Savaşın izlerini resmediyorlar

KADAV’ın “Kadın kadının yurdudur” sloganıyla yürüttüğü projesinde bir araya gelen Suriyeli mülteci kadınlar, ürettikleri el işleriyle savaşın izlerini resmediyor.

Marmara’da 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen depremin ardından bölgedeki kadın ve çocuklarla dayanışma göstermek amacıyla kadınlar tarafından kurulan Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), bugünlerde Suriyeli mülteci kadınlarla yeni projelere imza atıyor. Küçükçekmece’ye bağlı Halkalı semtinde bulunan danışma merkezlerindeki atölyede “Kadın kadının yurdudur” sloganıyla bir araya gelen vakfın gönüllüleri, birlikte yaptıkları takı, çanta, mum, reçel ve el işi bebekleri, önümüzdeki günlerde kurulacak olan dunyaemegi.org sitesinde satışa sunmaya hazırlanıyor. Hikayelerinden yola çıkarak, ifadesiz, yüzleri olmayan bebeklerden gülen bebekler, Meksikalı ünlü ressam Frida Kahlo’dan etkilenerek “Feride bebek” üretmeye başlayan Suriyeli kadınlar, bir araya geldikleri tasarım atölyesinde “nefes” alıyor.

Her birinin bir hikayesi, anlatılacak bir anısı olan bu ürünleri yapan kadınlarla bir araya gelerek KADAV’ın projelerine, tasarım atölyesinde neler yapıldığına ve kimi Arap kimi Kürt Suriyeli kadınların neler yaşadıklarına ilişkin konuştuk.

KADINLARIN NEFES ALDIKLAR YER

Yaptıkları çalışmalara ilişkin bilgi veren KADAV koordinasyonunda yer alan gönüllülerden Özgül Kaptan, “Hem danışma alıyoruz hem de kadınlar arasında bilginin yayılması üzerine odaklanmış bir saha çalışması yapıyoruz. Sadece, kadınlar ekonomik kazanç sağlasın diye faaliyet yürütmüyoruz. Gelen kadınların kimlik sorunu, evinde şiddete maruz kalma ve sağlık sorunu oluyor. Bu yüzden bizim merkezimize gelip giden kadınlar, ‘Biz burada nefes alıyoruz önemli değil kazandığımız para. Biz gelmeye devam etmek istiyoruz’ diyorlar” dedi.

‘CEZAEVLERİ İLE DE DAYANIŞIYORUZ’

Vakıf olarak çalışmalarından birinin de translar başta olmak üzere cezaevinde kalan kadınlarla da dayanışma göstermek olduğunu belirten Kaptan, “Bu kadınlar unutuluyor. Onlarla ilgili de çok büyük işler yapamıyoruz; ama gönüllü bir faaliyet sürdürüyoruz. 50’ye yakın kadınla mektuplaşıyoruz ve yaptıkları ürünleri satmaya çalışıyoruz. Bundan sonra ürünlerinin niteliğini de arttırıp onların ürünlerini de dunyaemegi.org’ta sergilemeye başlayacağız. Bunun pratiğini üretme gayretimiz var. Birlikte dayanışma göstermekten başka bir yol görünmüyor çünkü” diye konuştu.

‘ÜRETMENİN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ’

Halkalı’da bulunan tasarım atölyesinde göçmen kadınlarla birlikte çalışan Tasarımcı İnci Babacı, savaş gerçekliğinden kaçan bu kadınların ilk başta çekingen davrandıklarını, üretimde bulunmaya başladıktan sonra açılmaya başladıklarını söyledi. Babacı, bu süreci ise şu sözlerle anlattı: “Hiçbir şey yapmak istemeyen kadınlar bir süre sonra açılıp özgürleştiklerini hissettiler. Neşeleri arttı, kendilerini ifade etmeye başladılar. Atölyede herhangi bir şey öğreterek başlamıyoruz. Malzemeyi koyuyoruz, haydi bakalım ne çıkarabiliriz ortaya atıyoruz. Hepimiz çok ürkektik karşılıklı olarak. Sonra ürünler çıktıkça hoşlarına gitmeye başladı. Üretmenin iyileştirici gücünü hepimiz hissettik. Gittikçe atölye saatlerinin uzamasını istediler. Evlere iş götürdüler, eğlendiler, hikayeler oluşturmaya başladık” dedi.

SAVAŞIN İZLERİNİ RESMETTİLER

Kadınların kendi topraklarında yaşadığı savaşın izlerini hala üzerlerinde taşıdıklarını belirten Babacı, hep birlikte kumaşlarla yaptıkları battaniyenin hikayesini ise şu sözcüklerle anlattı: “Önce ben de kadınlarla ne yapacağımı bilmiyordum. Ortak bir dilimiz yok; ama kadınların ortak bir dili her zaman oluşabiliyor. Hepsine birer kumaş parçası verdim. Rengarenk kumaşlar… Dedim bunlar sizin bahçeniz, resim kağıdınız, eviniz ne hayal ediyorsanız ne ile süslemek istiyorsanız onları yapın. Önce çok ürkek başladık. Mesela birisi, ‘Ben hep hayvanat bahçesinde çalışmak isterdim, onları yapacağım’ dedi ve hayvanları yapmaya başladı. Biri ‘Hiç deniz kaplumbağası görmedim’ dedi ve onu yaptı. Sonra hikayelerimizi anlatmaya başladık. ‘Hiç acı bir şey yaşadınız mı?’ diye sorduk. ‘Ben hiç acı bir şey yaşamadım; ama işte biraz önce aşağıda gördüğüm komşumun kızının, bebeğinin penceremin kenarından havaya fırladığını, bombanın onun üzerine düştüğünü anladım. Kız gülüyordu ve öyle hatırlamak istiyorum’ diyerek küçük kızı resmetti. Bu hikaye bizi en çok etkileyen hikayeydi. Savaşta nişanlanacak bir kadın nişan elbisesini tasvir etti mesela. Tek alabildiği babasının gözlüğüymüş ve babasını kaybetmiş biri de kocaman bir gözlük resmetti kumaşlardan. Onların hikayelerini dinledik ve bunları birleştirdik görünmez iplerle. Hepimiz birbirimize bağlıyız mesajı verdik.”

İFADESİZ BEBEKLERDEN GÜLEN BEBEKLERE…

Atölyede ifadesiz ve yüzleri olmayan bebekler yaparak başlayan Suriyeli kadınların, yaşadıkları travmaları dayanışma duygusu ile atlattıktan sonra neşeli, gülen bebekler yaptıklarını belirten Babacı, “Savaşın bizden alamadığı bazı şeyler var. Zevklerimiz, hayallerimiz, hatıralarımız… Bunları yansıtacak bir şeyler koymaya başladılar. Minik bir kumaş parçası eklediler. Evlerinden getirdikleri son bir parça elbiselerinden eklemeye başladılar. Ve yeniden çoğaltıp kendilerine bir bahçe yarattılar. Hep birlikte yaptık ve güzel bir süreç oldu” dedi.

FRİDA KAHLO’DAN FERİDE BEBEK

Türkiye’ye gelen Suriyeli kadınların en çok dikkatini çeken şeyin Frida Kahlo olduğunu söyleyen Babacı, “Her yerde görüyorlarmış. ‘Bu kadın kim, Araplara benziyor, kaşları bizim gibi’ diye sormaya başladılar. Ben de anlatmaya başladım. ‘O da bizdenmiş falan’ dediler. Başladık Feride bebekler yapmaya süslü, güllü. Böylece Frida’dan Feride bebeklerimiz çıktı ortaya” dedi.

‘SOSYAL HAYATIM DEĞİŞTİ’

Atölyede üretimde bulunan kadınlardan Cumana Xalid (35), Halep’ten 8 ay önce Türkiye’ye gelmiş ve iki buçuk aydır da KADAV ile tanışmış Suriyeli kadınlardan yalnızca biri. KADAV ile tanıştıktan sonra sosyal hayatının değiştiğini ve kişilerle diyalog kurmaya başladığını söyleyen Xalid, “O kadar çok iyi davranıyorlar ki bize, onları kızım gibi görüyorum. Çok mutluyum çünkü bir şeyler de üretiyorum” dedi.

‘KENDİME GÜVENİ ÖĞRENDİM’

Kuzey Suriye’nin Cizîr bölgesi Qamışlo kantonundan gelen ve pekçok zorlukla karşılaştıktan sonra KADAV ile tanıştığını söyleyen Leyla Xalil (32) ise, “Buradaki kadınlardan biz kadınların hiç kimseye sırtını dayamaması, kendine güvenmesi gerektiğini öğrendim. 7 aydır KADAV ile iletişimdeyim. Onlar bana çok yardımcı oldular. 6 çocuğum var. Küçük de olsa ürettiklerimi satabileceğim. Çok memnunum” dedi.

Necla Demir – dihaber

EN SON EKLENENLER