Türkiye’nin bir Meclis’i var mı

TBMM birkaç gün sonra yine ‘milli irade’ nutuklarıyla açılacak ama o kocaman binanın artık ne işe yaradığı tartışmalı. Şaibeli referandumla dayatılan yeni Anayasa ve Erdoğan’ın son bir yılda KHK’lerle yarattığı fiili durumdan ötürü Meclis tümüyle etkisiz ve yetkisiz hale geldi 

M. Ender Öndeş/Özgürlükçü Demokrasi

Geçtiğimiz günlerde artık adet olduğu üzere, ‘Savaş Tezkeresi’ için ‘ön oturum’ yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 1 Ekim’de resmen açılıyor. Ancak bu Meclis, bırakalım uzak geçmişi, artık birkaç yıl öncesinin meclisi bile değil. Halk iradesine rağmen yapılan değişiklikler ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın tek adam yönetimi yolunda attığı adımlardan sonra Meclis iradesi tümüyle felç olmuş halde.

1982 Anayasası’nın 87’nci maddesinde 10 madde olarak tanımlanan TBMM’nin görevleri, aslında referandum sonrasında büyük değişikliklere uğramış gibi görünmüyor ama 15 Temmuz sonrası pratik uygulama, bu görevleri tümüyle tırpanlamış durumda.

Kanun yok KHK var

Bütün yurttaşlar, genelde Meclis’in en önemli görevinin ‘kanun yapmak’ olduğu düşünür ama artık durum öyle değil! TBMM görevlerinden birincisi ve en temeli olan ‘Kanun yapıcılığı’ 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında iki yolla etkisiz hale getirildi.

15 Temmuz 2016 sonrasındaki bir yıl boyunca çıkarılan 26 KHK, sadece kamu kurumlarından 100 binden fazla insanın atılması anlamına gelmedi. KHK’ler bu süreçte bir nevi kanun yerine konularak kuvvet komutanlıklarının düzenlenmesinden MİT’in kime bağlı olacağı gibi kritik konulara ve “kış lastiğinin ne zaman kullanılacağı” gibi ince ayrıntılara kadar yüzlerce konu ve alan, tamamen TBMM’nin onayı ve bilgisi dışında düzenlendi. Üstelik bu düzenlemelerin çoğu, OHAL bittiğinde geri dönülebilecek konular da değildi.

Bu konudaki ikinci yöntem ise, bir AKP klasiği olan “torba yasa”lardı. 40 maddeyle başlayıp 240 maddeye kadar ulaşabilen bu karmakarışık yasa yöntemiyle AKP, Meclis’i felç ederek işlerini yürüttü. Halk bir yana, el kaldıran vekillerin bile bir şey anlamadığı bu çapraşık eklemeler sabahlara kadar çalıştırılan Meclis tarafından çıkarılırken bütün şeffaflık ve anlaşılırlık ölçütleri yok edildi; iktidar partisinin vekillerinin bile iradesi hiçe sayıldı. Önümüzdeki süreçte ise, her iki yöntemle TBMM’nin iyice boşa çıkarılması kesin görünüyor.

Soru sormak yok!

TBMM’nin en temel görev ve yetkilerinden biri olan ‘hükümeti denetleme’ ibaresi, referandumla getirilen değişikliklerle 87’nci maddeden resmen çıkarılmış ve bir başka maddede yeniden düzenlenmiş durumda.

Denetleme yollarından en bilineni olan “yazılı ve sözlü soru” yöntemi, yeni değişikliklerle sadece ‘yazılı soru’ haline indirgendi. Ama zaten yazılı ve sözlü sorular öteden beri AKP hükümetinin boşa çıkardığı bir yöntem. Örneğin en son 26’ncı yasama döneminde toplam yazılı soru önergesi sayısı 16 bin 255 olarak görünüyor ve bu önergelerin yalnızca bin 781’i yanıtlanmış. Geriye kalanların 6 bir 2016’sı süresi geçtikten sonra yanıtlanırken, 6 bin 534’ü ise süresi geçtiği için işlemden bile kaldırılmış. 884 sözlü sorunun ise, yarısı bile yanıtlanmamış. HDP’nin hiçbir sözlü soru önergesinin yanıtlanmadığı, yazılı sorularının ise tek cümlelik yanıtlarla gündeme bile alınmadığı biliniyor.

Genel görüşme: Mümkünse görüşmeyelim

“Toplumu ve devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşülmesi” olarak tanımlanan ‘Genel Görüşme’ ise, bu dönem en etkisiz faaliyet haline geldi; çünkü AKP-MHP koalisyonu bu konudaki taleplerin tümünü reddetti. 26’ncı dönemde verilen 26 ‘Genel Görüşme’ önergesinden 24’ü ‘kabul edilmiş’ gibi görünse de ortada tek bir somut sonuç bulunmuyor.

‘Gensoru’ da neymiş?

‘Gensoru’, Meclis’in hükümeti denetleme yollarından biri ve sonuçta bakan düşürmeye kadar gidebiliyor. Bir siyasi parti grubu adına veya en az yirmi milletvekilinin imzasıyla verilebilen ‘gensoru’ aslında etkili bir yol olmakla birlikte, AKP döneminde neredeyse kullanılmaz hale getirildi. Erdoğan’ın daha Şubat 2017’de söylediği “Gensorudan bu ülkede hükümetler çok çekti. Bu engeli ortadan kaldırmak suretiyle hızla yürüyen bir yürütmeyi göreceksiniz” sözleri, gerçekten de pratikte yerini buldu. 26’ncı dönemde çeşitli bakanlar hakkında neredeyse tamamı HDP tarafından verilen 16 gensoru önergesinden 14’ü reddedilirken, ikisi de zaten parti tarafından geri çekildi.

Araştırma soruşturma gereksiz

Anayasa’da “Belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan inceleme” olarak tanımlanan Meclis Araştırması da aynı akıbete uğramış durumda. 26’ncı dönemde bu konuda verilen toplam 2 bin 28 önergeden sadece 24’ü kabul edilirken, 551’i gündemde görünüyor, 17’si ise gündeme girecek dosyalar arasında bekliyor. Tam 1436 önerge ise ‘işlemde’ statüsünde komisyonlarda sallanıp duruyor.

Başbakan ve bakanların görevleriyle ilgili cezaî sorumluluklarının araştırılmasını sağlayan bir denetim aracı olan Meclis Soruşturması ise, TBMM üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önerge ile başlatılabilen bir süreç. Ancak ‘4 Bakan’ olayından sonra muhalefet, umutsuzluktan olsa gerek, 26’ıncı dönemde, bu yolu hiç denememiş bile.

Bütçeyi patron hazırlar

82 Anayasası’nda TBMM’nin görevleri arasında sayılan ‘bütçe hazırlayıp görüşmek’ maddesinin yeni değişikliklerde, ‘Bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek’ haline getirilmesi basit bir sözcük oyunu gibi görünse de aslında köklü bir değişiklik. Çünkü aynı değişikliklerde ‘Bütçe hazırlama’ görevi, doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı’na veriliyor. Tek adam sisteminin temel unsurlarından olan bu değişiklik, Meclis’i ise sadece Erdoğan’ın hazırladığı bütçe tasarısına şöyle bir göz atıp onaylamakla görevlendiriyor. Yani, devletin kasası artık TBMM’ye değil, ‘tek adam’a emanet!

Savaş yetkisine tezkere oyunu

‘Savaş ilan etme’, ‘uluslararası anlaşmaları görüşüp onaylama’ yetkileri Anayasa’yla Meclis’e verilmiş olsa da Erdoğan düzeninde bu aslında tümüyle göstermelik hale getirilmiş halde. Daha doğrusu dış politikanın tamamı artık fiilen TBMM yetkisinden çıkarıldı. Hollanda ya da Almanya ile ilişkilerin nasıl olacağını, epeydir Erdoğan’ın muhtarlarla yaptığı toplantılarında ya da temel atma törenlerinde belirlenip açıklanıyor ve Meclis’e (Özellikle CHP’ye) düşen görev de ‘Milli meselelerde’ bu ‘Eyyy’ diye başlayan söylemleri desteklemek oluyor.

Savaş ilanı ise, aslında uzun süredir ‘tezkere’lere bağlanmış durumda. Resmen ‘savaş ilanı’ sayılmayabilir ama uzun süredir Meclise getirilen ucu açık tezkereler, AKP-MHP çoğunluğu tarafından (CHP’nin de desteğiyle!) kabul ediliyor ve böylece her türlü savaş yetkisi fiilen hükümete devredilmiş oluyor.

Özetle, bütün bu yetkilere Beştepe tarafından el konulduktan sonra, zaten ortada TBMM’nin yetki ve görevleri diye de bir şey kalmamış oluyor. 2019’u bile beklemeyen Erdoğan ve AKP, daha şimdiden ‘milli irade’yi kendi tekeline geçirmiş durumda.

Denetlenemez kurumlar yoluyla gasp

Meclis yetkilerinin gaspındaki bir diğer yöntem ise, AKP tarafından yeni kurulan bazı kurumların özel maddelerle TBMM denetimi dışına çıkarılması. ‘Paralel Milli Eğitim Bakanlığı’ olarak yaratılan ‘Maarif Vakfı’ ve geniş yetkilerle donatılmış ‘Varlık Fonu’ bunun en iyi örnekleri. Her iki kurumda da sınırsız devlet desteği var ama Meclis’in ya da Sayıştay gibi kurumların denetim yetkisi sıfır!

Herkesi o seçiyor

Meclis’in denetim sistemleri, esasen artık yönetsel mekanizmaların hiçbir alanında işlemiyor. Adım adım kurulan diktatörlük rejimi koşullarında, yargıdan üniversitelere, Merkez Bankası’ndan enerji, tütün, vb. gibi piyasaları denetleyen kurumlara dek bütün kurumlar, Beştepe’ye bağlı şubeler haline dönüştürülmüş halde. Dolayısıyla, artık Kastamonu’nun bir ilçesinde yapılacak bir barajın kararı bile, örneğin Enerji Piyasasını Düzenleme Kurulu vasıtasıyla doğrudan tek merkeze bağlanırken, örneğin savaş sanayindeki tüm işlemler de Saray tarafından ele geçirilmiş oluyor.

Üniversitelerdeki rektörlük seçimlerinin ise uzun süredir bir hükmü yok, çünkü bütün rektör seçimlerinde Erdoğan listenin sonundaki adayları seçiyor! Akademiden atılacakların listesini bizzat YÖK ve rektörlerin hazırladığı koşullarda TBMM’nin de bir yetkisi yok. Yargının belkemiği olan HSK’nın üyelerinin de neredeyse tümüne yakınını Erdoğan ve AKP seçiyor ve orada da TBMM sıfır etkiye sahip. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi temel kurumlar da aynı sistemle Saray’a bağlanmış durumda.

Bütün yetkiler ‘Reis’te!

TBMM’nin yetkilerinin fiilen ve resmi olarak kısıtlanmasının bir ayağını da Cumhurbaşkanı’nın arttırılan yetkileriyle, Erdoğan’ın tamamen hukuksuz olarak KHK’lerle elde ettiği ek yetkiler oluşturuyor. Şaibeli referandumla halka dayatılan değişikliklerde ‘Cumhurbaşkanı’nın yetki ve görevleri’ bölümü o kadar uzun bir metinden oluşuyor ki, içinde yok yok! En son TEOG olayında görüldüğü gibi (‘Bakanıma söylerim hemen yapar’) daha şimdiden Bakanlar Kurulu, bir ‘Memurlar Kurulu’na dönüştürülerek Erdoğan’a bağlanmış halde; dolayısıyla hükümeti denetlemek diye bir fonksiyon ortadan kalkmış durumda. ‘Üst kademe kamu yöneticilerini atamak’ gibi bulanık bir kavramla bütün atamalar yine Erdoğan’a bağlanırken, dış anlaşmalar, devletlerarası ilişkiler, tümüyle TBMM dışı işler olarak belirleniyor. Ve en önemlisi, ısrarla reddedilse de Meclis’i feshetme yetkisi de Cumhurbaşkanı’na ait.

Deveye hendek atlatmak!

Bütün bu uçsuz bucaksız yetkilere karşın Cumhurbaşkanı’nın sorgulanıp yargılanması neredeyse imkânsız… Çünkü yeni değişikliklere göre, cumhurbaşkanı için soruşturma önergesi verilmesi bile TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğuyla mümkün. Soruşturma açılması için ise yine üye tamsayısının 5’te 3’ünün oyu gerekli. Ancak bütün bunlardan sonra üye tamsayısının üçte ikisinin oyuyla Yüce Divana sevk kararı çıkabiliyor ki, cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisinin de Meclis’te çoğunluk olacağı düşünülürse, yargılama tam bir hayal oluyor. Öyle ki, cumhurbaşkanına görevden ayrıldıktan sonra bile dokunulamıyor, çünkü o zaman da aynı kurallar geçerli.

76

EN SON EKLENENLER