Karanlığa Boğmalarına İzin Vermeyelim!

Siyasal İslamcıların ülkeye ‘deli gömleği’ giydirmeye odaklandığı, bir bütün olarak yaşam alanlarını dini doktrinlerine göre dizayn ettiği ve çokça zikrettikleri üzere ‘kindar ve dindar nesil’ yetiştirme gayelerini sistematik pratiklerine uyarladıkları süreçleri yaşıyoruz.

Açlık, sefalet, zam ve zulüm düzenlerini ayakta tutabilmek için ‘afyon’ vazifesi gören din sömürüsüne yoğunluk kazandırdıkları günümüz koşullarında bilime, aydınlanmaya ve kültürlere düşmanlıkta çığır açan politikalarına her geçen gün yeni bir halka daha ekleniyor. Siyasal İslam tek düzeliği ile toplumsal ilerlemeye, çağdaş değerlere ait olumlu hangi öğe varsa onu yok etmeye kurgulanan safsatalar bütünüdür. Dejenere, biatçı ve ahlaki özellikleri çürüyen bir toplum (ümmet) yaratımına verilen addır.

Resmî din-mezhep kurumu DİB aracılığıyla ‘toplum mühendisliği’ bağlamlı projelerine geçerlilik kazandırmaya yoğun mesai harcanıyor. Karma eğitimden duydukları derin memnuniyetsizlik güncel yönüyle öne çıkan yaklaşımları olsa da laik bir ülkede imam ihtiyacının karşılanması ile sınırlı öğrenci alımı dışında fonksiyonel olamayacak İmam Hatip okullarını yaygınlaştırmaları eğitim alanının içler acısı halinin dolaysız kanıtıdır. İHL, eğitimin niteliksizliğe mahkûm edilmesinin pratik karşılığıdır. Şimdi de İHL’ne dönüştüremedikleri okulları hedef alan karanlık hesaplar peşindeler. ‘Manevi değerlerin’ öğretilmesi adı altında siyasal İslamın zihinleri körelten, kendi doğmalarını empoze eden saray oyunları devrede. ÇEDES (Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum projesi) protokolü üzerinden çocuklarımızın geleceğini karanlığa sürüklemenin adımları atılıyor. Her okula (din-mezhep komiseri misali) imam atanması gündemde. Projeye geçerlilik kazandırmak için seçilen illerin başında İzmir geliyor.

Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan ÇEDES protokolü kapsamında imam, vaiz, müezzin ve kuran kursu hocaları ‘manevi danışman’ kisvesiyle okullara gönderilecek. Özcesi her okulu İHL’ne dönüştürme politikasıyla karşı karşıyayız. Pedagojik eğitim ve donanımı olmayan DİB kadrolarının öğrencilerin kişisel gelişimlerine faydalı olmayı bırakalım hurafe aktarımıyla kişilik yapılarına zarar verecekleri aşikâr. Tehlikenin büyüklüğü ortada. Eğitim kurumlarının içinin boşaltılması yetmiyor olacak ki Taliban pratiğiyle paydaş projeler hayata geçiriliyor. ‘’Değerlere sahip çıkma’’ minvallinde dayatılan proje çocukların eğitim hayatını sekteye uğratacak parametreler barındırıyor. Okullarda görevlendirilen manevi danışmanların ‘deli saçması’ ezberlerinin tesiri altında kalınması gibi pratikte öğrencilerin psikolojik sorunlar yaşamasına yol açacaktır.

Projeyle öğrencilerin “millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan ve geliştiren fertler olmalarına’’ hizmet edilecekmiş. İmam, vaiz, müezzin unsurlar oldukça ‘’milli ve yerli’’ rol oynadıklarından olsa gerek kendileri gibi rejim bekçisi olunmasını salık verecekler. Öğrenci-Öğretmen ilişkisi yerine çözüm olarak DİB kadroları parlatılıyor. Üretimden kopuk, emeğe yabancı, bilime kapalı ve politize DİB kadroları hangi ‘değerleri’ öğretebilir ki? ‘Fert’ olmayı değil, kul olmayı vaaz edenlerin öğrencilere katabileceği tek bir olumlu değer olamaz.

ÇEDES Projesi’nde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilk etapta üstlendiği görevler şu şekilde sıralanıyor: ‘’I- Öğrencilerin moral ve motivasyonlarını artırıcı manevi rehberlik hizmetlerinde bulunmak. II- İl ve ilçe müftülüklerini işbirliği protokolü hakkında bilgilendirmek. III- Değerler kulübü öğrencilerinin Diyanet Gençlik Merkezleri’ne ulaştırılması konusunda sorumlu öğretmenlere destek vermek. IV-Diyanet Gençlik Merkezleri’nin yapacağı kültür şenliklerine personel desteği sağlamak.’’ Bu başlıklar bile öğrencinin eğitimine katkı sunmakla ilgili olmadıklarının yalın ifadesi gibi görülmeli. Çocukların eğitimlerini riske edecek şekilde onların ilgi alanlarını dini konulara çekerek kişisel gelişimleri baltalanıyor. ÇEDES Projesi, eğitimin dinselleşmesinin vesikasıdır.

Siyasal rejiminin kindar, egemen otoriteye itaat eden nesiller yetiştirme projesinin sacayaklarından biri de eğitim kurumlarının niteliksizliğe itilmesi ve bununla paralel şekilde resmî mezhep-din olgusuna göre müfredatın iğdiş edilmesidir. 12 Eylül 1980 askeri cuntasının önünü açtığı ‘zorunlu din dersleri’ sonraki yıllarda da kronikleşen saldırılarla öğrenciler açısından bir asimilasyon ve dejenerasyon işlevi gördü. Eğitim alanının piyasalaştırıldığı, resmî mezhep-din dairesi içinde görülen Fetullahçı çete gibi cemaatlerle bağlantılı okulların yaygınlaştırıldığı koşullar karanlığın derinleşmesini doğurdu. Rejimin yozlaşması bütün kurumları sakatlayan, başkalaşıma uğratan sonuçlarıyla birlikte toplumun ileriye doğru değişimi önünde aşılması zorunlu bariyerler örmektedir. Mevcut egemen siyasi otorite; ‘rejim’ inşasına sürgit hızla devam ederken, bilimin aydınlığına inanan, düşünen ve sorgulayan insanları potansiyel tehdit olarak görmektedir. Rejim unsurları (asker-sivil) resmî mezhep-din olgusunu araçsallaştırarak hem halk kesimlerini kutuplaştırıyor hem de iktidar ilişkileri üzerinde politik tahakkümlerini devam ettiriyor. Ülkeyi zapturapt altına alırken sistematik saldırganlığın başlıca manivelası tekçi ezberlerle örülü inanç sömürüsünden başka bir şey değil.

Çocuklarımızın geleceğini, laikliği ilgilendiren her konuda olduğu gibi eğitimleri ile ilgili olarak da mücadeleyi büyütmeliyiz. Zorunlu din dersinin mağduru olan çocuklarımıza parçası olmadıkları bir inancın ders adı altında empoze edilmesine haklı olarak ‘hayır’ diyoruz. Zorunlu ve/ya seçmeli resmî mezhep dersi hiçbir surette müfredatlar da yer almamalıdır. Teolojik anlamda ebeveynler gerekli gördükleri takdirde çocuklarını aidiyet hususunda bilinçlendirebilir, kendi inanç esaslarını öğretebilir. Devlet tüm inanç kümelerine tarafsız yaklaşmalı ve eşit mesafede durmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde DİB gibi kurumlar negatif varlıklarıyla meselenin tam da merkezindedir.

Yine; 2022 yılı Milli Eğitim Şurası’nda, zorunlu din dersi dayatmasının 4-6 yaş aralığındaki çocuklarımızın okul öncesi eğitim kurumlarında da uygulaması yönünde tavsiye içerikli kararlar alındığını hatırlatmak gerekir. Öngörüldüğü gibi Anaokuluna kadar indirgenen tek mezhep dayatması söz konusu. ÇEDES projesine, zorunlu din derslerine, müfredatın dinselleştirilmesine karşı sesimizi yükseltelim, geleceğimizi karanlığa boğmalarına izin vermeyelim!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri