlığa erişim sorunu daha fazla. Gardiyan eşliğinde kelepçeli muayene mevcut. Bir kadının jinekoloğa gittiğinde erkek gardiyan eşliğinde kendisini ifade etmesi ve muayene edilmesi mümkün değil. Bu nedenle muayene olmaktan vazgeçen çok fazla kadın mahpus dinledim. Tabii bu pandemi döneminde daha da arttı” ifadelerini kullandı.

Yine pandemide ped ve bakım ürünlerine erişimde de çokça sıkıntı yaşandığını dile getiren Kozan, ücretsiz ped temininin karar olmasına rağmen gerçekleşmediğinin tutuklular tarafından iletildiğini paylaştı. Pandemi döneminde en çok yoksullaşanların kadınlar olduğunu söyleyen Kozan, 10 günlük bebeği ile karantinada bir koğuşta kalan kadının hiçbir malzemeye ulaşamadığı örneğini verdi.

Konferans soru-cevap bölümünün ardından son buldu.

HABER MERKEZİ

#Pandemi #Hapishaneler #konferansı #Karantina #cezalandırma #yöntemine #dönüştü

EN SON EKLENENLER