Yarası  sarılmayan,  hesabı sorulmayan  ‘‘vahşet’’

6 Haziran’da  Bürüksel – Avrupa parlamentosunda, ‘‘SOYKIRIM KISKACINDA MARAŞ‘‘ mottosuyla, Maraş Katliamının 39. yılında bir konferans düzenleniyor.

Maraş Girişimi’nin organize ettiği bu konferansı, Avrupada ki, FEDA, AABF gibi Alevi federasyonları da destekliyor. İki oturum olarak planlanan konferansın, 1.oturumunda ‚‘Etno Dinsel Arındırma Sürecinde MARAŞ‘‘ ve 2. Oturumda ise, ‘‘Maraş Katliamı ve Adalet‘‘ üst başlıklarını taşıyor. Maraş Katliamını ilk kez uluslararası bir platforma taşıması bakımından önem taşıyor. Maraş Katliamının arka planını ne kadar açığa çıkarır, izleyip göreceğiz. Ancak bundan 5 yıl önce Maraş Katliamının yıl dönümünde yazdığım aşağıdaki yazıdan sonra, katliam konusuyla ilgili birçok ilk yaşandı.

Maraş Katliamı ile ilgili, belgesel, araştırma kitapları, katliamın yıl dönümünde anmalar, paneller, seminerler gibi birçok eylem ve etkinlikler ile Maraş Katliamı da, tıpkı Dersim Katliamı gibi yeterli olmasa da kamuoyunun gündemine girmiş oldu.

Maraş Katliamının anlık galeyana gelmiş, kontrol edilemeyen serseri kitlelerin bir saldırısı olmadığını artık herkes biliyor. Türkiye siyasal yönetim tarihinde, 12 eylül askeri darbesinin temel hazırlayıcı eylemi olarak bilinmektedir. Aynı zamanda 1970’li yılların ortalarından itibaren, yükselen sol siyasal muhalefet ile tehlikeye giren devletin etno-dinsel resmi ideolojisi Türk-İslam politikasının toplumdaki etki alanının giderek aşınmakta olması gibi temel politik bir arka planın olduğu da daha sonraki yıllarda net olarak görülmüştür.

Bu konuda yapmış olduğum bu analizi Maraş Konferansı dolayısı ile yeniden yayınlamanın, katliamın siyasi ve politik amaçlarını irdelemektedir.

Maraş katliamının 34. (2012) Yılına girerken sadece Alevilerin değil, Kürt hareketinin ve bir bütün olarak sol’un da Maraş Katliamının sorgulanması ve sahiplenilmesi konusunda yeterli bir pratik gösteremediklerini  söylemek yanlış olmaz  sanırım.

Maraş Katliamının en gerçekçi analizini o dönem de (1978), demokratik Kürt hareketi yapmıştı. Bu nedenle de devletin bu katliam ile neleri hedeflediğini erkenden fark ederek, kendince bazı tedbirler almıştır.

Devletin, Türk –İslam sentezine dayalı bir ulus veya halk yaratma projenin, tehlikeye girme sürecine doğru giden bazı gelişmelerin yaşanmasına karşı, bir müdahale olan Maraş katliamının birden fazla nedeni vardı.

Bugün geriye dönüp baktığımız da, o dönem için neler söyleyebiliriz.

Maraş katliamını, 3 ayrı kimlik üzerinden değerlendirmek gereklidir. Bu üç kimlik Türk devletinin resmi ideolojisi tarafından ret ve inkar politikası ile eritilmek ve yok edilerek tasfiye edilmek istenen kimliklerdir.

Bu kimlikler;

A-Kürt halk kimliği

B-Alevi İnanç kimliği

C-Demokratik sol kimlik

Maraş da, devletin hakim ve iktidar gücü, derin ve görünen kanadı, tam bir planlama, tertip ve uygulama ile hareket etmiştir.

Bu üç kimliğin bir arada bulunduğu Maraş, başta olmak üzere, bazı yerleşim yerleri özellikle seçilmiştir. Maraş bunların başında gelmektedir. Maraş da Kürtler ezici çoğunlukla Alevi ve Aleviler de o dönemde (1970 li yıllarda) bir bütün olarak sol için de örgütlenmektedirler.

Bunun karşısında ise, Sünni Türklerin yoğunlukta olduğu Maraş da, sağ’ın en ırkçı, dinci radikal örgütlerinden, en kitlesel sağ partilere kadar örgütlenmişlerdir. Bu zıt duruş provokasyonlar için önemli bir zemin sunmaktadır. Maraş katliamı ile, Türkiye’nin sol‘a  kayan toplumsal eksenine müdahale edilerek, Sol’u ve onun şahsın da, Kürtlük ve Aleviliğin tamamen tasfiyesi hedeflenmiştir.

Bu durumu ,o zaman tam olarak idrak edemezsek de, şimdi dönüp geriye baktığımız da, ortaya çıkan tablodan rahatlıkla anlamaktayız.

Kuşkusuz; Cumhuriyetin ilk yıllarında, Koçgiri,Dersim,Ağrı,Zilan da yapılan katliamlar da yarım kalan , Kürt ve Alevi kimliğinin tasfiyesinın ,1970 li yıllarda sol yükseliş ile tekrar açığa çıkma gerçeğine karşı ,Çorum ,Sivas ,Malatya, Elbistan, Kırıkhan gibi bir çok yerde bu plan denendi. Ancak en etkili uygulama ve sonuç Maraş da alındı. Hatırlanacağı gibi  Maraş katliamından hemen sonra, 13 ilde sıkıyönetim ilan edilerek, Devrimci ve Kürt kimlik mücadelesinin, yükselişte olduğu bölgelere ağır bir baskı ve ezme politikası ile müdahale edildi.

Maraş katliamının  arkasında bir çok gücün hesapları vardı;

1-            T.C ‘nin resmi ideolojisi açısından, devletin, Türkleştirme ve İslamlaştırma projesinin, yani Misak-i Milli ,Ünite devlet sınırları için de ,tek uluslu ve İslami din kültürünün hakimiyetine dayalı bir halk yaratma projesi ve çalışması rol oynuyordu. Çünkü 1970 li yıllar bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, demokratik solun ve ulusal kimlik mücadelelerinin yükselişte olduğu bir dönemdi. Bu gelişmeler, devletin kuruluş felsefesinin özünü oluşturan Türkleştirme ve İslamlaştırmayı tehlikeye sokuyordu. Ulusal uyanışın  önüne geçmek gerekiyordu. İnkâr politikasını sürdürmek için, devlet Türk ve İslamcıların hakimiyetini sağlayacak ve solu tüm renkleri ile ezerek tasfiye etmek zorundaydı.

2-            Globalleşmekte olan  emperyalizm için ise, 1970 li yıllarda, dünyadaki sol yükselişin Türkiye’de ki temel halk dinamiğinin , özellikle Aleviler olduğunu görerek ,(ki bu Alevilerin  çoğu aynı zaman da Kürt kökenli,) tasfiye edilmesi için T.C ye her türlü gizli – açık destek ve imkanları sunmaya başladi.

Şu an  artık herkesin bildiği, Özel Harp dairesinin, gizli operasyonları örgütlediği ve Kontrgerilla örgütlenmesi ve  diğer istibarati kurumlaşmaları ile toplumda hedef şaşırtma dahil,bir çok fiziki ve psikolojik operasyon yürüterek süreci 12 Eylüle kadar getirmiştir.

Ecevit ilk o dönem kontrgerilladan bahsetmiştir. Olayların ilk gününde  CHP’nin İçişleri Bakanı İrfan ÖZAYDINLI , Maraş da yaptığı ilk açıklamada, hiçbir şeyden haberi olmayan Alevileri suçlamıştır. Daha sonraları  Ecevit  ölmeden önce özel çekmecesinden Maraş katliamına ilişkin bir belgenin çıktığını yine basından öğrendik. Katliamdan önce amerikalı CİA ajanlarının bölgede incelemeler yaptığı, şehirde olağan dışı Milli piyangocuların çoğaldığı ve olaylardan sonra kaybolduklarını yine basın dâhil birçok çevre belirtmiştir.

3-            12 Eylül askeri darbesi de Maraş katliamının bir sonucudur. 12 Eylül askeri darbesi ABD emperyalizminin Türkiye’ye etkin bir müdahalesidir. Bu darbe ile Türkiye’de İslamcı cemaatlerin örgütlenmesine ağırlık verilmiştir. Toplumsal uyanış ve demokratik sol’un yükselişinin önüne geçmek için, ittihat kültürünü öne çıkaran cemaatlerin örgütlenmesine her türlü kolaylık ve destek verilerek ,hızla iktidarın toplumsal dinamiğin sağa kayması esas alınmıştır.

1974 seçimlerinde  CHP, ’’Ne ezilen ne ezen, İnsanca hakça bir düzen’’ sloganı ile ortaya çıkan karaoğlan ECEVİT dönemin de % 43 oy alırken , bugün  AK partinin % 50 den fazla oy alması,  bu son 30 yıllık politikanın sonucudur.

Maraş katliamında Faşist ve gerici-yobaz saldırganlar,  Kürt ve Alevileri katlederken, ‘’ Çağırın da Karaoğlan Ecevit gelsin sizi kurtarsın’’ diyorlardı.

Ancak onların uğruna kurbanlar kestiği, adını çocuklarına verdiği ECEVİT başbakan olmasına rağmen, bu katliamın davasını bile takip etmedi.

24 saat de Kıbrıs’a harekat düzenleyen işgal eden Ecevit Maraş da bir hafta Alevileri evlerin de boğazlayanlara seyirci kaldı. Ölmeden önce çekmecesinde Maraş katliamı ile ilgili dosya çıkınca bu katliamın her şeyini bildiği halde bir şey yapmadığı anlaşıldı. Ona umut ve gönül bağlayan Aleviler ise bu gerçeği dahi sorgulayamayacak kadar sindirilmişlerdi.

Darbeci Kenan Evren ve Özal ile başlayan süreç Ak Parti ile zirveye ulaşmıştır.

ABD ile ilişki ve ,uyum içinde çalışmak kaydıyla, İslami cemaatlere fırsat tanınmıştır. ABD’nin bu politikası sadece Türkiye’de değil ,tüm Ortadoğu ve Asya politikasın da uygulanan bir stratejidir.  Afganistan’da Talibanın kurulması, Filistin’de Hamasın kurulması, Mısır’da ve bir çok arap ülkesinde Müslüman kardeşler örgütünün kurulması gibi Türkiye’de de tarikat Cemaat örgütlenmelerine hız verilerek her alana hakim kılınmıştır. Bugün en büyük  organizasyon olan Gülen cemaatinin lideri   olan Fettullah GÜLEN hala Amerika’da üslenmiş durumdadır. AKP’nin iktidara gelmesinin en temel desteğinin ABD’den geldiğini herkes bilmektedir. Hatta Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP), eş başkanı Tayip Erdoğan’dır.

ABD, Sovyetler Birliğinin Ortadoğu ve Asya’ya açılmasına karşı, işbirlikçi İslam’ın gerici kanadını, komünizm karşıtı (tanrı tanımazlık ) propagandasına endeksli bir politika geliştirmiştir. Alevilerin de ‚‘tanrı tanımaz,‘‘  ve sol’a yakın olmaları ve Alevi gençliğin potansiyel olarak, sol örgütlenmelerde yer almaları, Alevileri hedef haline getirmiştir.

Alevi Ozanların, aşıkların, şair ve sanatçıların  (Mahzuni,Emekci,Vicdani,Şah turna v.s)Emperyalizm ve Amerika karşıtı eserleri ile   propaganda yapması ,bunun en bariz  örneğidir.

Maraş katliamının en büyük farkı nedir diye sorarsanız; ortada bir başkaldırı yok,bir olay yok, karşı karşıya gelmiş gruplar yok, evinde işinde başına geleceklerden  habersiz   Masum insanların kadın ,Çocuk ,yaşlı ,fakir, zengin  köylü, memur denmeden en vahşi yöntemlerle katledilmesidir.

Yani daha bir gün önce komşusu ile yemek yiyen, çay içen, sohbet eden insanlar yine o komşularına öldürtülmüşlerdir.

Maraş katliamı da diğer bir çok alevi katliamı gibi CHP dönemin de yaşanmıştır. Bunun nedeni eğer T.C,’nin kuruluş ideolojisi olan Türk –İslam politikasını hakim kılmaksa, anlaşılabilinir. Bunun dışında bir diğer sebep varsa bu katliamların üzerindeki sır perdesi tarafsız bir araştırma yapıldıktan sonra daha net olarak açığa çıkacaktır.

Maraş katliamı, objektif olarak bir soykırım faaliyetidir. Soykırımlar da hedeflenen tüm sonuçlar Maraş katliamında yaşanmıştır.

Bir isyan, bir başkaldırı veya bir kalkışma hareketi yokken, hiçbir ayırım yapılmadan katletmek, sindirmek, yerini yurdunu terk etmeye mecbur etmek, suretiyle bölgenin etnik ve sosyal demografisini değiştirmeyi hedeflemek. Bütün bunlar bu katliamda yaşanmıştır.

Maraş katliamından sonra, şehir  merkezinde yaşayan veya ticaretle uğraşan tüm aleviler şehiri terk etmişlerdir. Maraş bölgesi Alevi Kürtler hızla yurt dışı başta olmak üzere başka bölgelere göç etmişlerdir. Bugün Avrupa’nın bir çok ülkesinde İsviçre, Almanya, Fransa, İngiltere başta olmak üzere yaşayan Aleviler Maraş ve yöresinde kalanlardan  birkaç kat fazladır. 1970’li yıllarda Maraş da sol partiler 3-4 millet vekili çıkarırken, bugün bir tane bile çok zor seçilebilmektedir.

Maraş da yaratılan korku ve sindirmenin  psikolojik etkisi o denli ağır bir travma yaratmıştır ki ; Maraş da, Maraş katliamını protesto etmeye, orada yaşayan aleviler çok uzak durmaktadırlar. Hatta son yıllarda düzenlenen anma mitinglerini büyük bir korku ile, eskiyi karıştırmanın ne gereği var diyerek, adeta o günleri bir daha hatırlamak istemektedirler.

Maraş katliamı; hesabı sorulamayan, davası görülemeyen, romanı –hikayesi yazılamayan, türküsü, ağıdı söylenemeyen, filmi –belgeseli çekilemeyen  bir acı olarak  kanamaya devam ediyor.

Acıların, acı çektiği, kurbanların o vahşet  içindeki çığlıkları ile her birimizin kapattığımız vicdanlara, yüreklere  seslendiği ve adeta belleklerimizden silmek istediğimiz o gerçeklere, artık sahip çıkarak, onların sahipsizliğine sahip, acılarına ağıt, onurlarına türkü olmamızı bekliyorlar.

Orada katledilenlerin tek suçu Alevi-Kürt ve solcu olarak bilinmeleriydi.

Yani bizden birileri idiler.

Unutmayalım ki o anda orada bizler de kurban olabilirdik.

Onlara sahip çıkmak, İnancımıza, yolumuza, davamıza, kimliğimize sahip çıkmaktır.

MARAŞ KATLİAMINI, UNUTMAYALIM- UNUTTURMAYALIM

 

 

 

EN SON EKLENENLER