Sanat İTİRAZ etmektir

Türkiye ve Kürdistan’da iktidar eliyle yaratılan baskı ve korku atmosferinin kültür, sanat ve toplum üzerindeki etkilerini değerlendiren Suavi, sanatın egemenle kol kola gezen değil, itiraz eden bir değer olduğunu söyledi

ok olmayla yüz yüze bırakılan Amed’in Sûr ilçesinde konser veren sanatçı Suavi, Türkiye ve Kürdistan’daki siyasal atmosferin kültür, sanat ve toplum üzerindeki etkilerine ilişkin konuştu. Aylar sonra geldiği Amed’de OHAL uygulamalarının ortaya çıkardığı tabloya değinen Suavi, Sûr’da tarihi yapıların yıkımına dikkat çekerek, “Tahir’in (Tahir Elçi’nin) Sur’u artık yok” dedi. “İnsanın yaka silktiği OHAL şartlarında Diyarbakır’a geldiğinizde, çok iç açıcı bir tablo ile karşılaşmıyorsunuz. OHAL’in olmadığı dönemde dahi Diyarbakır’da OHAL şartları yaşanıyordu” diyen Suavi, “Diyarbakır’da hayatın normale dönmesi, aslında bir gösterge olarak Türkiye’de hayatın normale dönmesi anlamına gelir. Çünkü Diyarbakır, Türkiye politik tarihinde çok önemli rol oynayan bir kent. Hem kentin yapısı ve kültürel dokusu hem de o dokunun içerisinde harmanlanmış, birebir Diyarbakır’ı iyi solumuş, iyi tahlil etmiş insanların perspektifleri açısından, çok önemli şehir. Dolayısıyla Diyarbakır’daki denge, aslında ülkeyi kavramak açısından da önemlidir. Diyarbakır, belirleyici bir kent özelliği taşıyor. Diyarbakır’da dozun yükseltilmiş olması, dolaylı olarak Türkiye’ye de bir mesaj olarak algılanabilir” dedi. “Sanatın hala Diyarbakır’da bir karşılığı var. Şartlar ne olursa olsun, sanata doğru yerden yaklaşan insanlarla, Diyarbakır halkının buluşmasının önünde hiçbir engel duramıyor” diyen Suavi, kültür sanat camiasının son iki yılda yaşananlar karşısındaki sessizliğine ilişkin ise, “Sanat camiası bir bütün olarak örgütsüz bir yerde duruyor”dedi.

Dokunmama durumu var

Sanat ve toplum arasındaki kopukluğu, “Bir ırmağın iki kıyısında karşı karşıya duran sanatçı ve toplum birbirine el sallıyor ama aradaki köprü dinamitlenmiş. Bir dokunamama durumu var” diye tanımlayan Suavi, “Oysa sanat dokunmaktır aslında” vurgusu yaptı. Sanatın siyaset karşısındaki duruşuna da değinen Suavi, “Devlet sanatçılığı misyonu, Süleyman Demirel zamanında birçok insanın yakasına takılmıştı. Her iktidar benzeri kanalları şu veya bu şekilde kullandı. Şu an sohbet ettiğimiz Amed’de benzeri bir görüntü olmadı mı? İki ünlü sanatçı, iki ünlü siyasetçinin elinden tutarak, Diyarbakır halkını selamladı. O sanatçılar bunun özeleştirisini şimdi veriyor. Ki biz o zaman eleştirmiştik o fotoğrafı. Biz o gün o fotoğrafın ucuz siyaset adına kullanılan bir fotoğraf olduğunu söylemiştik. Ama bize ‘hayır’ diyenler olmuştu. Dün bize ‘hayır’ diyenler, bugün evet siz haklıymışsınız noktasına geldiler” dedi.

Hakan ve Mehmed…

“Sanat, egemenle kol kola gezen değil, eleştiri hakkını kullanan ve içindeki estetik değeri hiçbir zaman yok etmeyen bir değerdir” diyen Suavi, “Sanatın iktidarlarla uzlaşan bir çizgi sürdürüyor olmasını asla anlaşılır bulmuyorum. Sanat bizatihi itiraz eden bir kurumdur” ifadelerini kullandı. Mehmed Uzun’un anıtına kayyum talimatıyla yapılan saldırıyı değerlendiren Suavi, “Hakan Yurdakuler, 88 kuşağının çok önemli bir ismidir. Yurdakuler’in mezarı Ankara Yenimahalle Mezarlığı’ndadır.TMMOB periyodik olarak yılda iki yada üç kez Hakan’ın mezar taşını yeniden yaptırmak zorunda kalıyor. Çünkü yıllar önce belki hiç kimsenin duymadığı bir biçimde adeta sistematik bir şekilde Hakan’ın mezar taşı hep kırılırdı. Mehmed Uzun ya da başka dostlarımızın hatıralarına yapılan saldırılar ya da orada yaratılan tahribatlar aslında uygulanan siyasetin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Bu bir siyaset. Bizim asla alkışlamayacağımız bir siyasettir”dedi.

Biraz cesaret

Son olarak şunları söyledi:”Ne olursa olsun bu tünel şimdi zifiri karanlık görünse de, iddia ediyorum bu tünelden çıkış var. O ışık bize umut olsun. Umutsuz yaşanmıyor. Korkak olmanın da bir anlamı yok. Bugün cesaret, sadece korkak olmamakla ifade edilecek bir şey aslında. Korku çok insani bir şey, korkarız da, korkunun çözüm olmadığını anladığımız zaman da, bunu çözecek olan şey cesarettir. Cesaret körü körüne bir şeyin üstüne gitmek değildir. Cesaret, haklı olduğun yerde insan onuruyla ilgili bir onursuzluğa muhatap olduğun yerde gerçekten dik durabilmektir.”

Özgür Paksoy-Rıfat Şahin/MA

EN SON EKLENENLER