Zırhlı araçlar son 13 yılda 41 kişiyi katletti

Amed Barosu Üyesi Av. Süleyman Şahin, zırhlı araçların şehir içlerinde yüksek süratle gitmelerine ve buna bağlı olarak insanlar ezerek katletmelerine ilişkin konuşarak, “Bu failler hakkında olası kasıttan davalar açılmalı. Çünkü Karayolları Trafik Kanunu’nun geçiş üstünlüğü kurallarını deliyorlar” dedi.

Kürdistan’da polis ve askerlerin kullandıkları zırhlı araçlardan kaynaklı bugüne kadar onlarca Kürt katledildi. Çocuk, genç, yaşlı veya kadın demeden, bazen protesto eylemleri sırasında bazen trafik ışıklarında bazen de mahalle aralarında durup dururken insanlar katledildi. Hatta Amed’de dede ve torun farklı tarihlerde aynı yöntem ile katledildiler. Türkiye’nin batısında ki kentlerde emniyet ve benzeri kurumların dışında zırhlı araç görmek mümkün olmaz iken, Kürdistan kentlerinde bu araçlar neredeyse her köşe başında bekliyorlar. İnsan Hakları Derneği Amed Şubesi, 2008-2018 yılları arasını baz alan araştırmasının sonucu olarak yayınladığı raporunda, en az 70 zırhlı araç çarpması olayı gerçekleştiğini vurgulamıştı. 63 vakanın sonucunda; 18’i çocuk, 6’sı kadın olmak üzere toplamda 38 kişinin hayatını kaybetti belirtilmişti. Ancak, 11 Eylül 2019’da Efe Tentekin (6), 23 Eylül 2019’da Oktay Er (22), 27 Aralık 2019’da ise Cihan Can (34) isimli genç de zırhlı araçların çarpması sonucu katledildiler.

Peki zırhlı araçların şehir içlerinde yüksek süratle gitmeleri, mahalle aralarında bulunmaları ve trafikteki geçiş üstünlükleri ile ilgili hukuki içerikler nelerdir? Amed Barosu İnsan Hakları Merkezi, Dava Takip Komisyonu Eşbaşkanı Avukat Süleyman Şahin, konuya ilişkin konuşarak hukuki değerlendirmlerde bulundu.

Zırhlı araçların her yerde bulunma gerekçelerinin ‘Kamu güvenliğini sağlama’ bahanesi olduğunu söyleyen Av. Şahin, özellikle 2015 yılından sonra bu durumun kendileri açısından daha meşru bir hal aldığını belirtti. Av. Şahin, son süreçlerde hiçbir toplumsal gösteri olmamasına rağmen her köşe başında akrep olarak tabir edilen zırhlı araçlar başta olmak üzere, TOMA ve benzeri araçların beklediklerini kaydetti.

İHLAL EDİLEN GEÇİŞ ÜSTÜNLÜĞÜ

Karayolları Trafik Kanunu’nda söz konusu araçların geçiş üstünlüğünün belli koşulları içerdiği takdirde olduğunu ifade eden Av. Şahin, şöyle devam etti: “Geçiş üstünlüğü var ama belli şartlara bağlı olarak. Gözaltı veya bir olay olduğunda geçiş üstünlüğünü kullanmaları gerekirken, bunların hiçbiri olmadan da bu araçların hoyrat bir şekilde kullanıldıklarını görüyoruz. Kanunda her ne kadar özellikle görev esnasında geçiş üstünlüğüne sahip olacakları belirtilmiş olsa da, bunun suistimal edilerek mahalle aralarında dahi süratle kullanılıp, can ve mal kayıplarına neden olduklarını görüyoruz. Düşünün ki ambulanslar bile bir vaka yok ise kırmızı ışıkta durmaması ve vaka varmış gibi hareket etmesi yasaktır. Geçiş üstünlüğünü her durumda kullanmalarının nedeni ise, herhangi bir yaptırım ile karşılaşmayacaklarını bildiklerinden kaynaklanıyor.”

FAİLLER AÇIĞA BİLE ALINMIYORLAR

Zırhlı araçların süratli kullanılmasından kaynakları hayatını kaybedenlerin de olduğunu vurgulayan Av. Şahin, “Bunların sayısızca örneklerini yaşadık. Diyarbakır, Cizre ve daha birçok Kürdistan ilinde yaşadık bunları. Bunların yaptırımı olmadı. Kişi hayatını kaybediyor ama açılan dosyanın adı ‘Taksirle insan öldürme’ oluyor. Bu da 2 ila 6 yıl arası bir cezaya tabidir. Mahkemeler de genelde en alt sınırdan ceza veriyor. Bu ceza da ya adli para cezasına dönüştürülüp takside bağlanıyor ya da ceza Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) dediğimiz usul uygulanarak ceza erteleniyor. Zaten taksirle öldürme, görevden men edilmek için de yeterli bir ölçü değil. Kişi ya kefaret ile ya da cezası ertelenerek yine kamu görevine devam ediyor. Bu memurlar açığa bile alınmıyorlar. Halbuki bu kişiler olası kasten insan öldürmeden yargılanmalılar” diye konuştu.

KASTEN İNSAN ÖLDÜRMEDEN YARGILANMALILAR

Mahalle aralarında süratle gittiklerinde orada yaşayan sivillerin olduğunu düşünmemelerinin imkansız olduğuna dikkat çeken Av. Şahin, şu değerlendirmelerde bulundu: “İnsanların hayatlarına bir önem atfettiklerini düşünmüyorum. ‘Önüme bir sivil çıkıyorsa da çıksın, ölecekse de ölsün’ mantığı ile hareket ediliyor. Bu da kişinin kasten insan öldürme fiili içerisinde olduğunu gösteriyor bize. Örneğin, Cizre’de bir evin içine girildi ve 2 kişi hayatını kaybetti. Burada ihmal veya taksir diyemeyiz. Bu olayda tamamen bir kasıt vardır. Nasıl bir hızla girildi ki evin duvarı yıkılıp, odada bulunan 2 çocuğun hayatına mal oldu? Bu durumda failleri hangi madde ile yargılamak önemli olmuş oluyor. Bunun için de kanunun değişmesine gerek yok. Kasten insan öldürmeden yargılanıp, olası kast hükümlerinin devreye sokulması ve hak edilen cezayı almaları gerekiyor.”

STK’LER DE ‘KAZA’ DEMEYE ALIŞMIŞLAR

Bu konuya ilişkin sivil toplum kuruluşlarının da tutumlarını eleştiren Av. Şahin, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Bence STK’ler de bunların birer kaza olduklarını düşünüyorlar ve ciddi bir refleks göstermiyorlar. Evet, bazıları gerçekten kaza olabilir ama hepsini aynı kategoriye sokmamak lazım. Ama genelde göz göre göre yaşanan bu tür olaylar var. Örneğin, Diyarbakır’da olayı baz bunun kaza olmadığını söylemek mümkün oluyor; Halkın yoğun olarak yaşadıkları bir yerde, mecliste olan bir siyasi partinin önüne onlarca TOMA ve zırhlı araç yığılıyor. Orada emniyet var, alışveriş merkezleri ve insan sirkülasyonunun yoğun olduğu bir yeri kapatıyorsun. Oradan geçen bir gencin üzerinden zırhlı araç geçiyorsun ve ölmesine neden oluyorsun. Burada taksirden söz etmek mümkün değil. Olası kasıttan meseleyi ele almak gerekiyor. Bence olayları spesifik olarak ayırmalıyız ve ona göre değerlendirme yapmalıyız. Olayları kaza olarak yorumluyoruz genelde ve bu durum STK’lere de yansımış. Bu durumun önüne geçebiliriz.”

 

 

EN SON EKLENENLER