HDK: Kürtler arası birlik, barışı sağlayacak temel unsurdur

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), dünkü 10’uncu Dönem 6’ncı Genel Meclis Toplantısının sonuç bildirgesini açıkladı. Toplantı salgın nedeniyle internet üzerinden yapıldı.

AKP-MHP ittifakının yayılmacı politikalarla kırılganlaşan gücünü tahkim etmeye çabaladığının belirtildiği bildirgede, “Doğu Akdeniz’den Libya’ya, Suriye’den Kafkasya’ya doğru genişleyen bir alanda yayılmacı ve militer dış politikalarla güç kazanmaya çalışıyor. İktidar, Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan çatışmayı neo-Osmanlıcı ideolojisini güçlendirmek için kullanıyor. Soykırım suçuyla yüzleşmeyen bir devlet zihniyeti Ermeniliği ezeli düşman olarak sunuyor. İktidarın yayılmacı saldırganlığına karşı çıkıyor ve ‘Halklar arası savaşa hayır’ diyoruz” denildi.

SİYASİ SOYKIRIM

Siyasi soykırım saldırılarına da değinilen bildirgede, şunlar kaydedildi:

“HDP’ye operasyonlar düzenleyerek, hiçbir hukuksal dayanağı bulunmayan tutuklamalarla, sosyalistlere dönük yaygın gözaltı ve tutuklama terörüyle, mücadele eden ekoloji aktivistlerini, LGBTİ+’ları, kadınları ve direnmeye devam edenleri susturmaya çalışarak, son olarak Kars Belediyesi’nde gerçekleştiği gibi seçilmiş belediyelere kayyum atayarak rejime tehdit olarak gördüğü her odağı sindirmeyi amaçlıyor.

Hem eş sözcümüz Sedat Şenoğlu ve bileşenimiz ESP’ye hem de HDP’ye dönük operasyonların hiçbir sonuç vermeyeceğinin, tutuklanan yoldaşlarımızın mücadelelerini kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğimizin altını çiziyoruz.”

‘HELİKOPTERDEN ATTILAR, CENAZEYİ DE ENGELLEDİLER’

Bildirgede, Kürt düşmanlığının da her geçen gün tırmandırıldığına vurgu yapılarak, şunlar ifade edildi:

“Osman Şiban ve Servet Turgut işkence görerek helikopterden atılmış ve Servet Turgut geçtiğimiz hafta yaşamını yitirmiştir. Servet Turgut’un taziyesi dahi polis tarafından engellenmeye çalışılmıştır. İşkence ve vahşet politikalarına karşı mücadelemizi kesintisiz bir şekilde sürdüreceğimizi belirtiyoruz. Bu suçu asla unutmayacağız ve unutturmayacağız. Servet Turgut’un ailesine ve halkımıza baş sağlığı diliyoruz.”

İMRALI TECRİDİ

Bildirgede, iktidarın her alanda çözümsüzlük ve savaş politikalarına başvurduğu, bu politikaların merkezinde ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit politikasının yer aldığı belirtildi.

Çözümsüzlük derinleştikçe tecridin de katılaştığının altının çizildiği bildirgede, “HDK olarak derinleştirilen tecritle sürmekte olan 9 Ekim Uluslararası Komplosu’nu kınıyor ve tecride karşı mücadeleyi yükselteceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz” denildi.

‘ULUSAL BİRLİK DE HEDEFTE’

Çözümsüzlük politikasının Kürt ulusal birliğini de engellemeye çalıştığının kaydedildiği bildirgede, “KDP’yi Kürt Özgürlük Hareketi’nin karşısına çıkararak boyutlandırma çabalarını sürdürüyor. Kürtler arası ulusal birliğin sağlanması bölgede Kürtler üzerinde uygulanmak istenen soykırım pratiklerinin önüne geçecektir. Kürt partileri ve Kürdistan parçaları arasında sağlanacak ulusal birlik çalışmasının bölgede barışı sağlayacak temel unsur olduğunu belirtiyoruz” diye kaydedildi.

‘KADINLAR EN ÖNEMLİ MUHALEFET’

Sonuç bildirgesinde, iktidarın, ekonomiden eğitime ve salgın yönetimine dek tüm alanlarda yönetemez hale geldiği vurgulanarak, şu hususlara da dikkat çekildi:

“Yeni eğitim yılı, öğrenci sayısının yarısından fazlasının bilgisayar ve benzeri bir araçla dersleri izleme imkanının olmadığı; yıllardır sözü edilmekle birlikte her öğrenciye bir tablet temin etme hedefinin gerçekleşmediği şartlarda açıldı. Buna rağmen uzaktan eğitim sistemi çöktü. Milli Eğitim Bakanı bu başarısızlık karşısında istifa edeceğine, sistemin çökmesinin sevindirici olduğunu; bunun katılımın yüksek olduğuna işaret ettiğini söyleme yüzsüzlüğünde bulundu.

Verdiği bilgilere karşı toplumsal bir güvensizlik oluşan Sağlık Bakanı’nın korona salgınına dair yaptığı son açıklamalar, sadece ülke içinde değil, uluslararası toplumda da son güven kırıntılarını yok etti. ‘Testi pozitif çıkmış olsa bile hastalık belirtileri görülmeyenleri hasta kabul etmiyoruz’ cümlesi ve salgına dair bilgilerin açıklanmasını ‘ulusal çıkar’ kriterine bağlaması, toplum sağlığına yönelik en büyük tehdidin rejim olduğunu ortaya koydu. Türk Tabipler Birliği’ni ‘hain’ ilan etmelerinin gerisindeki halk düşmanlığı iyice açığa çıktı. Tüm bunlara ilaveten, iktidar, yönetemediği salgını fırsatçı amaçlarla kullanmakta, salgın, gösteri ve yürüyüş yasaklarının bahanesi haline getirilmektedir. Aynı fırsatçılık baro seçimlerinin 1 Aralık’a kadar ertelenmesinde de sergilenmiştir.

İktidara geldiği günden beri, patriyarka-kapitalizm ilişkilerinin yeni muhafazakâr restorasyonuyla kendini kuran AKP-MHP iktidar bloğu, yeni rejimin inşasını cinsiyetçi ve milliyetçi söylemler ve politikalarla şekillendirmeye devam ediyor. Kadına yönelik şiddet ve cinayet faillerini koruyan ve cezasızlıkla ödüllendiren yargı ve kolluk pratikleri ise kadınlara yönelik saldırıları cesaretlendiriyor. Salgın günlerinde kadınlara yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel şiddetteki artışa rağmen, 6284 sayılı yasa rafa kaldırılmakta, İstanbul Sözleşmesi uygulanmamakta ve çocuk istismarcılarının evlilik yoluyla affı için hazırlıklar yapılmaya devam etmektedir. Erkek egemenliği baskıcı tarzını tüm yaşam alanlarına dayatmaktadır. Bir taraftan IŞİD tarafından kullanılan yöntemlerle kadınlara tecavüz eden ve kadınları katleden rejimin sivil ve üniformalı katilleri elini kolunu sallayarak sokaklarda, mahallelerde, özcesi yaşamın tüm alanlarında bulunmaya devam ederken diğer taraftan faşist hükümetlerin geçmişteki uygulamalarını yineleyip insanları helikopterlerden atarak toplumu dehşete düşürüp etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Tüm bu uygulamalara rağmen kadınlar, mücadele etmekten vazgeçmeyen, İstanbul Sözleşmesi’nin oluşturduğu hat üzerinden her geçen gün daha da büyüyen ve direngenleşen, sokakları ve alanları terk etmeyen, faşizme geri adım attırma mücadelesindeki en önemli muhalefet olmaya devam ediyor.

İktidarın ilk fırsatta İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi gündeme getireceğini, eğer bunu başaramaz ise İstanbul Sözleşmesi’ni revize etmek için toplumu ikna etmeye çalışacağını biliyoruz. Irkçı, gerici, cinsiyetçi referanslarla kurumsallaştırmak istediği faşizmin alt katmanına kadınları yerleştirmek istediğinden ve bunun için her türlü yöntemi kullanacağından eminiz. Faşizm kurumsallaşmaya devam ederken saldırarak ve yalnızlaştırarak sonuç almaya çalışmaktadır. Bunun karşısında güçlü bir demokratik muhalefeti örmek elzemdir. Biz biliyoruz ki böylesi bir ittifakın en önemli dinamiği kadın mücadelesinin kendisidir. Kadınların tüm hiyerarşik iktidar ilişkilerini reddederek ortaya koydukları birleşik mücadele hattı gösteriyor ki kadınlar öncülüğünde daha gerçekçi-sahici bir demokrasi mücadelesi örülebilir.

‘MUTLAKA KAZANACAĞIZ’

Anti-faşist cepheyi inşa etmek için var gücümüzle çalışacağımızı ve yerellerden başlayarak faşizmi püskürtecek çıkışın yollarını kararlılıkla aramaya devam edeceğimizi ifade ediyoruz. Faşizme karşı mücadeleyi sokaklara, meydanlara taşımaktan geri durmayacağımızı; cesaret, umut, kararlılık ve inanç taşıyan bir mücadele ile faşizmi püskürteceğimizi, hem yaşadığımız coğrafyadaki hem de dünyadaki mücadele geleneklerinden öğrenerek ve sahip olduğumuz yeni yaşam fikriyatı doğrultusunda faşizmi alt etmek için örgütlenmeye devam edeceğimizi belirtiyoruz. Mücadele edenler henüz son sözü söylememiştir. Kazanacağız, mutlaka kazanacağız.”

EN SON EKLENENLER