Kürtler katileri arasında seçim yapmak zorunda değildir!

AKP-MHP özellikle bir savaşa ihtiyaç duyuyor. Bu savaşı da seçim sürecine denk getirmek istiyor. Geçmişten beri örgütlendirilmiş milliyetçi faşist yapılara güveniyor. Türkiye’de 100 yıldır toplum ırkçı ve faşist bir eğitimle bugüne getirildi. Ayrıca ırkçılık bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de para yapar bir pozisyonda. AKP iktidarını ve bu seçimi böyle bir zemin üzerinden almayı planlıyor.

Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu planın ötesinde bir pozisyonun içerisinde. Kürtlerin soykırımı üzerinden savaşı örgütlüyor. Yeni bir yüzyılını örgütlemek istiyor. Demokrasiyi, birlikte yaşamayı, adil bir yönetimi hedeflemiyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına katliam ile hazırlanıyor. İçinden geçtiğimiz şu andaki dönemi, konjektörel durumu kendisinin lehine olduğunu düşünüyor. Bu dönem ve süreç içerisinde devletin Erdoğan eliyle yaptıracağı bir katliamı, bir soykırımı planlıyor. Destekliyor. Bunun karşılığında Erdoğan’a iktidarda kalma imkanı sunuyor. Siyasal İslamı, ırkçı faşist sitemin hizmetinde bir süre daha kullanmak istiyor.

Kanaatim odur ki; Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti devletine hakim olan güç pozisyonda değildir. İktidarda olan güçün sözcüsü, temsilcisi konumuna oturutulmuştur.

Erdoğan iktidara geldiğinden bu yana bugün en çok kullanılan pozisyondaki adam. En zayıf pozisyondaki adam. Şimdi diyeceksiniz “nasıl bu kadar yetkiyle donatılmış ama bu kadar zayıf”  Bu yetkilerin tümü derin devletin, Erdoğan eli ile Erdoğan sonrası için planlamış olduğu programa ayarlanmış bir altyapının hazırlanması gibi duruyor. Her halukarda Erdoğan gidecektir. Zorlaması bir dönem daha fazlası içindir. Arkası yoktur.

Erdoğan kendisine varis olarak damadı bırakacaktı. Berat’ı yetiştiriyordu. Herkes onun varisi diyordu. Bir çırpıda ortadan kaldırıldı. Ondan sonra AKP’de Erdoğan’ın ekibinde olan Mahir Ünal bir istekle ortadan kalktı. İstifasını verip ayrılmak zorunda kaldı. Erdoğan’ın yol arkadaşlarından bir tane bile yanında bırakılmadı. AKP ilk kadroları partiyi terk ettiler, ettirildiler. Lakin, Erdoğan kendi ekibinden olmayan hiçbir kimseyi yerine kıpırdatamadığı gibi kendisine küfredenlerin toplamından oluşan bir iktidar kurdu.

Süleyman Soylu gibi. Bu kadar kirlenmişlik, şaibe ile deşifre olmuş, kirli ilişkisi ortaya dökülmüş kişiye dokunamıyor. Kendisi, etrafındaki kesimlerin rahatsız olmasına rağmen sözünün geçmediği bir pozisyonda, müdahale dahi edemiyor.

Erdoğan şu anda devletin Kürt soykırımı için kullanabileceği en iyi figüran pozisyonda. Tüm kesimlerinde üzerinde anlaştığı isim durumundadır. Devletin cumhur itifakı, millet itifakı ile Kürt katliamı için üzerinde hem fikir oldukları şahsiyettir. Eğer böyle olmasaydı, yani bu soykırım bu Kürtlere yönelik katliam politikası bir devlet politikası olmamış olsaydı bugün kendisine muhalefettim diyenler Erdoğan’dan daha çok bu savaşı istemezlerdi.

Bu savaşın seçimlerde aleyhlerine olacağı net bir şekilde ortadayken ve bu seçim bu savaşın Erdoğan’a seçimde kazandırma ihtimalinin yüksek olduğu bir ortam ve durum içerisinde muhalefet niye savaşa karşı çıkmaz da savaşı daha çok isteyen pozisyonda olabilir? En azından Cumhuriyet Halk Partisi’nin tabanının Suriye konusunda hassasiyetleri vardı. Bu hassasiyetler nerede kaldı. Birdenbire bu hassasiyetler nasıl ortadan kalktı?

Burada devlet aklı meselesi var. Devlet Kürtleri topyekün ortadan kaldırmak için bugünü en uygun dönem olduğunu düşünüyor. Ukrayna savaşı, Amerika ile Rusya arasındaki gerginlik, Çin’in güçlenen pozisyonu, dünya piyasalarına müdahalesi, Avrupa’nın mülteci korkusuna teslim olmuş devletleri var. Bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iştahını çeken bir kaos ortamı yaratıyor, kirli pazarlıklara oturmasını kolaylaştırıyor. Birgün Rusya’ya diğer gün Amerika’ya lazım geldiğinde Avrupa devletlerine ve Arap sermayesine dümeni çevirebilecek kıvraklığı sağlıyor. Öyle okuyor.

Bu pozisyon içerisinde birçok avantajı kendisinde olduğunu düşünüyor. Geçmiş deneyimlerini yeniliyor. Ermeni katliamını böylesine bir ortam içerisinde örgütleyen devlet aklı Kürt sorkırımını zirveye taşıyor. İçinden geçtiğimiz süreç Kürt soykırımının kendisi oluyor.

İnsanlığa dair ne varsa ateş altına alınıyor, bombalanıyor. Tahıl ambarları, hastaneler, barajlar, su depoları, petrol rafienleri, elektirik alt yapısı bombalanıyor. Kışın ortasında insanlar yaşam alanlarını terk etmeye zorlanıyor. Bölgede yaşayan insanların varlığını ortadan kaldırmayı hedefliyor. Ölüm, açlık, sürgün dayatıyor.

Erdoğan’a söyletmişlerdi “Buradan Kürtleri çıkaralım. Buralar Kürtler için uygun bir yaşam alan değil” diye. Arap kemeri oluşturmak istiyorlar. Bu Erdoğan’ın ortaya çıkarttığı, Erdoğan’ın buluşu değil. Eski devlet projesini güncelliyorlar. Kürtleri o bölgelerde katlederek, sürgüne yollayarak boşaltıkları bölgeye IŞİD, El Nusra gibi cihaist artıklarından topladıkları MSO dedikleri çeteleri yerleştirmek istediklerini açıkça söylüyorlar. Gizli saklı değil, dünyanın gözünün içine baka baka yapmaya çalışıyorlar.

Onun için şu anda bir soykırım sürecinin içinden geçtiğimizi söylemek gerekiyor. Yarın tarih bugünleri öyle yazacak. Soykırımın başarılı olup olmadığını ise bugünün karşı koyuşu ile notlanacak. Bu soykırım süreci sadece Suriye ile ilgili değil. Türkiye’nin içerisinde de aynı şekilde İnsanlar kendi köylerinde, şehirlerinde, ülkelerinde yaşamaz hale getirildiler. Irak’ta bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti çocukları öldürüyor. Sivilleri katlediyor. Varlığı ile Kürtlerin varlığını dehşet bir şekilde tehdit ediyor. Her yerde Kürtlerin ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir pozisyonu var.

Yani sadece mesele basitleştirilmiş seçim üzerine kurulmuş operasyonel bir durum değildir. AKP’nin, Erdoğan isteği seçim kazanmak olabilir. Erdoğan bunu isteyebilir. Erdoğan’ın işlemiş olduğu günahlar, çaldığı, çırptığı, çocuklarına yedirdiği, akrabalarına yedirdi vesaire hepsi ile birlikte o kadar kirlenmişlik var ki, o kadar kullanılacak bir pozisyonda ki, mesela uluslararası güçlerin Erdoğan’dan neden vazgeçsinler ki. Erdoğan her ne kadar öngörülemez biri olarak değerlendiriliyorsa da en rahat kullanabilecekleri kişi pozisyonda. Hareket kabiliyet tükenmiş, pazarlama konusunda da her şeyi pazara sürebilecek bir şahsiyetin Türkiye’nin başında olması işlerine geliyordur.

Devletin katliam projesi, Erdoğan’ın seçim kazanma isteği ile örtüşüyor. Kendisi bu rolü üstleniyor ve tüm gücü ile içinde yer alıyor. Devletin Kürtleri katletme arzusu ile iktidarının seçim kazanma isteği tamamen bir birine uyum içerisinde yürütülüyor. Katliam karşılığı iktidarı talep ediyor. Ediyorlar.

Onun içindir ki, Kürtlerin önceliği soykırım siyasetini boşa çıkarmaktır. Direniş cephesinin güçlendirilmesi, demokrasi güçlerinin savaş karşıtı duruşları ve Kürtler arası birliğin sağlanması acil bir görev olarak önlerinde duruyor. Seçim sadece faşist cephenin saldırılarını püskürtme, Kürt soykırımını durdurma konusunda bir katkısı olacaksa anlamlı olabilir. Devletin iktidar talipleri arasındaki çekişmesinin bir parçası olarak bir anlam ifade etmez. Aksine seçim ile kendisini yenilemiş katliamcı devlet ve yenilenmiş iktidarı ile karşıkarşıya kalmak büyük bir ihtimal olarak önümüzde duruyor.

Kürtler katileri arasında seçim yapmak zorunda değildir. Seçime endekslide plan yapacak durumda değildirler. Seçime mahkum edilmiş, Cumhur veya Millet itifakı arasında sıkıştırılmış, katillerinden birini tercih edecek lükse hiç sahip değildirler.

Kürtlerin soykırıma karşı duruşlarını, kendilerini savunmalarını “iktidar cephesine yarıyor” gibi söylemlerin samiyetsizliği ortadadır. Kuzey Irak’a, Suriye’ye asker gönderirken alkışlayanların, cenazeler geldiğinde “bu iktidarın işine yarıyor” diyerek ortalığı velveleye vermeleri bir ahlaksızlık örgütlenmesidir. Kürtler katledilirken “ayağınız taşa gelmesin” diyenlerin Kürtlere ne yapmaları gereketiğini söylemesi ayrı bir ahlaksızlıktır.

Kürt katletmek konusunda anlaşanların Kürtlerin direnişini kendilerine karşı olduğunu bilmektedirler. Kürtler, katliamcı devletin iktidarı ve muhalefeti ile mücadele etmektedirler.

Devletin iktidarı ve muahlefeti Kürtlerin imhasını örgütlüyor. İktidar katlediyor. Muhalefeti “ses çıkarmayın” diyor. “Ölün” diyor. “Sizi bitirecekler, boğazınızı kesecekler, çocuklarınızı öldürecekler, yaşam alanlarınız ortadan kaldıracaklar aman aman siz ses çıkarmayın” diyorlar. Utanmıyorlar.

“Erdoğan gitsin” diyorlar. “Gitsin” diyoruz. Seçim ile gelecek olanlar ne söylüyorlar? Gelecek olan da aynı şeyi söylüyor. “Öldüreceğim” diyor. Daha seçim gelmeden bugün söylüyor. Varın yarın iktidarda olduklarını düşünün. Erdoğan’dan daha çok söylüyor. Oda TV’sine bakın, Sözcüsüne, Halktv’sine. AKP medyasından daha vahşi cümleler ve kelimelerle saldırıyorlar. Kürt varlığına düşmanlıkları iliklerine kadar işlemiş. Taksim katliamında hepsi sıraya dizlip aynı yalanların arkasında hazırola geçtiler.

Katliam tiyatrosunun figüranları olarak Kürtlere saldırmayı tüm güçleri ile meşrulaştırmaya çalıştılar. Anadolu Ajansını geride bıraktılar. Dehşet bir şekilde devletin, iktidarın yalanını örgütlemeye çalıştılar. Kürtlere düşmanlıklarını kustular, kusmaya devam etmekteler.

Bunun içindir ki, seçime kendisini yatırmış devlet malı muhalefetin Kürtlerin kendilerini korumak, çocuklarının geleceği için yapacaklarından dolayı da Kürtlere söyleyecekleri hiç bir şeyleri yoktur.

Demokratik bir ülke için bugünden Kürtlerin öldürülmesinin karşısında durmak acil bir görevdir. Ölülerin dmeokrasiye ihtiyacı yoktur. Bugün ölümler durdurulmalıdır. Demokrasi için, katliamları önlemek için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır.

Şu anda Savaş varsa, bu savaşta da eğer Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gerici ve muhafazakar kesimlerine faydalı olacağı söyleniyorsa, savaşı durdurmak, savaş karşısında durup “biz bu savaşın karşısındayız” deme cesaretini göstermeleri gerekiyor. Devletin, iktidarın açıklamalarını papagan gibi tekrarlayarak bu olmaz. Bilinmesi gerekiyor ki Kürtler böylesine bir akılla birlikte olamaz.

“Edi bese”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri