Temel: Kürtlerin varlığı kabul edilmeli

HDP’nin ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda ‘Kürtler ne istiyor?’ başlıklı sunum yapan Temel, ‘Kürt varlığı üzerine politikaların terk edilmeli…İnkarın son bulması için varlığın kabul edilmesi gerekiyor. Anadil çok önemli’ ifadelerini kullandı

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Demokratik Cumhuriyet Konferansı”, cumhuriyetin ikinci yüz yılı üzerine tartışmalarla sürüyor. Konferans, ikinci gününde “Nasıl bir gelecek, nasıl bir cumhuriyet” başlıklı üçüncü oturumla devam etti.

Oturumun moderatörlüğünü üstlenen Onur Hamzaoğlu, sınıf kimliğini oluşturan öznelerin başka aidiyetlerinin olduğunu ifade ederek, ‘Hangisinin bu topraklarda çözülebileceğini bugün bir kez daha konuşacağız’ dedi.

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi yöneticisi ve Kürt kadın hareketinden Yüksel Genç, “Kadınlar ne istiyor?” başlığında sunum yaptı. Maya kadınlarının “Zamanın anlamına dokunan kadınlar, bitki çaylarını yudumlarken adaleti ve özgürlüğü konuşur” sözünü hatırlatan Genç, “Biz kadınlar adalet sokaklarda, kurumlarda, aile içinde konuşuyoruz. Ama her konuşmamızın bedelini ödüyoruz. Dolayısıyla onca direniş dolu öykülerinden çıkan bizlerin, konuşmaktan daha fazlasını hak ettiği zamanlardayız. Konuşmak için de gülmek için de sokağa çıkmak için de hep bir bedel ödemek zorunda kaldık. Her bedel kendini yaratacak düzenle kendini telafi edebilirdi. Aradığımız eşitliği ve özgürlüğü alternatif, biz diyen bir yerden konuşmak en çok biz kadınların hakkı” ifadelerini kullandı.

‘Toplumsal cinsiyet hiç konuşulmadı’

“Bu coğrafya nasıl biz olacak?” sorusuna yanıt aranması gerektiğini dile getiren Genç, “Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık öyküsü, içinde nasıl güçlü bir devlet olduğunun öyküsü değil. Bu güce feda edilenlerinde öyküsünü taşıyor. O feda edilenlerin direnişini taşıyor. Yüz yıllık öyküde Türkiye Cumhuriyeti’nin yaslandığı kapitalist moderniyete ilişkin kaçınılmak bir tıkanma yaşıyoruz. Bundan çıkış için her anlayış kendi çeperinden yanıtlar oluşturuyor. Geçmişi bugüne taşımak, bazı tahribatları onarmaktan geçiyor. Türkiye Cumhuriyeti yüz yıl önceden bugüne kadın özgürlüğünü, eşitliğini konuşan bir yerden gelmiyor. Çok ciddi bir ataerkil süreçte yaşıyoruz. Sorun kadının bir cins olarak yer alması değil, kadın bakış açısıyla sürecin nasıl inşa edildiğiyle ilgili. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, kadının içinde yer almasına karşın tipik ulus devlet formlarını hiç aşamadı. Tüm dünyada ulus devlet inşası, militirazmin içerisinde kendini inşa etti. Toplumsal cinsiyet hiç konuşulmadı” şeklinde konuştu.

Demokratik cumhuriyet ve kadın

Kadın özgürlükçü bir yerden sistemin dayanaklarını yeniden kurmanın, toplumu buradan kurmanın tüm formlarını yeniden konuşulması gerektiğini söyleyen Genç, “Demokratik cumhuriyette kadını nerede konumlandıracağız. Demokratik cumhuriyetin bir seçenek olduğunu söylemek mümkün ama toplumsal dokunun yönetici bir forma dönüşmesi süreci, kesinlikle toplumsal cinsiyet rejimiyle olur. Kadınlık yada toplumsal cinsiyet meselesi, aynı zamanda mevcut içinde yaşadığımız egemenlikçi sistemin patriyarkal sürecinin kendini sürdürmesine yol açıyor. Toplumsal cinsiyetle yüzleşme, demokratik cumhuriyet sisteminin başarılı olarak çıkmasında elzem olarak görülüyor. Toplumsal cinsiyetçilikten beslenen milliyetçiliği aşamadan, demokratik bir cumhuriyet inşası olasılığı ıskalanmış oluyor” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir patriyarka rejimini inşa ettiğini belirten Genç, “Kurulan bu rejim, bütün savaşlar, sınır rejimlerini, güvencesizleştirmeyi, ekolojik yıkımı ve kadın kırımını da çok rahat ve meşru hale getirecek şekilde hayatın olağan haline getirmiş durumda. Bu noktada kadın özgürlükçü toplumun kendine yer bulabildiği ortamda demokratik cumhuriyetin ideal alanı olur” diye konuştu.

‘Toplumsal cinsiyetçiliğin aşılması kurucu bir hedef olmalı’

“Kadınlar için nasıl bir yaşam öngörüyoruz” diye soran Genç, “Demokratik Cumhuriyeti oradan kurgulamak anlamlı olabilir. Demokratik cumhuriyet cinsiyetçilikle mücadelede, kadını örgütlü ve eylemli kılacak bir düzen olmak zorunda. Demokratik Cumhuriyette toplumsal cinsiyetçiliğin aşılması kurucu bir hedef olmalı. Demokratik anayasa, ancak farklılıkları tanığında, kapsadığı farklılıkların sözünü içerdiğinde söz konusu olabilir. Kadının sözünü, eylemini merkezine alan bir sözleşme olmayı başarabilirse, demokratik bir anayasa söz konusu olabilir. Kadınların demokratik cumhuriyet süzgecinden en önemli beklentisi, toplumsal sözleşme sürecindeki etkin katılımıyla ilgili demokratik anayasa beklentisi olacaktır. Cumhuriyet demokratikleştirilecekse, erkeklik ittifakından vazgeçmeli” diye belirtti.

‘Aleviler ne istiyor?’

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Mustafa Aslan “Aleviler ne istiyor?” başlığında yaptığı sunumda, cumhuriyetin birinci yüz yılında Alevilerin yaşadıklarına değinerek, Aleviler açısından “Nasıl bir Demokratik Cumhuriyet?” sorusuna yanıt aradı.

Alevilerin bu ülkede tehlikeli görüldüğü bir sürecin yaşandığını belirten Aslan, “Alevler bu ülkede güvenlik sorunuymuş gibi görüldü, katliamlara maruz kaldı, sürüldü. Aslında Aleviler güvenlik sorunu değildi. Alevilerin bu ülkede güvenlik sorunu vardı. Hep katliamlara maruz kaldılar, hep inkar edildiler. Aleviler şunu istedi: Bizi tarif etmekten vazgeçin. Bizi olduğumuz gibi kabul edin. Ama devlet sürekli bize bir elbise biçmeye çalıştığı gibi, Kürtlere, Türkiye’nin dinamiklerine biçtiği gibi” dedi.

Alevilere biçilmek sitenen elbise

Alevilerin Cem evleriyle ilgili sorunu olmadığını belirten Aslan, devletin ve sistemin Alevilerle sorunu olduğunu söyledi. İktidarın son dönemdeki Alevi politikasına işaret eden Aslan, “Son günlerde gündemde, torba yasa çerçevesinde iktidar Alevilere elbise biçmeye çalıştı. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle, katliamlarla yok edemedikleri inancı devletin kurumunun içine alarak, bu inancı yok etmeye çalışıyorlar. Bu topraklarda yaşayan halklardan halen söz edilemiyor. Sistem yıllardır yok edemediği Alevileri, kurumların içine alarak yok etmeye çalışıyor” dedi.

‘Alevilerin hassasiyetleri konuşulmuyor’

Aslan, şöyle devam etti: “Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Aleviler nasıl bir demokratik cumhuriyet istiyor sorusu tam da burada. Birinci yüzyılda inkar eden, yok sayan anlayışa karşı bu acıları yaşamamak adına, bir birimize karşı eksikliklerimizi bir kenara bırakarak, bir birimize sahip çıkarak yapmalıyız. Son dönemlerde seçimler tartışılıyor. Bu ülkede Kürtlerin, Sünnilerin, muhafazakar kesimlerin hassasiyetini konuşuyor; Alevilerin hassasiyetleri konuşulmuyor. Alevilerin tüm kesimler tarafından sahiplenilmesi gerekiyor. Demokratik cumhuriyet çok renkli olacaksa, bunun sözde değil, uygulamada tek bir sesle haykırmaya ihtiyacımız var.”

Temel: Kürtler var olduklarını ispat etmeye çalışıyorlar

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel “Kürtler ne istiyor?” başlıklı sunum yaptı. Temel, Kürtlerin istediklerinin farklı bir boyut taşıdığını ifade ederek, “Kürtler mücadele ederken, bir el açma, isteme, dilenme halinde değiller. Kürtler inkar edilen, yok sayılan, bu durumun yaygın bir şekilde bir toplum düşüncesine dönüşen, yok saymaların toplumun da desteğini alan bir rejim gerçeğine karşı ve buna rağmen direnerek, kıt imkanlarla, zor koşullarda her türlü dezavantaja rağmen ısrarla kendi varlıklarını ispatlama, var olduklarını ispat etmeye çalışıyorlar. Kürtler son yüzyılın çoğunda, ağırlıklı olarak son 45 yılda varlık, varlığını kabul ettirme mücadelesi yürüttüler” dedi.

Varlık müadelesi verirken güncel görevini yerine getirdi

“Kürtler varlık mücadelesi yürütürken, kendi güncel görevlerini de sürekli yerine getirmeyi esas aldılar” diyen Temel şöyle devam etti: Kürt siyasi hareketi, Kürt toplumu, Kürtlerle yan yana mücadele eden topluluklar, bu anlamda Sayın Öcalan’a borçlu. Bu metodolojiyi ısrarla dayattığı için, içeride zıddına benzeşmeme, kendi karşıtına dönüşmeme mücadelesini yaza yaza bunu sağladığı için Kürt siyasi hareketi şanslı. Tam da buna karşı cumhuriyetin demokratikleşmesi görevi, misyonunu kendine görev edinen bir hareket açısından ciddi bir şans ve imkan. Neredeyse Ortadoğu’nun en büyük sorunu, diyalog, birlikte yaşam ve birlikte inşa anlayışlarından uzak, körü körüne ulus devletçi çözümlere sağlanıp kalmış bir coğrafyanın merkezinde yaşıyoruz”

Kürt sorunu çözülmeden demokratik cumhuriyet olamaz

Demokratik cumhuriyet önemli kavramlardan biri olduğunu söyleyen Temel, bu gerçekleşmeden, Kürt sorununun çözümünün mümkün olmadığını söyledi. Temel, “Kürt sorununun çözüm bulmaması, demokratik yollarla Kürt sorununun çözümünün tamamlanmaması, demokratik bir cumhuriyetin oluşmasına olanak tanımaz. Birbirini tersten etkileyen bir etmenle karşı karşıyayız. Özgürleşen Kürt halkı, belli yönleriyle statü sahibi olmuş Kürt halkı ve demokratikleşen Türkiye. Birbirini besleyen kavramsallaştırma, Türkiye’deki demokratik cumhuriyet fikrini, inşa mücadelesini hayati kılıyor. İlk kez Kürt halkının talepleriyle, Kurdistan toplumunun Türkiye’deki toplumla talepleri örtüşmüştür. Birine demokratik rejim elzem olarak kendini dayatırken, diğeri varlık mücadelesiyle bir yere geldikten sonra kendi özgürlüğünü sağlaması, Türkiye’nin demokratikleşmesine olanak sunmasıdır. Bu çerçeve HDK ve HDP fikriyatının üzerine inşa edildiği, çoklu kimlik, toplumsal renkliliği, temsil eden fikriyatın kendisidir. Bu kadar hedef haline getirilmesi de bu yüzdendir. 45 yıllık acı bir tabloya sebep olan bir sorundan söz ediyoruz. İnsanların günlük toprağa düştüğü bir sorunun çözümünden söz ediyoruz” diye konuştu.

Kürtler kendilerine ait olanı tekçi rejime kaptırdı

Kürtler inkar edilirken, imhaya karşı mücadele ederken, muhalefete “birlikte kazanalım, birlikte kuralım, ortak vatanı demokratikleştirelim” çağrısını yaptığına dikkat çeken temel konuşmasına şöyle devam etti:

“Muhalefete de çağrı bu. Bizimle yol arkadaşlığı yapan kıymetli siyasi çizgilere, topluma da çağrıdır bu. Demokratik cumhuriyette budur, birlikte inşa, birlikte yaşam, ortak yaşamda çözüm. Bu fikriyatın esasını oluşturuyor. Kürtler yitirdiklerini neye kaptırdı. Kendilerine ait olanı kime kaptırdı, tekçi rejime kaptırdı. Cumhuriyet denilse bile elit tekçi rejime kaptırdılar, gasp edildi. Varlıkları inkar edilmekle kalınmadı, kaba bir imhaya tabi tutuldu. Sayın Öcalan ve Kürt hareketi rejimin anti demokratik karakteriyle bu kadar uğraşmalarının kaynağı da budur; kaybettikleri yerde arıyorlar. Nerede kaybettiler, tekçi ulus mantığında, tekli sistemin sac ayaklarına kaybettiler. Bunları çoğulcu bir karaktere kavuşturmaya çalışıyorlar.

Değişmez tunç yasası: Kürt inkarı

1921 Anayasası hariç, Türkiye’de değişmez ama yazılmayan tunç yasası, Kürt’ü inkardır. Bu değişmez. Rejim yeşil faşizme de bürünse değişmez, Turancı zihniyete teslim edilse de değişmez. Bunu başaramayanlar, tasfiye oldu. Kendilerine verilen görevi yerine getiremedi. Ateşkesler, 2015’e kadar denendi. Bu süreçlerde neredeyse bütün çözüm denemeleri tasfiye aracına dönüştürüldü. Tunç yasası, her zaman galebe gelmiştir. Klasik rejim ve iktidarlar yenildi. Cumhuriyetin kurucu partisi başka bir çizgide seyretme devam ediyor. O dahil asimilasyon ve inkarı başaramayan, her iktidar bir şekilde mevcut rejimin yazılmayan yasasına göre değişmiştir. İttihat Terak-i zihniyeti her zaman iktidarın alternatifi olan adresi kuşatmış, ona göre şekillendirmiş, değişimin toplumlar, Kürtler, kadınlar lehine olmasını darbelemiştir.

Bı sefer kazanabiliriz

CHP, sonrası diğer partilerin başaramadığı inkar ve imha siyaseti AKP’ye devredilmiştir. AKP inkar siyaseti sürdürmeye çalışmış ve bir şekilde şu noktaya geldi. AKP-MHP’nin karşı karşıya olduğu temel şey, Kürt inkarını sonuca erdirme ve Türkiye’de tekçiliği kurma. 2023 hedefi Kürt’ü tasfiye etme, içeride demokratik siyaseti tasfiye etme, dayanışanı Kobanê davasında olduğu gibi yargılama. Konsept yenileniyor. Kürtler inkar yasasına, ötekileştirme politikasına maruz kalmıştır. Bu sefer kazanabiliriz. Devrimcilerin, Kürtlerin, kadınların, farklı cinsel tercihlerin tümünün karşı karşıya kaldığı politikaların tümüyle toplum da karşı karşıya.

Kürtlerin varlığı kabul edilmeli

Kürtler ne istiyor. Kürt varlığı üzerine politikaların terk edilmesi, Kürt varlığının tanınması, inkarın devam ettiği her yerde imha devreye girer. İnkarın son bulması için varlığın kabul edilmesi gerekiyor. Anadil çok önemli. Kürtçe gazete nedeniyle yargılandım, mahkeme salonlarında bilinmeyen bir dille PKK propagandası yapıldığı söylendi, Bilinmeyen ise propaganda nasıl tespit edildi? Cevabı yok, zihniyet sorunu. Özgürlük mücadelesinde yer alan ve tutsak edilenler serbest bırakılmalı, savaş siyaseti, düşman siyaseti terk edilmeli, mücadele örgütleri yasaklanmamalı, yasal statüye kavuşturulmalı. HDP şuan bu tehditle karşı karşıya.

Kürtlerin önder kabul ettiği, çözüm önerileri destek gören Sayın Abdullah Öcalan’ın özgür koşullarda bu mücadeleyi yürütmesi, çözüm yolunun açılmasının tek yolu. Bu madde en başa alınmalıdır. Kürtler bu hakların tümünü kendisi gibi ötekileştirilen herkes için talep etmekte. Kürtler mücadeleye çağırıyor, inşaya, kazanmaya, zafere çağırıyor.”

HABER MERKEZİ

#Temel #Kürtlerin #varlığı #kabul #edilmeli

EN SON EKLENENLER