Fikrimizin İnce Gülü : Terzi Fikri

“Eğer, sömürüye, soyguna, karaborsaya karşı olmak vatan hainliği ise, ben vatan hainiyim! Eğer, Fatsa’da sömürüyü engellemek için tefeci-tüccarların etkinliğini kırmak, karaborsaya, kaçak inşaatlara, yolsuzluğa, rüşvete karşı mücadele etmek, devletin etkinliğini kırmak ise, ben Fatsa’da devletin etkinliğini kırdım. Belediye başkanı olduğum dönemde halkın alın terinden oluşan belediye gelirlerini ve imkânlarını çıkar çevrelerine peşkeş çekseydim, kendi zimmetime geçirseydim, altıma son model araba alıp, Bodrum‘da yazlık kat satın alsaydım, halkın parasıyla her gece bir eğlence yerinde sabahlasaydım, ne ‘vatan haini’ ilan edilecektim, ne de bu davada sanık olacaktım. Kimilerine göre vatan hainliğinin kıstası halka hizmet etmek, sömürüye soyguna karşı halktan yana tavır koymak ise, ben her zaman vatan hainiyim!”

Ülke tarihi, ülkeyi yöneten başbakanların bile haberinin olmadığı, sormasına rağmen bilgi verilmediği binlerce operasyonun, yargısız infazın, suikastın, kitlesel katliamların ‘resmi geçit törenleri’ne tanıklık etti yıllar boyunca; karanlıkta bırakılmış, korunup kollanmış bu vahşet silsilesinin eli kanlı katillerinin mesken tuttuğu (adına ister kontrgerilla, ister galdio, ister derin devlet deyin) bu yapılanmalar binlerce insanın ölümüne, işkenceye uğramasına, sakat kalmasına yol açtı.

Dünyaya ezilenlerin penceresinden bakıldığı gün, sömürü düzeninin sürmesi için egemenler tarafından nasıl bir alçaklığın beslenip büyütüldüğünü; gönlü güzel, yüreği insana sevdalılara nasıl kıyıldığını görüp, tarih tüm yapraklarını ateşe verecektir, utancından!

1938’de Fatsa’nın Bolaman Bucağı, Kabakdağı Köyü’nde doğan ve ilkokuldan sonra ailesine katkıda bulunmak için terzi çıraklığına başlayan Fikri Sönmez de bu güzeller güzeli yüreği ile dünyayı bir gül bahçesine çevirmeye çalışmak ‘suçu’ndan ağır işkencelere uğradı, katledildi.

1960’larda TİP’te siyaset yapan, Dev-Genç saflarında antiemperyalizm mücadelesinde, “Fındıkta Sömürüye Son” mitinglerinde en ön saflarda, örgütleyici ve hatip olan O Terzi Fikri, daha sonra Mahir Çayan’ın görüşlerini benimseyecek ve Mahirlere Karadeniz’e geçişte yardım ettiği için 20 ay cezaevinde yatacaktır.

1979 yılında belediye başkanı Nazmiye Komitoğlu’nun vefatı nedeniyle yapılacak ara seçimde Fatsa’ya bağımsız belediye başkan adayı olması Terzi Fikri ve Fatsa için dönüm noktası olur. Seçimlerden 19 gün önce evinin önünde yaylım ateşine tutulup, iki kurşunla yaralı olarak kurtulacak; seçimlerden dört gün önce de MSP Yozgat Milletvekili Hüseyin Erdal aranan dört kişiyle birlikte, Fikri Sönmez’in terzi dükkânının yakınında, altı bomba, bir saatli bomba, dinamit lokumları ve patlayıcı yapımında kullanılan malzemelerle yakalanacaktır.

Devrimci Yol’un bağımsız adayı olarak her türlü baskıya rağmen katıldığı ve AP adayının 850, CHP adayının 1150 oy aldığı 14 Ekim 1979 Fatsa Belediye Başkanlığı seçimini Fikri Sönmez 3096 oyla, iki adayın toplamının yüzde ellisinden de fazla oy alarak kazanır.

Fatsa’da ilk iş olarak halk komitelerini oluşturmaya girişir, Terzi Fikri, Fatsa’da komite üyelerinin gizli oy, açık sayım esasına göre seçildiği 11 bölgede halk komiteleri kurar.

Seçimlerine herkesin (CHP’li, AP’li, MSP’li) katılabildiği komiteye seçilen üyelerin görevleri, halkın sorunlarının takipçisi olma, belediye çalışmalarını denetleme, belediyece karşılanan ihtiyaç maddelerinin dağıtımı gibi işler olacaktı. Halkın belediye yönetimine katılımı komite üyeleriyle sınırlı kalmayacak, iki ayda bir yapılan halk toplantılarıyla Fatsalıların yönetime doğrudan katılımı sağlanmaya çalışılacaktı. Yirmi bin nüfuslu Fatsa’da, bu toplantılara binlerce kişi katıldığı bu toplantılarda tartışılarak son şekli verilen “Belediye Çalışma Programı” doğrultusunda yapılan işler belediye başkanı ve görevlilerce halka anlatılıp, yapılan eksiklikler ve yanlışlar açıkça tartışılıp; önemli hataları görülen komite üyeleri halk tarafından görevden alınıyordu. Fikri Sönmez Fatsa’daki yeni durumu şöyle tarif ediyordu:Belediye’nin aldığı tüm kararlar halkla tartışılmıştır; halkın onayı olmayan hiçbir iş belediye tarafından yapılmamıştır. Tek cümleyle halk belediyede söz ve karar sahibi kılınmıştır. Demokrasinin gereği budur.”

Tefeci-tüccarların elindeki köylülere ait borç senetleri kaldırılıyor; yol, su, kanalizasyon gibi sorunlar çözümleniyordu. Belediye çalışanlarının maaşlarının ödenmediği; rüşvet, yolsuzluk ve karaborsanın hüküm sürdüğü ilçede 7, 8 ay bile olmadan Terzi Fikri, tüm borçları bitirip, çalışanların ücretlerini ödemeye başlamıştı.

Fatsa’ya giden Gazeteci Yazgülü Aldoğan izlenimlerini; “Giderken neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Merak ediyorduk açıkçası. Müthiş bir huzur iklimi vardı. Asayişlik bir sorun yoktu. Tam tersine gece şenlikler bittiği zaman mesela biz, bir toplantıdan çıkıp deniz kenarında oturup bir şeyler yiyip içiyorduk, tekrar otelimize dönüyorduk. Gecenin 1’inde 2’sinde kentin içinde dolaşıyor ve en ufak rahatsızlık ve korku duymuyorduk. Ülkede gece sokağa çıkmak çok tehlikeliyken, Fatsa’da huzur, güven ve paylaşım vardı” diye aktarırken, Ünsal Oskay da “Fatsa, çözülmez sanılan toplumsal sorunların insanlara kendi yaşamlarına ilişkin kararları kendilerinin almaları hakkı tanındığında çözümlenebileceğinin umudunu sergiliyor. Fatsalılara yaşadığımız çağ adına teşekkür etmek istiyorum” diye yazacaktı.

Bütün kararları halkın vermesi, iktidarı paylaşma düşüncesi, sömürü değil ortaklaşma kültürü otoriteyi son derece rahatsız edecek, bunu açık açık dile getireceklerdi;  Kenan Evren 12 Eylül‘den sonra meydanlarda , “Orada Terzi Fikri diye biri çıkmış. Komite kurmuş. Fatsa’yı o komite yönetiyor. Ne yapılıp, yapılmayacağının kararını halk veriyor” diyecekti, “Biz gelmeseydik, o Fatsa’dakiler gelecekti.

Demirel de “Bırakırsanız böyle 1000 tane Fatsa çıkar” diyerek endişesini belirtiyor ve daha da ötesine geçerek, Haziran 1980’de Çorum’da Alevi vatandaşların evlerine ve işyerlerine saldırılması sonucu 59 kişinin vahşice öldürülmesi hakkında soru soran gazetecilere “Çorum’u bırakın, Fatsa’ya bakın” diyordu. Evet, dert, meram hepsi bu idi; Fatsa’nın kötü(!) örnek olması korkusu, Fatsa’nın Fatsaları doğurması, Fatsalarca çoğalma korkusu idi.

Hürriyet, Hergün ve Tercüman’da her gün Fatsa hakkında haberler çıkıyor, Fatsa Komünü, Küçük Moskova gibi haberlerle Fatsa’ya karşı psikolojik savaş yürütüyor, yalan haberler üretiyorlardı. Örneğin, Hürriyet’in iki astsubayın görev için gittikleri Fatsa’da Devrimci Yol militanlarınca kaçırıldığı haberi üzerine güvenlik güçleri Fatsa’yı kuşatacak, kaçırıldığı iddia edilen astsubayların Terme’de oldukları anlaşılacaktı.

Aynı günlerde basına yaptığı açıklamada “Bunlar Fatsa’ya büyük bir saldırıya geçileceğinin işaretidir. Fatsa’yı Türkiye’den kopuk ayrı bir devlet yönetimi gibi göstermek istiyorlar” diyerek Başbakan Demirel ve İçişleri Bakanı’nı Fatsa’ya davet eden Terzi Fikri ilçeyi terk etmesini önerenlere “Kaçarsam meşruluğumu kaybederim. Nasıl gelirlerse gelsinler ben buradayım. Bu halk bana desteğini esirgemedi ben de onlarla kalıyorum” cevabını verecekti.

Operasyon tedirginliğinde olan Fatsa AP, CHP ve MSP ilçe başkanlarının yaptıkları ” Her yerde kan var, biz burada huzur içindeyiz Fatsa’da komünist işgal yoktur. Fatsa’da ateş ile barut yok, böylesine huzurlu bir yerde olay çıkartmayı istemek niye?” açıklamaları operasyonu durduramayacak, Fatsa halkı 11 Temmuz sabahı tank sesleriyle uyanacaktı. Operasyonda en dikkat çeken şeylerden biri polislerin yanında, onlara yer gösteren o sırada aranıyor olan Fatsa’yı terk eden maskeli ülkücülerdi. Fatsa odalara varana dek arandı. Gözaltına alınanların sayısı kısa sürede 400’e yaklaştı. İnsanlar kadın erkek ayırımı yapılmadan dövüldü, hakaretlere, işkenceye uğradı. Silah deposu olarak tanımlanan Fatsa genelinde sadece 40 tabanca ve 7 av tüfeği ele geçirildi.

1979’da Ordu’nun Fatsa ilçesini halk komiteleriyle yöneten Devrimci Yol’cu Terzi Fikri, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve sağcı medyanın hedef göstermesi sonrası göreve geleli 9 ayı doldurmadan 12 Eylül darbesinin 2 ay öncesinde, darbenin lideri Kenan Evren’in yönettiği Nokta Operasyonu ile 11 Temmuz 1980’de gözaltına alınıyordu.

12 Eylül sonrası hazırlanan iddianamelerde yani devletin tutanaklarında da Fatsa’nın nasıl hedef alındığının ibretlik örnekleri vardı: MHP iddianamesine göre Ordu Valisi Reşat Akkaya’nın devletin valisi olarak isteklerini İçişleri Bakanlığı’na değil,  hiçbir resmi kimliği olmayan Türkeş’e yazmış, kadro, araç gereç ve silah takviyesi istemişti.

Yine 12 Eylül sonrası açılan MHP / ülkücü davaların mahkeme tutanaklarında bazı sanıkların Vali, bize polis elbisesi giydirdi, ben aranıyordum. Vali beni istetti” şeklinde açıklamaları yer alıyordu. Adam öldürmekten aranıyor, vali makamına çağırıyor, polis elbisesi giydiriyor, operasyona gönderiyordu.

Fatsa kini 12 Eylül sonrasında da sürdüren Ilıcakların Tercüman’ının,1982’deki Fatsa Devrimci Yol davası başladığında attığı “Terzi Fikri ve Yoldaşları Yargılanıyor” manşeti askeri savcıyı bile kızdıracak ve “Bazı gazeteler bu davada yargılanan bir sanığın mesleğini isminin önüne koyarak küçültücü haber yazmaktadır” diyerek yasalara aykırı bu yayınların durdurulmasını isteyecekti. Bu kimi zaman hitap “Terzi Fikri Efendi” olarak daha da ahlaksızlaşıyordu. Fikri Sönmez bu aşağılama, küçümseme niyeti için mahkemede,  “Açıklamak isterim ki, ben otuz yıla yakındır geçimimi terzilik mesleğimle sağlamaktayım. Bana terzi olarak hitap edilmesi beni küçültmez, aksine yüceltir. Ben adı geçen (Tercüman) gazetenin yöneticileri gibi ülkemde Amerikan emperyalizminin borazanlığını yapıp da onlara kiralanmadım. Bu gazetenin terzileri küçük görmesi, şahsımda tüm sanatkârlara, milyonlarca emekçiye bir hakarettir” diyecekti.

24 arkadaşı birlikte Suluova Et Balık Kurumu’nda üç ay boyunca ağır işkencelere uğrayan ve Nokta Operasyonu’yla tutuklanan Fatsalı devrimcilerin yargılandığı Fatsa Devrimci Yol Davası tam 3 yıl sonra açılacaktı. Terzi Fikri de 1984’teki ilk savunmasına halkın nasıl bir sömürü altında olduğunu anlatarak başlayıp, “Bu durumun sorumlusu bir avuç mutlu azınlığın çıkarları için halkımızı sefalete mahkum edenlerdir” diyecekti.

Terzi Fikri mahkemede, Fatsa’ya yapılan kanlı kontrgerilla operasyonunun ve haklarındaki iddianamenin Hergün ve Tercüman’da çıkan olumsuz haberlerin birebir alıntısı olduğunu ve Nazlı Ilıcak’ın yazılarındaki hedef göstermelere dayandığını söyleyecek, bu tespit yıllar sonra, Ece Temelkuran’ın 12 Ekim 2008 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki yazısında Fatsa ve Terzi Fikri ile yazdıkları bağlamında bir TV programında Nazlı Ilıcak’la aralarında geçen konuşmayı aktarmasıyla belgeye dönüşecektir;

Nazlı Hanım ne Fatsa, ne de o dönemdeki yazılarıyla ilgili bir şey hatırlamadığını söyledi. Yüzlerce insanın işkence gördüğü o operasyonu destekleyen yazılar yazmışsanız nasıl unutursunuz? Bilemem. Ama Nazlı Hanım zorlanınca şöyle dedi:“O dönemde kontrgerillaya destek vermiş olduk tabii.”
Ben de altını çizdim: “Kontrgerillaya destek mi verdiniz yani?”
“Evet.”

Çoluk-çocuk, yaşlı, kadın, erkek yüzlerce kişinin Fatsa Et Balık Kurumu tesislerine doldurulup işkenceden geçirildiği Fatsa olaylarını da ‘teferruat’ olarak niteledi. Teferruat!”

Gözaltında olduğu süre boyunca ağır işkencelere, 12 Eylül şartlarındaki cezaevine, mahkemelere, sorgularla yorgun düşen, kalp kriz geçirdiği halde hastaneye götürülmeyen, saatlerce bekletilen Fikrimizin İnce Gülü Terzi Fikri 4 Mayıs 1985’te, Amasya Cezaevi’nde henüz 47 yaşında iken Sönmez bir ışık oldu karanlık ülkenin semalarında.

O Terzi ki sevda makası ile biçti tüm libasları yoksullara, devrim iğnesiyle ilikledi yakasını açlığın, kimsesizliğin…

Ve o halk ki kalbinin en asude yerine sevgi ve minnet ipleriyle teyelledi Terzi’yi…

 “Yıllardan bu yana söylediğim gibi, ben devrimciyim. Bundan dolayı beton duvarlara, demir parmaklıklara mecbur edildiğim için, hiç ama hiç üzüntü duymuyorum. Aksine gurur duyuyorum. Vatansever olduğumu burada söylediğim gibi, 25 seneden bu yana her yerde söyledim. Bunun için kavgalara girdim. İşkence gördüm, zindanlara atıldım, elbette ki bunlar doğaldı. (…) Bugüne kadar tüm yaptıklarımdan onur duymaktayım. Halkıma karşı görevimi yerine getirmenin gönül rahatlığı içerisindeyim. Ve inanıyorum ki, yakın tarihte kimlerin vatan haini, kimlerin yurtsever olduğu ispatlanacaktır. Böylece herkes yerli yerine oturtulacaktır. Tüm yaptıklarımdan dolayı tarih beni suçlamayacak, beraat ettirecektir.”

EN SON EKLENENLER